Tristram

649 83 0
                                    

Elena, bu genç gezgin ile birlikte olduğu zamanlarda güvende hissetmişti. Onun kız kardeşlerini kaçıran ve öldürmek için bir ton çaba sarf ettikleri yaratıklar, onun önünde küçük ve aciz lahanalardan farksızlardı. Kendisine yaklaşmaya çalışan tüm canavarlar, birazcık bile yaklaşamadan onun tarafından durdurulmuştu. Bu herif, tüm tehlikeleri engelleyen, aşılamaz ve görkemli bir duvar gibiydi...

Gerçeklik onun o adamla aralarında olan efendi-paralı asker ilişkisi algısını yıkmıştı. Kashya da dahil olmak üzere hemen herkesin bildiği şey, paralı askerlerin yolcular tarafından kullanılan basit araç gereçler olduğuydu. Bazı adi yolcular, kendilerine bağlı olan zavallı paralı askerleri yaratıkları çekmek için kullanıyor ve onları bir insan kalkan haline getiriyordu. Bu, [Akıncı Kampı]'nda önemli bir zarara yol açmıştı.

Ama kampın varlığının devam etmesini sağlamak ve dövüşmeye dair hiçbir yeteneği olmayan zayıf yerlileri korumak için, kadın akıncılar, gezginler adına paralı askerler olarak çalışmak ve kendilerini feda etmek zorunda kalmışlardı.

Açıkça, önündeki bu gezgin barbar böyle değildi. Elena anlatılagelmiş hikayelerin mi yanlış olduğunu, yoksa böylesine nazik ve cesur bir gezgine denk geldiği için kendisinin mi epey bir şanslı olduğuna karar veremiyordu.

''Belki de bu sadece epey zaman geçmiş olmasından kaynaklanıyordur. Altmış yıllık izolasyondan sonra, tüm o eski gezginler ortadan kaybolmuş ve kamp terk edilmiş bir yer haline gelmişti. Akıncı Kampı'na altmış yıldan sonra adım atmış ilk yolcu buydu sonuçta... Her şey değişmiştir.'' Elena bir mazeret bulmaya çalışıyordu.

Fei bu güzel paralı askerin yüzündeki hafif gerginliği gördüğü gibi gülmüş ve hiçbir şey söylememişti. Arkasını döndü ve portala geri girdi. Elena da, kafasındaki bir sürü şeyle birlikte Fei'yi takip etmişti.

Fei'nin [Kara Koru]'dan [Taşlı Alan]'a geri gitmesi on dakikadan kısa sürmüştü.

Hızlı geçiyordu bu, çünkü Fei Akara'dan o parşömeni çevirmesini istediğinde, ondan ayrıca iki tane [Can İksiri] almıştı; birisi kendi, diğeri de Elena içindi. Ayrıca geri dönüş yolundaki canavarlar zaten temizlenmişti, büyük engeller değillerdi.

Fei hızlıca Mezar Taşları'nı buldu. Daha sonra da hemen çevrilmiş parşömeni çıkardı ve parşömende gösterildiği gibi, beş adet mezar taşına dokundu. Aniden gökyüzü kararmaya başlamış ve her şey karanlık tarafından yutulmuştu.

Düzlükte sert bir rüzgar ortaya çıkmış ve yerdeki tüm kurumuş yaprakları uçurarak devam etmişti. Dünyanın sonu gelmiş gibi hissettiriyordu adeta, yerler titriyordu. O anda mezar taşlarından beş adet mavi ışık hüzmesi yükselmiş, yavaşça birleşmiş ve beş mezar taşının merkezinde, büyük ve kanlı bir portal oluşturmuşlardı. Bir kan havuzu gibi görünüyordu bu, içinde belli belirsiz bir sarı ışık vardı.

Bu portal onları Tristram'a, yani ''müstehcen'' yaşlı adam Cain'in kilitli olduğu yere götürecekti.

Fei o tarafa doğru yürüdü ve bir iç çekti, ''Bu beş taşın parıldayışı da epey bir korkutucu ha! Resmen kocaman bir pus oluşturdular.''

Elena da epey bir şaşkındı.

Son iki saatte Fei'yi takip ederken gördüğü şeyler, yirmi bir yıllık hayatında deneyimlediklerinin tamamından daha heyecan vericiydi.

''Portala girdikten sonra, muhtemelen tonlarca yaratık ve şeytanla karşılaşacağız. Beni yakından takip et, dikkatli ol ve çok hızlı gitmemeye dikkat et...'' Fei arkasına dönmüş ve Elena'ya seslenmişti. Çok fazla stresi yoktu, yavaşça devam etmişti. ''Unutma, eğer durum çok tehlikeli bir hal alırsa arkana dön ve oradan kaç. İnatçı olma.''

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin