Katliam Devam Ediyor

680 88 4
                                    

"AHAHAHAHAHAHAH..."

Ordu memurunun arka tarafında duran askerler dehşete kapılmıştı. Zihinleri bunu kabul edemiyor, bunun üstesinden gelemiyordu. Ruhlarını kaybetmişçesine çığlık atmış ve önlerindeki ''şeytan''lardan kaçmaya çalışmışlardı. Şanssızlardı ki, Kalkan Sığınağı oluşumunun katmanlarından birini oluşturuyorlardı ve hemen arkalarında, Ejder Mızrakları konumlandırılmıştı. Kaçmak için arkalarına döndükleri anda kendi dostlarını itmeye başlamış, onları ''kebap''lara çevirmişlerdi. Ancak ölmemişti, en kötüsünü yaşamaları gerekiyormuşçasına hayatta kalmışlardı, ağır yaralar onları anında öldürmemiş ve ölene kadar çığlık atmış, haykırmış ve ağlamışlardı.

Fei, 12. Seviye Barbar'ının büyülü baltasını aldı. Düşman ordu memurunun sinsi atağından sonra, onu ön tarafındaki birkaç düşman askerinin üstüne kuvvetlice fırlatmış ve böylece, onlara birazcık kaçma şansı dahi tanımamıştı. İkiye bölünen askerler, bellerindeki silahları hızlıca yere düşürmüştü.

Onun arkasında da tam korumalı, ağır zırhlı güçlü adamlar bir katliam yapıyor, düşmanları ölümüne korkutmaya devam ediyorlardı.

Giydikleri ağır zırhlar, düşmanın saldırılarını görmezden gelmelerini sağlıyor ve bir diğer yandan da ellerindeki dev çekiç ve baltalar, düşmanların hayatlarını amansızca biçiyordu. Saldırılarına tepki verip bloklamayı başarsalar dahi, onların canavarımsı güçleri altında sırf saf güç ile silahlarının kırılmasının hemen ardından kendileri de paramparça oluyorlardı.

Bu, öfkeli ve delicesine kuvvetli adamların yakın dövüşteki gücüydü.

Sulandırılmış [Dayanıklılık İksirleri]'ni içmelerinin ardından, güçlü adamlar geçici olarak limitsiz dayanıklılığa sahip olmuşlardı. Güçlerinden, birazcık bile yorulmadan sonsuz bir şekilde istifade edebilirlerdi. Ağır zırh ve silahlar onlar için hiç de ağırlık yapmıyor, daha çok düşmanların kabusu haline geliyorlardı. Kırılmaz ağır zırh ve durdurulamaz silahlarla birlikte, cehennemden gelmiş bir savaş yaratıkları takımı gibilerdi.

Yirmi üç adam, bir koyun ahırına dalmış tam zırhlı ve öfkeli yirmi üç kaplan gibiydi. Sonucu tahmin etmek çok da zor değildi.

Kral, yani Alexander, et öğütücü oluşumlarının en önünde yer alıyordu. Düşmanların arasındaki hiçbir asker ondan gelen bir saldırıyı karşılayamıyordu. Taarruz ettiği hızla ilerliyordu, Kalkan Sığınağı oluşumunun en ön kısmını yarıp geçmiş, bir kaos yaratmıştı orada.

Oluşumun gerisinde olan düşmanlar pozisyonlarını korumaya çalışıyorlardı, ancak ön taraflardaki askerler öldürülmüş, yok edilmişti. Ruhlarını emip bitirecek olan bir grup şeytanla karşı karşıya gelmiş gibi hissediyorlardı ve hepsi, içten içe Tanrı'dan, onlardan kaçmalarını bir ihtimal mümkün kılabilecek olan ek 2 ya da 3 bacağı istiyordu. Böylece onlardan daha hızlı kaçabilirlerdi. Onların birçoğu savaş alanlarında bıyıkları henüz yeni terlemiş kişiler olmasa da, hiç kimse böylesine tek taraflı bir katliamı deneyimlememişti. Geri saldıramıyorlardı bile, nasıl sadece ölümlerini bekleyebilirlerdi ki?

Düşmanların tamamı elit askerler olsa da, hepsinin aklında tek bir şey vardı ve bu da...

Kaçmaktı!

Kaçabildikleri kadar hızlı kaçmak, koşabildikleri kadar hızlı koşmaktı!

Bu ölümsüz şeytanlardan kaçmaktı!

***

Bu noktada, birisi ortaya çıkmak ve bu kaosta düzeni tekrar sağlamak zorundaydı.

Kalkan Sığınağı oluşumunun komutanı olan [İki] adlı kara şövalye, o korkutucu saldırının kendisinde yarattığı şoktan sonra, sonunda hislerini geri kazanabilmişti.

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin