Güne gülümseyerek başlamak bana göre enerji deposu gibi bir şeydi, yerimde doğrulup yatağımı düzelttim ve telefonumdan motiveli bir şarkı açıp yerimde duramaz hale geldiğimde hazırlanmaya başladım, ilk olarak siyah etek ve beyaz etek arasında gidip geldim ama beyazda karar kıldım onu giyip üzerime açık mavi bir kısa kollu tişört giyip beyaz düz tabanlı çizmelerimi giyip ayna da kendime baktım o sırada güneşin solduğunu gördüğümde oflayarak saçlarımı topuz yapıp gözlüğümü düzelttim, dün hava çok sıcaktı ve güzeldi tam yaz gelmediği için insan şaşırıyordu ne giysem diye? Kahvaltı yapamadan hemen evden çıkıp taksiye bindim şirkete gelene kadar hava daha fena bozmuştu buda benim motivemi düşürmüştü, aklıma bir anda o kadının ve kardeşinin yaptıkları gelince titredim...resmen beni öldürmek istemişti? Yaşadığım şoktan çıksam da düşündükçe insan tuhaf oluyordu tarif edemiyordu, ve yaşadığım korku bu duygulardan daha berbattı. Şirkete geldiğimde içeri girip herkese gülümseyerek selam verdim bir kahvaltı yapmak için odama çıkıp önce çantamı montumu bıraktım ardından odamdan çıkarken biriyle omuz omuza çarpıştık, başımı kaldırıp gülümseyerek Dalyan'a baktım. "Günaydın" dediğimde hiçbir şey söylemedi yine yüzünü sert tuttu sanki dün benim isteğim üzerime şortu giyip gelen değilmiş gibi davranıyordu, kol saatime bakıp geç kalıp kalmadığıma baktım. "E geç kalmadım ama, o zaman başka bir sorun mu var yoksa sadece seninle ilgili mi?"
"Sabah sabah beynimi şişiriyorsun" deyip yürümeye başlayınca bende peşinden gittim beraber merdivenlerden inerken yüzüme bir gülümseme koydum.
"Nereye gidiyorsunuz bay zorba bey?"
"Sana ne?"
"Orası öyle aslında biliyor musun bana ne? Ama kahve falan alıcaksan bu benim görevimdi" dediğimde derin bir iç çekip şirketin dışına çıkmak için ileri gitti bende peşinden çıktım ve arkasından ilerledim, gülmemek için kendimi zor tutuyordum onu deli etmek hoşuma gidiyordu hele dünkü olayları hiç unutmamıştım, bir anda arkasını dönüp bana bakınca dişlerimi göstererek bende ona gülümsedim.
"Peşimden ayrılsan diyorum?"
"Ben kahvaltı yapmadan evden çıktım, buradaki atıştırmalıklarıda sevmiyorum belli ki sende kahvaltı etmek için gidiyorsun ne var yani beraber yapsak? Ölür müsün? Bu kadar mı zor biraz medeni olmak için?" dediğimde dişlerini sıkıp başını gökyüzüne kaldırdı ve oflayarak tekrar yüzüme baktı, sert yüzü buzdan gözleri ne kadar ürkütücü olsa da yine geri adım atmadım.
"Gel...başımın belası" dediğinde çocuk gibi yerimde zıplayıp ellerimi çırptım ve ona doğru koşup yüzüne baktım.
"Teşekkür ederim"
"Yeter ki o sesini kes"
"Tamamdır" deyip elimle hayali bir fermuar yapıp çektim ve arkama attım, oda bunları sinirli çatılı kaşlarıyla izlemişti.
"Yemin ederim çocuksun"
"Ama..."
"Tamam sus tamam, otomatiğe başlıyorsun susmuyorsun" deyip benden öne geçip ilerlemeye devam edince kollarımı göğsümde kavuşturup suratımı astım.
"Öküz" deyip ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım. Kahvaltımızı ederken ne o yüzüme bakıyordu ben onun en sonunda bu sessiz ve sıkıcı dolu işkence bitince kahvelerimiz gelmişti, mahçup olmaya başlayarak topuzumu düzeltip ona baktım eline telefonu almış ciddi bir şekilde bir şeyler okuyordu. "Şey..."
"Şimdi olmaz gözlüklü"
"Ama..."
"Şimdi olmaz gözlüklü" dedi bu sefer sertçe, oflayarak kollarımı göğsümde kavuşturup yüzüne baktım hala o sıkıcı soğuk halinden sıkılmıyordu bir kere gülümsediğini görmemiştim bu adamın bir kere? Normal insan eğlenir, arkadaşıyla güler, sohbet eder, ama bu...katıksız mal!
"Sıkıldım ben"
"Güle güle o zaman"
"Kahvaltı ve kahve için çok teşekkür ederim, iki saattir bunu söylemeye çalışıyorum ama sen sus gözlüklü şimdi olmaz gözlüklü, yok çok konuşuyorsun gözlüklü..." dememle yüzüme bakıp tek kaşını kaldırınca cümlemi yutup sevimlice gülümsedim. "Tamam sustum ama son birşey eklemek istiyorum" dedim işaret parmağımı kaldırıp gözümün bir tanesini kapatarak, derin bir iç çekip telefonu masaya bıraktı ve alayla yüzüme baktı.
"Ne?"
"Borcum ne kadar?"
"Ne borcu?"
"Ismarladın ya hani..." dediğimde eliyle savuşturup tekrar işine geri döndü. Kafeden çıktığımızda beraber şirkete doğru yürümeye başladık şirketin giriş kapısında bekleyen kasketli bir adam duruyordu tuhaf ama hiç yabancı gelmemişti gözüme, kaşlarımı çatıp Dalyan'a baktım. "Şuraki adamı görüyor musun sende?"
"Eee?"
"Sence de sana tanıdık gelmedi mi?" diye sorduğumda oflayarak karşıma geçip yüzüme sertçe baktı neredeyse giriş kapısına varmıştık kasketli adam bizi duyuyordu artık.
"Bak sus tamam mı? Çekemem şimdi" dediğinde başımı salladım ve kollarımı göğsümde kavuşturup peşinden gittim bahçeye ulaştığımızda güvenliğin bize bağırarak konuştuğunu duydum arkamı dönüp bakmamla kasketli adam elinde bir silah tutmuş ve Dalyan'a doğrultmuştu, olduğum yerde panikle durup ağzım açık ona bakarken kasketli çocuk bir şeyler söylendi önüme hızla dönüp Dalyan'ın kolunu tuttum ve onu ittim oda bunu beklemediği için sırt üstü uzanınca bir el ateş sesi duymamla omzumdaki hissettiğim acı çığlık atmamı sağlamıştı, herkes çığlık atarak bahçeye koşarken güvenliğin bağırma sesini duydum acıyla inleyip sendeleyerek Dalyan'ın üzerine yığıldığımda kollarını hızla belime dolayıp yerinde doğruldu öfkeyle ve endişeyle elini yanağıma koyup gözlerimin içine baktı ve dişlerini sıktı. "Hayır" dediğinde saldırgan koşarak gitmeye çalışırken güvenlikler tarafından yakalandığını hep bir ağızdan konuşan insanlardan duymuştum, omzumdaki acıyla yüzümü buruşturup onun kıravatını sıktım ve gözlerimi kapattım. "Biri ambulansı çağırsın!" diye gürlediğini duyduğumda gözlerimi açtım, başını eğip gözlerimin içine baktı ve tekrar elini yanağıma koydu. "Bırakma kendini gözlüklü, daha çizim yapacaksın bana" dediğinde gülümseyerek elimi elinin üzerine koydum ve gözlerimi kapattığımda kendimi serbest bıraktım elimin zemine düştüğünü hissettiğimde tamamen karanlık görmüştüm.
Dalyan Kayaoğlu.
Kucağıma aldığım gibi onu arabaya götürmeye başladım Ecem ve Çınar hızla olay yerine geldiğinde beni ve Ela'yı gördüler Ecem feryad kopararak bize doğru gelmeye başladığında Çınar engel oldu ve onu kendi arabasına götürmek için koşuşturdular ambulansın gelmesini bekleyemezdim onun bir an önce iyileşmesini istiyordum. Hastaneye geldiğimizde direk ameliyathaneye aldılar gazeteciler çoktan hastanenin önünü kapatmıştı elime telefonu alıp öfkeyle Poyraz'ı aradım, mafya arkadaşlarımdı ve ben emir verdiğimde her şeyi yaparlardı Alev olayı ve bu şimdi ki olay artık sabrımı zorlamıştı, hemen cevap verdiğinde durumu izah ettim, o Alev'e ve bugün olan saldırganı araştırmalarını söylediğimde kabul edip haber edeceğini söylemişti. Bir saat sonra onu ameliyathanenin kapısından çıkarırlarken gördüm Ecem, Çınar ve ben hızla kapıya yaklaştığımızda iki doktorun çıktığını gördüm meraklı bakışlarla onlara baktığımızda hemşire ve doktor onu asansöre bindirdiler bir doktor da ellerini cebine koyup gülümseyerek bize baktı.
"Şimdiden söyliyeyim tehlike yok, kurşunu gayet güzel başarılı bir şekilde çıkardık odaya alacaklar arkadaşlar o zaman görebilirsiniz, geçmiş olsun" dediğinde birbirimize baktık ve rahatlayarak iç çektik Ecem hemen sevinçten ağlamaya başlayıp Çınar'a sığındığında kaşlarımı havaya kaldırdım bunlar yoksa sevgili aşamasında mıydı? Çınar özenle onun omzuna elini koydu ve sarıldı bende usuleten yanlarından ayrılıp yukarı çıkmaya başladım.
Odaya girdiğimde gözleri kapalıydı iç çekerek onun bir kere daha hayatımı kurtardığını düşündüğümde hem öfkelenmiştim hemde bunu önemsemiştim, öfkelenmemin nedeni onun bunu yaşamasını istemediğimdi ama kurtarmıştı bir kere, hayatımı borçluydum bugün onun sayesinde, yanına gidip koltuğa oturduğumda gözlerini açtı kaşlarını çatıp ellerini yüzüne götürdü ve net görmeye çalıştığını fark ettim komidinin üzerindeki gözlüğü alıp dikkatle gözlerine taktım ve bekledim oda gözlerini kırpıştırıp bana tekrar bakınca kocaman gülümsedi, bu kız hiç somurtmak nedir bilmiyor muydu? Bu durumda bile gülümseyebiliyordu.
"Neden hayatımı kurtardın, sonuçta o kadar sana kötü davranıyorum"
"Hayır kötü davranmıyorsun...hakaret etmen dışında tabi? Ama onun haricinde sadece kabasın, zorbasın, ulaşılmazsın..."
"Tamam anladım iyi olup olmadığını sormayacağım, çenen açıldığına göre gayet iyi görünüyorsun" dediğimde gülmeye başladı, gülüşü...çok güzeldi gerçekten güzeldi içimde bir his oluşturmuştu, kıpırtı bir heyecan...çok garipti. Ama güzeldi.
"Eğleniyor musun benim üzerimden?"
"Hımm...belki birazcık" deyip yüzünü çocuk gibi buruşturdu, ellerimi cebime koyup iç çektiğimde yerinde doğrulmaya çalıştığını gördüğümde kaşlarımı çattım.
"Ne yapıyorsun?"
"Omzum acıdı, yatmak istemiyorum" dediğinde yardım etmek için kolunu tutup doğrulamasına izin verdim, saçları sakallarıma değerken hiç değişmeyen o mis gibi kokan şampuan her ne ise, yada parfüm...her kokladığımda cenneti buluyordum, neler düşündüğümü fark edince öfkeyle dişlerimi sıkıp bu düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım.
Ela Elmas.
Hastaneden çıktığımızda - tabi benim zorumla - dördümüz yemek yemeye gitmiştik yemekten sonra birer çaylarımızı içtiğimizde Dalyan'ın telefonu çaldı eline alıp hemen açtı ve Çınar'a bakaraktan sessizce konuşurken Ecem'le ben dikkat kesildik, telefon konuşması bitince bakışlarımız birleşmişti merakıma yenik düşmemek için çenemi tutmaya çalıştığım sırada Çınar içimi okumuş gibi benim adıma konuştu. "Kimdi?" üçümüz ona bakarken o sadece bana bakıyordu, bende kaşlarımı çatıp onun cevap vermesini beklediğimde derin bir iç çekip bakışlarını başka yöne çevirdi.
"Kimse"
"Bir şey saklıyorsun, Poyraz'dan haber geldi değil mi? Alev ve saldırganla ilgili..."
"Alev ve saldırganla ilgili mi?" diye öne atılınca Dalyan bıkkın bir şekilde kaşlarını çatıp geriye yaslandı.
"Saldırganla Alev'in bir bağlantısı yok, sıradan hırsızmış bir kaç suç daha işlemiş şu an emniyette hapise atmışlar, Alev'in de yerini bulmuşlar kardeşiyle şehir dışına çıkmışlar ama mutlaka parasını benden almak için it gibi geleceğini biliyorum? Annesi zaten burada, hasta yatıyor"
"Hayır ona kendi yönetiminle yada emniyete götürmek için bir şey yapma" dediğimde yüzüme öfkeyle baktı.
"Seni öldürmeye kalktı farkındaysan?"
"Ama annesi hasta, o kadına kim bakacak? İki evlat zaten hayırsızın teki ama o kadının suçu yok...bırak boşver? Olan oldu"
"Onları bulup geberteceğim!"
"Hayır yapmayacaksın" dedim kesin bir ses tonumla, yüzüme sertçe bakıp elini masaya koyduğunda ileri gidip daha da yaklaştım.
"Sen hala sanırım narkozun etkisindesin, saçma sapan konuşup durma"
"Bırak ne halleri varsa görsünler, benim umurumda değiller" dediğimde Ecem şaşkınlıkla yüzüme bakmıştı Çınar ise dudaklarını büzüp kaşlarını havaya kaldırmıştı Dalyan yine sertçe yüzüme bakmaktan bıkmamıştı.
"Sen iste yada isteme, o elinde sonunda benim yanıma gelecek! Ve o gün geldiğinde sana tekrar zarar verebilir" dediğinde beni düşündüğünü gösteren ses tonu nedense hoşuma gitmişti, yanaklarım kızarmış bir şekilde ona baktığımda oda gözleriyle yüzümü süzüp iç çekti.
"Zorbalık yapmayı bırakır mısın?"
"Sen benim hayatımı bugünle beraber üç kere kurtardın...bende sana borcumu ödeyeyim"
"Senden bir şey istemiyorum" dediğimde öfkeyle soluyup geriye yaslandı. "Bir şey yapma olur mu? Eğer borcunu kapatmak istiyorsan, birşey yapma medeni ol" dediğimde dişlerini sıktı. Evlerimize dağıldığımızda Çınar ve Ecem yarın akşam bara gitme fikrini öne sürmüşlerdi, bende bu fikre katılmıştım Dalyan yine her zaman ki gibi uyumsuz ve sorunlu olmaya devam etse de yine de pek fazla bir şey dememiş beni evime bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌸 Bir Zorba Bir Sevimli 🌸
RomanceZorba bir adamla sevimli kızın ilişkisi nasıl olabilirdi? Ortaya karmaşık, ama bir o kadar da tatlı bir görünüm oluyor aslında. Diğer taraf uzlaşmayı seçerken diğer taraf burnunun dikine giderken nasıl bir aşk doğabilirdi? Biri soğuk, dışarıdan acım...