Saldırıyı Başlatmamız Gerek!

635 102 2
                                    

Fei, o anda kendisinin dikkat merkezi olduğunu biliyordu. Endişeli asker ve yeni acemi erlere sakinleşmeleri için nazikçe gülümsemişti. Hızlıca Pierce ve Brook'a bir el işareti yapmış ve onları gözetleme kulesinin yanına çağırmıştı. Dikkatini çekmeye çalışan Oleg'e ve çok da uzakta olmayan Bazzer'a bakmamıştı pek.

Bu daha çok temiz bir sinyaldi. Politik konularla ilgili hiçbir fikri olmayan çiftçiler bile eskiden güçlü iki figür olan Bazzer ve Oleg'in, kralın güven ve takdirini kaybettiklerini biliyordu.

''Brook, düşmanların hareketlerinden bahset.'' Fei hızlıca sormuş ve köprüdeki düşman kalabalığına doğru çevirmişti gözlerini. Mazgallı siperin yanına durmuş ve usulca, onun üzerindeki kılıç ve mızrak izlerine bakmıştı.

''Majesteleri, dinlendiğiniz dört saat boyunca, düşmanlar nedense hiç hareket etmedi... Bize sahte saldırılarla yıpratmaya dahi çalışmadılar. Bir şeyi bekliyorlarmış gibi, ama...'' Brook düşmanların arka tarafını işaret etmişti. Sesi endişe doluydu, ''Ellerindeki son üç kuşatma merdivenini ve son günlerde yaptıkları kuşatma ekipmanlarını köprüye doğru getirdiler. Tam olarak hazırlıklılar ve hatta bir önceki savaşa göre, daha da fazla asker kuşatmaya katılacak. Saldırmaya karar verdikleri anda, ciddi anlamda tehlikeli bir durumun içinde olacağız.''

Fei Brook'un işaret ettiği yere baktı. Düşmanın düzeninde büyük değişiklikler vardı.

Kalkan Sığınağı Düzeni hala en öndeydi. Büyük ve siyah bir duvar ile arka taraftaki düşmanları koruyordu. Chambord Kalesi'nin bulunduğu Zuli Nehri'nin kuzey kıyısının birkaç adım ilerisindeydi sadece.

Ancak, onun arkasındaki düzenler epey farklıydı...

Okçu, mızraklı ve silahlı düzenleri geriye doğru ilerlemişti, şu anda, düşmanların köprünün üstüne doğru getirdiği kuşatma merdivenlerinin yanında duruyorlardı. Kuşatma merdivenlerinin arkasında ise dört ya da beş tane kocaman ahşap duvarlar vardı, yaş ve yeşil ağaçlardan okları engellemeleri için yapılmışlardı. Daha da ileride, 20 metrelik mancınıklar daha da güçlü düşman savaşçıları tarafından korunuyordu...

Fei'nin göz bebekleri gördükleriyle birlikte hızlıca büzüşmüştü. Altı mancınık vardı orada, ölümcül kuşatma makineleriydi onlar. Kuşatma merdivenlerinden dahi daha büyük bir tehdit oluşturdukları söylenebilirdi. 200 metreden yakına yaklaştıkları anda, sur oldukça sağlam ve kuvvetli olsa da, onlar tarafından yapılan saldırılarla yıkılabilirdi. Chambord'un suru ve binden az askerden oluşan ordusu, bu mancınıkların yirmi, hatta belki de yirmiden az atışlarıyla yok edilebilirdi.

Düşmanın komutanı kesinlikle bu kuşatmaya ciddi bir kaynak ayırmıştı. Bu da, onun Chambord Kalesi'ni bugün düşürmek istediğini gözler önüne seriyordu.

''Bu ahşap duvarlar aceleyle yapıldı. Hala odunların üzerinde yeşil yapraklar var. Ancak, bu mancınıklar hızlıca yapılmadı ve kuşatmada daha önce hiç görülmemişlerdi... Düşmanların destek kuvveti falan mı ulaştı acaba?''

Fei bunları düşünürken, bilinçsizce dudaklarını yalamıştı.

Chambord'un bunlara karşı korunmasının yolu yordamı yoktu. Düşmanlar bir kere kuşatmaya başladığı anda o ahşap duvarlar basitçe ok yağmurlarının altında şemsiye görevi görecek ve bu şekilde mancınıkları menzilleri sura yetecek bir yere kadar çekeceklerdi. Chambord ölümüne mahkum edilmiş gibi görünüyordu. Bu adaletsiz bir savaştı.

Düşmanların gücüyle aralarında olan devasa boşluğun yanı sıra, düşman komutanı ayrıca dikkatli ve sinsiydi. Chambord'un çok fazla askeri olmadığını biliyordu, onların bu zaafına odaklanmıştı. Brook ve diğerleri, Chambord'un içinde bulunduğu ''kafes''i kırıp açmak için bir strateji bulamamıştı.

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin