Buyur Edilen Duygular

23.2K 411 50
                                    

Birkaç saatlik uyku, gün boyu uyuyan bedenim için fazla bile gelmişti. Sabahki çalışmamız için yeterince dinlenmiş hissediyordum. Bedenimdeki ağrılar ve beynimdeki uyuşukluk makul bir ölçüdeydi. Çalışmama engel olacağını sanmıyordum. Gecenin geç saatlerine dek uyanık kalan Usal da sabah koşusu için erkenden kalmaya niyetliydi fakat hazırlanan dek ona seslenmem de yanına varıp dürtüklemem de bir işe yaramadı. Bedeni çalışma temposuna isyan ediyor olmalıydı. Uykuya ihtiyacı vardı. Onu uykuya bırakıp odadan çıkma kararı aldım.

Ceketimi üzerime geçirip çıktığımda, karşımdaydı. Onunla burada karşılaşmaya alışmaya başlıyordum. Kapıyı araladığımda yüzüne kondurduğu çarpık gülüşe, karşılık vermeden edemedim. "Antrenman yapmak için uyanacağını biliyordum." Kapının kapanmasına izin vererek ona döndüm. Benimkinin bir eşi olan ceketinin geniş omuzlarını sardığı yeri, omuzları üzerinde yükselen yüzünü inceledim. Kirpiklerinin altından bana bakıyor, yaslandığı yerde geniş bir gülümsemeyle bekliyordu. "Sen de aynı sebepten burada değil misin?" Omuz silkti. "Hayır." Yalandığı korkuluktan doğrularak bana doğru bir adım atmıştı. "Ben seni durdurmak için buradayım."

Şimdi tam karşımda dikiliyordu. "Antrenman yapmazsak, ne yapabiliriz ki?" Yüzünde hınzır bir gülümseme belirdi. "Gel benimle." Parmaklarım bana uzattığı eline kaydı. Bir başka kameranın görüş alanına girene dek parmaklarımı avuç içinde tutmayı sürdürdü ve benim için tuttuğu kapıdan geçmem için bekledi. "Nereye gittiğimizi sorabilir miyim?" Yine güzel bir gülümseme. "Biraz aylaklık ederiz diyordum. Burada bunu yaptığını hiç görmedim." Cümlenin sonuna doğru, yüzünden silinen gülümsemeyi seyrettim. Organizasyonda düşünmek ve çalışmak dışında bir şey yapmıyordum. Bunu biliyordu çünkü beni izliyordu. Ne yaptığımı, ne yediğimi, ne içtiğimi arkadaşlarımı belki eğitimlerimi... Bunu kulağa korkutucu gelmesi gerekirdi fakat nedenini biliyordum. Yitip gitmemden korktuğunu, hayatta kalmam için elinden geleni yapacağını biliyordum. Bunu iliklerime kadar hissetmiştim. Ölümümden duyduğu korkuyu, nefes almam için her şeyini verebileceğini...

Yeşil bahçeyi aşıp geldiğimiz yer, bir tepelikti. Yamacında duraksadığım bu tepelik, küçük bir yükseltiden ibaretti. Yüzeyinde, sönmüş çayırlar ve bitkiler vardı. Tepelik organizasyonu saran duvarla neredeyse eş yükseklikteydi. Gözlem kulesiyle aynı yükseklikte. Tırmanmak için hareketlendiğinde, onu takip etmedim. Yerden ve benden yükseğe tırmandığında, duraksayıp bana baktı. "Gelmeyecek misin?" Bir ona bir toprağa baktım ve ne kadar süredir, toprağa dokunmadığımı anımsayamadım. Yaşamım binalar arasında geçiyor, sürekli olarak bir an bekliyordum. Amacıma ulaşacağım bir an, özgür olacağım bir an, intikam alacağım bir an ve huzura kavuşacağım bir an. Bu anların her biri aynı olaya bağlanacak, gerçekleşecek tek bir olay bana bu anları bahşedecekmiş gibi hissediyor ve bekliyordum. Peki ama tek bir olay tüm bunları gerçekleştirmeye kadir olabilir miydi, işte bunu hiç düşünmemiştim.

Bana uzattığı ele tutunurken müsaade etmek istedim. Huzurlu olacağım bir anı yaşamaya, tepedeki hafif esinti yüzümü yaladığında ufak bir an da olsa özgür hissetmeye müsaade etmek istedim. Onun bana getirmeye çalıştığı duyguları, buyur etmeyi istedim. Duvarların dışını görüyorduk. Çevremizi saran dağları; inişleri ve çıkışları. Burası stratejik bir alandı, tıpkı gözlem kulesi gibi. Bunu fark edip etmediğini bilmiyordum fakat çevreye alıcı gözle bakıyordu. Tüm inişleri ve çıkışları kısılan bakışlarıyla incelemişti.

Esinti serbest kalan saçlarımı arkaya savururken onun kısa saçlarını öne doğru savuruyordu. "Organizasyonda böyle bir yer olduğunu bilmiyordum." Küçük bir baş hareketi yaptı ve "Tahmin edebiliyorum." dedi. "Zihnin... Çevrendeki güzel şeylere dikkat edemeyecek kadar meşgul."

Tepeliğin rüzgardan, belki yağmurdan aşınıp düzleşen tepesinde oturuyorduk. Bakışları ufukta oyalanıyordu. Ne düşündüğünü merak ediyordum, aklından ne geçtiğini. Belki düşüncelerinin tadına bakmak bu merakı tetikliyordu. Bir süredir ona baktığım fark ettiğimde, bakışlarını bana çevirdi. Bu mavisi gözleri beni bulduğunda, düşünceli halinden sıyrıldı ve parıldadı. Bu parıltı heyecanlanmama, içimde bir şeylerin kıpırdanmasına neden oluyordu. Böyle zamanlarda ondan hoşlanmaktan fazlasını yaptığımı hissediyordum. Bu beni korkutuyordu. Son liderin oğlu... Her ne kadar annesiyle aynı görüşü paylaşmasa da o annesiydi. Bir annenin ne olursa olsun çocuklarını unutacağını düşünmüyordum. Okuyucular hala bağdan haberdar değildi, kimse Duru'yu iyi ettim diye benden enstitüdeki tüm hastaları iyi etmemi beklememişti. Muhtemelen bundan haberdar bile değillerdi. Duru'nun yurt dışında olduğu yalanını sürdürmüş olmalılardı, şimdiyse geri dönmüş gibi davranıyorlardı.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin