Korkutucu Saldırı

709 92 2
                                    

"Alexander..."

Sonunda surun üstüne çıkmasının ardından Fei'yi aşağı zıplarken görmüş olan Angela'nın yüzünden gözyaşları aşağıya damlamaya başlamıştı.

Fei'nin miğferinin altındaki parıldayan gözleri, genç adam son bir kez dönüp ona baktığı zaman Angela'nın kalbinde bir iz bırakmıştı. Genç kız, bu anı hayatı boyunca unutabileceğini düşünmüyordu.

''Alexander... Geri döneceksin, değil mi?.. Evet, döneceksin... Dönmek zorundasın... Büyük bir kral olacaksın ve Chambord seninle gurur duyacak... Ve... Azeroth Kıtası'ndaki bir efsane olacaksın sen!.. O günü bekleyeceğim!''

Ruhunu kaybetmişçesine mazgallı sipere yaslanmıştı Angela, böylece surdan düşmeyecekti.

Surdan aşağıya kayan adamı izliyordu. Kısa bir süre içerisinde diğer güçlü adamların arasına katılmış ve düzeni yeniden oluşturarak, yılan benzeri olan düşmanlara yapılacak saldırıyı yönetmek üzere ilerlemeye başlamıştı o adam. Genç kızın okyanusvari gözleri kapanmıyordu, göz bile kırpmıyordu Angela. Yalnızca Fei'yi sıkı sıkıya takip ediyordu.

''Sakın öleyim deme!''

***

Zuli Nehri'nin güney yakası.

Sonbaharın rüzgarları ağaçlardaki sarı yaprakları uçuruyordu. Ayaklarının üstünde duruyor olan, şirin kürküyle birlikte bir sincap oldukça tetikteydi ve etrafına bakınıyordu. Etrafının temiz olduğunu gördükten sonra rahatlamış ve binbir güçlükle elde ettiği çam kozalağını dişlemeye başlamıştı. Masmavi gökyüzünde kuşlar vardı, kanatlarının altına tüm dünyayı almış; yüksekten yüksekten uçuyorlardı.

Sonbaharın muhteşem manzarasıydı bu.

Ama aniden...

''Pat-küt, pat-küt!''

Toynaklar art arda vuruyordu toprağa. Epey bir ses çıkıyordu bununla birlikte ve yer titriyordu. Minik sincap panikleyerek elindeki çam kozalağını fırlatmış ve ağaca tırmanmıştı, kuşlar korkuyla uçuşmuştu uzaklara doğru.

Uzaktan yüksek sesli at kişnemeleri gelmişti.

Kaos durulduktan sonra, gümüş maskeli şövalye ve onun kara şövalyeleri Zuli Nehri'nin güney yakasında görülmüşlerdi.

Gümüş maskeli şövalye, kabaca zamanı kontrol etmek için gökyüzüne bakmış ve Chambord'un surundaki askerlerin durumunu gözlemlemek için bir "Kartal Gözü" çıkarmıştı. ''Kartal Gözü'' duyarlı bir büyülü eşyaydı. Küçük bir teleskop gibiydi ancak sahip olduğu iki kristal lens, Kartal Gözü büyüsü tarafından büyülü hale getirilmişti ve onunla birlikte, epey uzak yerler yakınmışçasına görülebiliyordu. Bir karıncanın antenleri bile bir kilometre uzaktan net bir şekilde görülebilirdi.

''Kartal Gözü'' aracılığıyla, yorgunluk ve korku nedeniyle deforme olmuş askerlerin yüzünü görmüştü. Savunmalarını eksiltmişlerdi. Hatta bazı askerler tembelce zırhlarını çıkarıyor, savunma pozisyonlarını paramparça ediyorlardı... Her şey beklediği gibi gitmişti, alaylı bir gülümseme oturmuştu yüzüne.

''Emrimi iletin, herkes hazır olsun, kısa bir süre içerisinde k--''

Bir anda durmuştu; 'kuşatma' kelimesini söylemeye fırsat bile bulamamıştı. ''Kartal Gözü'' sayesinde suru gözlemlerken, yirmi ya da daha fazla iri yapılı, ağır zırhlarla kaplanmış adamın surun üstünden halatlarla indiğini görmüştü.

''Bu...'' Gümüş maskeli şövalye bir anlığına şaşkınlığa gözlerini açtı.

Ama düşmanın klasik çivi hücumu düzeni içerisinde olduğunu gördükten sonra, onların niyetini tam olarak anlamıştı. Kısa bir gerginlik anından sonra yüzüne bir küçümseme ve alayla dolu bir ifade gelmişti. Biraz şaşkındı hala tabii, ''Haha, Chambord Kralı, sanırım seni epey gözümde büyütmüşüm. Ne salak ama! İyi fikir, ama sen yirmi civarındaki adamla birlikte benim düzenlerimi aşabileceğini düşünüyor musun?''

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin