''Tanrı'ya şükür!''
''Kral Alexander Çok Yaşa!''
''Chambord Çok Yaşa!''
Zaman, gün batımının altında savaşın son buluşuna geri sarılmış gibiydi. Herkes tezahürat yapıyor, coşkuyla bağırıyordu. Buradaki her bir kişi, gördüğü şeyin ne olduğunu anlamıştı.
Bu hayal dahi etmesi imkansız olan olay herkesi, hayatlarında hiç şaşırmadıkları kadar şaşırtmış, şok etmişti. ''Yani kral, gerçekten de söylentilerdeki gibi tanrılar ile iletişim kurabiliyormuş! Oğlum, bu da demek oluyor ki Savaş Tanrısı, aslında gerçekten de Chambord'u koruyordu! Bu gerçekten böyleyse, o zalim düşmanlar hiçbir zaman Chambord Kalesi'ni ele geçiremeyecek!'' demişti birisi, herkes böyle düşünüyordu.
Bir anda herkesin aklına bulaşmış olan korku ve endişeler kaybolmuş, tüm insanlar coşkulu bir hale gelmişti. Angela ise sessizce dikiliyordu. Güzel kız, coşkuyla adeta ona tapmaya başlamış bütün bu insanların arasında duran adama bakıyordu. Tam olarak rahatlamış hissediyordu. Bu hissin nereden geldiğini bilmiyordu, ama biliyordu ki bu ya Savaş Tanrısı'nın kutsamasından ya da Alexander'ın değişiminden kaynaklanıyordu.
Atmosfer olağanüstüydü. Emma, yani Fei tarafından etkilenmesi oldukça zor olan bir kişi bile kalabalıkla birlikte zıplıyor, coşkuyla bağırıyordu.
[Küçük Can İksiri] ile karışmış kan ile dolu olan iki cam şişe, Brook'un emriyle tüm yaralı askerlere dağıtılmıştı. Şaşkınlıkla birlikte oluşan kahkahalar, bağırışlar sarayı doldurmaya devam ediyordu. Sadece yarım saat içerisinde, bir süre önceye kadar acıyla inliyor olan askerler artık acı hissetmiyordu. Sadece hafif bir şekilde kalmış yaralarıyla birlikte silahlarını alıp, tekrar savaşa gitmeye hazır bir hale gelmişlerdi.
Işık ve umut, Chambord halkına dört gün önce yaklaşmaya başlamıştı. Bu ancak ve ancak Kral Alexander'ın, Savaş Tanrısı tarafından kutsanmış o kişinin sayesindeydi. Herkes Fei'ye muazzam bir saygıyla bakıyor ve ona tapınıyordu.
***
Düşmanlar, gece vaktinde bir saldırma girişiminde bulunmamıştı. Bu, pek çok askerin son dört gün içinde sahip olabildiği tek ve değerli dinlenme vakti olmuştu.
Tüm yaralı askerleri, onları kandırıp [Küçük Can İksiri]'nden içmelerini sağladıktan sonra iyileştiren Fei, durumun geri kalanını birkaç zeki askere devretmişti. Kralın gardiyanlarının ikinci komutanı Brook ile bir yürüyüşe çıkmış ve kısa süre içerisinde, sura ulaşmışlardı. Sur, gece vaktinde gerçekten de muazzam görünüyordu. Fei de surun üstüne çıkmasının ardından onun orta kısmında durmuş ve etrafta bir göz gezdirmişti.
Chambord sol, arka ve sağ taraflarında onun etrafını sarıyor olan dağlara sahipti. Bu küçük kale tanrıların desteğini arkasına almışçasına, üç tarafı zaten doğal 'sur'lar ile korunmaktaydı. Bu üç dağın kenar yüzleri fazlasıyla dik ve neredeyse tırmanılamaz haldeydi. Yıldız Seviye bir savaşçı bile bunu yaparken fazlasıyla zor zamanlar geçirirdi.
Özel olan ise Chambord'a bakan taraflarında dağların daha düz bir yüzeye sahip olması ve bu kısımların, daha kademeli olarak arttığıydı. Dağların Chambord Kalesi'ne bakan taraflarından tırnanmak çocuk oyuncağıydı, küçük çocuklar ve yaşlı insanlar dahi basitçe dağların tepesine ulaşabilirdi bu şekilde. Bu garip arazi, Chambord'u savunması kolay, kuşatması zor bir hale getiriyordu. Dışarıdan bakıldığında bu yer, bir tanrının işiymiş gibi görünüyordu gerçekten de.Kaleyi saran dağlar da düşünülünce, tek yapay yapı surun ta kendisiydi. Kapı adeta Zuli hendeği ile karşı karşıyaydı. sur da 600 metre uzunluğundaydı ve boşlukları, dağlar tarafından kapatılmıştı. Surun alt kısımları on beş, üst kısımları ise on iki metre kalınlığındaydı; yani oldukça sert ve güçlülerdi. Üstlerinde dört tane arabayı rahatça sürebilirdiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kralım Çok Yaşa!
Viễn tưởngSıradan bir öğrenci, kazara başka bir evrene seyahat etti ve küçük bir krallığın kralı oldu. O, hayatın ''Hile Kodu''nu almış ve olağanüstü bir şeyi tamamlamıştı. Bu, tüm kıtaları fethedebilen ve ardında, gelecek her nesilde ezberden okunacak nihai...