Ölüm

717 96 0
                                    

Herkes Pierce'nin ölmesini beklerken, kimse onun kıçını kurtaracak bir pozisyona sahip değildi.

''Hey, gerizekalı! Hadi ultra gizli silahımı savuşturmayı dene!''

Özgüvenli bir ses, savaşın öteki tarafından yankılanmıştı. Ancak Rapier kullanan öfkeli adam, bunu duymamış olsa da bir şeyin kafasının arkasını hedef aldığını hissetmişti. Bir nesne, ona doğru hızlı bir şekilde uçuyordu.

Şaşırmıştı. Rapier'ını geri çekmiş ve ona doğru uçan şey her neyse, onu durdurmuştu.

''Pu!''

''Gizli silah'' denen şey ikiye bölünmüş ve kırmızı bir sıvı kafasına saçılmıştı.

''Bu şey de ne böyle?!''

Vücudunun pozisyonu nedeniyle, ''gizli silah''ın ne olduğuna dair hiçbir bulgusu yoktu.

Rapier'ını, bir koruma alanı oluşturmak için salladı ve daha fazla kırmızı sıvının ona ulaşmasını engellemek için, kafasını öne doğru eğdi. Duruş biçimini tekrardan düzelttikten sonra, yukarı bakmış ve ''gizli silah''ın ne olduğunu görmüş, hızlıca öfkelenmişti.

''Gizli silah'', onun askerlerinden bir tanesiydi. Birisi bu zavallı herifi yakalamış ve ona doğru fırlatmıştı. O da refleksif bir şekilde, asker olduğunu fark edemediği askerini doğramıştı.

''Haha, korktun mu şimdi? Tavuk seni!''

Hasetli bir kahkaha, Rapier kullanan adamın dikkatini bir kere daha çekmişti. Yukarı bakmış ve yalnızca gözler için delikler barındıran, vücudun tamamını kaplamış bir zırh giyen bir adamı görmüştü. Tam da gün batımının ışığında, bu adam, bir Tanrı gibi görkemli görünüyordu.

Adam hiç vakit harcamamış ve ileriye doğru taarruza geçmişti; vücudunun neden olduğu hızlanmalardan doğan çarpışmalar o kadar güçlüydü ki, çarptığı tüm düşmanlar sur duvarına gönderilerek katlediliyordu.

Çift elli baltanın kuvvetinden yararlanarak, bu Rapier kullanan savaşçıyı alaşağı etmeyi planlamıştı.

''Sen eceline susamışsın, aptal!'' Düşman, yeni rakibinin kendisini dezavantajlı konuma düşürdüğünü görünce, hızlı bir şekilde onunla alay etmişti.

Vücudu tamamen kaplayan zırhlar, normal piyadeler tarafından asla kullanılmadığı gibi, şövalyeler gibi süvariler tarafından kullanılırdı. Düşmanın saldırıları sonucu, ağırlık direkt alaşağı olmana neden olacağından, sadece aptallar yirmi beş kiloluk zırhları yakın savaş içerisinde kullanırdı. Rapier kullanan adamın kafasında bu herif, sadece beyinsiz bir aptalın tekiydi.

''Azraille bir yürüyüşe çık sen!''

Rapier kullanan savaşçı, vücudundaki tüm enerjiyi silahına aktardı ve Rapier'ın üstünde, alevler tekrardan belirdi. Kendisine doğru saldırıya geçmiş hantal, zırhlı herifi delmesi için kılıcını gönderdi.

Saldırı, sanki bir yıldırım etkisindeydi ve çok hızlıydı. Enerji Rapier'dan taşıyordu. Bir yıldız savaşçısı olarak, tüm gücünü normal bir elemana karşı kullanmamıştı. Bu ağır zırhlı herifi bu saldırıda rahatça öldürebileceği konusunda kendine güveni tamdı.

Bir diğer taraftan, bu zırhlı ''Iron Man'' hala yavaşlamaya dair hiçbir işaret vermemiş bir şekilde hızla taarruz etmeye devam ediyordu. Diğerinin gözlerinde tam bir aptal gibiydi, düzgün bir taarruz pozisyonuna dahi sahip değildi. Askerler taarruza geçtiğinde sırtlarını büker ve ağırlıklarının hızlarını kesmesine izin vermemeye çalışırdı. Göğsü tamamen açık ve ileriye bakıyor olan bir şekilde saldıran bu eleman, gerçekten de kılıcın ucuna doğru koşmaktaydı.

Düşman gülmeye başlamıştı.

''Haha, buradan canlı bir şekilde çıkman için hiçbir yol yok!''

Ama...

''Tink!'' Kıvılcımlar ortaya çıkmıştı.

Gülen kişi aniden durmuştu. Savaşçının yüzündeki gülümseme donmuş gibiydi.

Adamın sürüklediği ve bir anda gözlerinin önünde beliren devasa balta, imkansız bir açıdan yaklaşmış ve Rapier'ın başıyla, sağ kanattan çarpışmıştı.

''Ne?.. Nasıl?''

Düşman sersemlemişti.

''İkimiz de hareket ediyorken, saldırım gerçekleştiğinde, bu balta Rapier'ım kadar hızlı mı hareket ediyordu? Bu sadece Savaş Tanrısı'na ait bir teknik olabilir! Siktir oradan, bu herif benimle oynuyor!''

Düşman, kararından hemen pişman olmuş ve geri çıkmayı denemişti.

Ama, bunun için çok geçti!

''Boom!''

Rapier o güç miktarına dayanamamış ve parçalara ayrılmıştı. Bu, baltanın gücünü durdurmaya da yetmemişti; Rapier kullanan savaşçının eli neredeyse kırılmıştı. Eğer neler olduğu bilinmezse, kimse bu elin nasıl bu şekle geldiğini tahmin edemezdi. Momentum burada da kalmamış, yukarıya doğru ilerlemiş ve onun Rapier'ı tutan sağ elinin üst taraflarına ulaşarak damarları patlatmış, kolunun derisini yırtmıştı.

Yüksek bir ses, savaş alanındaki herkesi rahatsız etmişti. Chambord'un tüm savaşçıları ve düşmanlar savaşmayı bırakmış ve neler olduğuna dair bakınmaya başlamıştı.

''Yüce Tanrım! Rapier baştan sona kadar kırılmış, bunu nasıl bir güç yapmış olabilir böyle?!'' diye düşünüyordu herkes.

Ama, bu asıl şaşkınlıkları değildi...

Devasa balta, onu tutan adamın elinde bir gölgeye dönüşmüş ve kimsenin onun hareketlerini gözleriyle bile takip edemeyeceği kadar hızlı hareket etmeye başlamıştı. Biraz önceye kadar Rapier kullanıyor olan, şüphesiz büyük bir tehlikenin içindeki adam da şu anda hayatında hiç düşmediği bir pozisyona düşmüştü. Bu baltanın, onun beline doğru geldiğini görebilen bu savaş alanındaki tek kişiydi. Baltayı kullanan herif onu yatay bir saldırıyla ikiye ayırmayı planlıyordu!

''Siktir!''

Düşman harap haldeydi. Başka bir silaha sahip değildi ve aniden, kendisini böylesine büyük bir dezavantajın içinde bulmuştu.

Ayağını zemine vurdu ve zıplayarak bu şiddetli saldırıyı savuşturmaya çalıştı. Neredeyse uçuyormuş gibi, beş metre kadar yüksekliğe çıkmıştı.

Ama bu balta, fizik kurallarını pek de umursuyormuş gibi görünmüyordu. Düşmanın düşündüğü şekilde yatay bir saldırı yolunu izlememiş, bunun yerine onu yukarıya doğru, havada takip etmişti.

Düşman havada asılıydı, bu yüzden bu saldırıyı engellemek için yapabileceği hiçbir şey yoktu, onu savuşturamazdı da...

''Ci..!''

Bir kağıt parçası kesiliyormuş gibi bir ses yayılmıştı.

Balta bu düşmanın vücudunun en altından ta kafasına kadar ilerlemişti. Düşmanın ne olduğunu anlayıp da tepki veremeyeceği kadar hızlı gerçekleşmişti bu. Bu öyle bir hızdı ki, düşman yere düştüğünde hala tek parça halindeydi.

Kısa bir süre sonra...

Düşman, elini uzatmaya çalışmıştı. Yüz ifadesinden ise, artık bir ölü olduğu anlaşılabiliyordu.

Bu küçük hareket, Azrail'e yapılan bir çağrı gibiydi.

Aniden...

İnce bir dikiş yeri gibi bir yerden sızan kan vücudunda belirdi.

Vücudunun alt kısmına baktığında, nelerin gerçekleştiğine inanamamıştı.

Son feryadı için bile vakti yoktu. Kan fışkırmaya başlamıştı. Vücut, simetrik bir şekilde en alttan üste kadar ikiye bölünmüştü. Beyaz renkli bağırsaklar, bölünmüş iç organlar ve sümüksü beyin, o alana düşmüşlerdi.

Beş dakikadan daha kısa bir süre içerisinde bu kalenin koruyucularının çoğunu yok eden bu adam, prestijli bir yıldız savaşçısı, artık bir ölüden fazlası olamazdı...

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin