''Bak, gördün mü? O şu anda uyanık!'' Fei tam olarak patlamak üzere olan Bazzer ile alay etmişti. Daha sonra da Brook'a bakmış, ''Bağlarını çözün, iki askerin de onu korumasını sağlayın. Büyücü Gill'in bir büyücü savaş alanında ne yapıyorsa onu yapması lazım!''
Bazzer, Fei'ye ölümcül bakışlar atarken kendini bir kere daha hızlıca sınırlandırmış, yanlış şeylerin yaşanmasını engellemişti.
Tam o anda, Fei, karanlıkta saklanan kendisini canlı canlı yemeye hazır vahşi bir canavarı hissetmiş, hafifçe ürpermişti.
Etrafına bakınmış olsa da, garip herhangi bir şey bulamamıştı.
''Sadece hayal gücüm müydü acaba?'' demişti içten içe.
Fei'nin hemen yanında duran Brook'un bir şey hissettiği söylenemezdi. Kralın emrine uymuş, iki askere el işareti yapmış ve yarı ölü hale gelmiş Gill'i surun üstündeki gözetleme kulesine götürmelerini sağlamıştı. Her ne kadar bu mekan savaşta epey bir zarar görmüş olsa da, bir büyücünün etkisi en çok burada hissedilirdi.
Dobişko Gill dersini iyice almıştı, şimdi içinde Fei'ye karşı olan büyük bir korku vardı. Direnmeye cüret edememiş ve bunun yerine babası Bazzer'a, onun bir şeyler yapması umuduyla bakmaya başlamıştı.
Başbakan bir şeyler söylemek üzereydi ki, başka kibirli bir ses araya girmişti.
''Hey! Siz ikiniz o pis ellerinizi Genç Efendi Gill'e vurmaya nasıl cüret edersiniz?!'' diye yükselen sesin hemen ardından, sert bir figür kalabalığın arasından fırlamıştı.
Gill'i taşıyan askerleri agresif bir şekilde tekmelemişti o kibirli herif, daha sonra da hızlıca Gill'i almış ve onu, onun köpeğiymişçesine nazikçe çekmeye başlamıştı.
Arkasına dönmüş ve hafifçe yaralanmış askerlere bağırmaya başlamıştı sonra da: ''Siz neden öylece duruyorsunuz burada, kör falan mısınız? Gidin ve Genç Efendi Gill'in iyice dinlenebilmesi için bir sedye getirin! Lanet, bu yaralar çok ciddi... Kim yaptı lan bunu?! Çıksın ortaya!''
Bu soruyu duyduktan sonra, Fei bu herifle biraz kafa bulmaya karar vermişti. İleri adım atmış ve kendini suçlu ilan etmişti. ''Ben yaptım.''
Surdaki atmosfer sessizliğe bürünmüştü aniden. Ölüm sessizliğiydi bu, kimse tek kelime etmiyordu.
Bu herif, bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmişti. Kollarındaki Gill, kontrolsüz bir şekilde sallanıyordu. Bu muhtemelen onun kendisini gördüğü için heyecanlandığından değildi. Gill, belliydi ki ölümden korkuyordu. Bu dobişko Fei'ye kafasını çevirdiği anda daha da çok titremeye ve sallanmaya başlamıştı. Fei'den, onun ölümüne olan tokatlarından korkuyordu. Bunu iki kere deneyimlemişti ve bir kere daha deneyimlemeyi kesinlikle istemiyordu.
Fei Gill'e bakmamıştı bile; o an sadece şu kibirli herifi izliyordu. 1.80 santim uzunluğunda, karışık sarı saçlara sahip bir adamdı o, kendisine nefret dolu ölümcül bakışlar yolluyordu. Alnından çenesine kadar uzanan bir yaraya sahipti ve sağ gözü, göz bandıyla kapatılmıştı. Bir ''siklop'' gibi görünüyordu, aynı zamanda parıldayan zırhının içinde epey yiğit görünüyordu; ama yüzündeki ifadeyle birlikte epey bir çirkin olmuştu.
(ÇN: Siklop: Tek gözlü dev.)
Brook, Fei'nin kulağına fısıldamıştı, ''Bu, Askeri Yargıç Conca.''
Fei kafa sallamıştı, tam o anda da...
''Oh, bu Kral Alexander'mış. Ha, ne demem gerekiyor? Neden surun üstünde böyle bir karmaşa çıkardın sen? Sarayda kalıyor olman gerekiyor. Gill'in gitmesine izin ver hemen, bu işin şakası yok!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kralım Çok Yaşa!
FantasySıradan bir öğrenci, kazara başka bir evrene seyahat etti ve küçük bir krallığın kralı oldu. O, hayatın ''Hile Kodu''nu almış ve olağanüstü bir şeyi tamamlamıştı. Bu, tüm kıtaları fethedebilen ve ardında, gelecek her nesilde ezberden okunacak nihai...