Fırtınadan Sonra Gelen Barış

725 104 3
                                    

Askerler çılgına dönmüştü. Bu son derece şaşırtıcıydı!

Tıpkı su dolu bir tencerenin içine kaynar yağ doldurulmuş gibi, ısı her yerde patlamıştı. Her bir savunucu, patlamayı bekleyen bir aleve benzeyen ısı hissinin, içlerinde nasıl büyüdüğünü hissediyordu. Kralın yanında savaşmış olmanın verdiği heyecan ve şeref bir araya gelip bir anda yükselmişti.

''Kral Alexander'ı selamlayın!''

Bağırışların sesi oldukça uzağa ulaşmış, hatta Zuli hendeğinin öteki tarafındaki düşman merkezine kadar bile gitmişti.

Fei de askerlerle birlikte bağırıyordu. Onların tamamını etkilediğinden adı gibi emindi. Bu geri dönüşü daha da epik kılmak için elini kaldırdı ve kalabalığa, sessiz olmalarını işaret etti.

Askerler hızlıca ağızlarını kapamıştı. Fei sanki bir tanrıymışçasına onun emirlerine uyuyorlardı. Fei de hızlı bir şekilde surun merkezine yürümüştü. Tüm askerlere bakarken ganimetini, Üç Yıldız Seviyesi'nde olan savaşçı Landes'in kılıcını kaldırmış ve sevinçle gürlemişti, ''Çok yaşa Chambord!''

Kanlı bir kılıç, yenilmez bir kahraman, düşmanların kalıntıları, gün batımının altınsı ışığı ve Tanrısal bir kral...

Bütün bunlar askerleri daha da canlandırmıştı. Silahlarını kaldırmış ve neşeyle bağırmaya başlamışlardı.

''Çok yaşa Chambord! Çok yaşa Kral Alexander!''

''Çok yaşa!..''

Askerler coşkuyla gürlerken Fei aniden arkasını dönmüş, düşmanların merkezini işaret etmiş ve bağırmıştı: ''Savaşçılarım, benimle birlikte bağırın! Sizin o gerizekalı ''efendi''nizi sikeyim!''

''Hahaha!..'' Bütün askerler kontrolsüz bir şekilde gülmüştü buna karşılık.

Sadece Kral'ın onların saygısına değer olduğunu fark etmemişler, aynı zamanda ona bağlanmaya ve daha da hayran olmaya başlamışlardı. Tüm askerler hızlı bir şekilde surun kenarına koşmuş, daha sonra da düşmanların merkezine doğru bağırmışlardı, ''Sizin o gerizekalı ''efendi''nizi sikeyim! Şerefsiz herifler, hahaha!..''

Savaşla ilgili olan tüm korku ve hüzün, bir anda yatışmıştı.

Tam da o anda...

''Alexander, sen nasıl geldin buraya?''

Şaşırmış, endişe duymuş bir ses gelmişti Fei'nin arkasından. O da hemen arkasını dönmüştü.

Mor bir elbisenin içinde olan Angela'yı görmüştü. O surun merdivenlerinden çıkarken, kıyafeti surun kenarlarında dolaşıyordu.

Sarı saçlı Emma da hemen onun arkasından geliyor, bağırıyordu. O da biraz öfkeli gibi görünüyordu.

Fei hala ucundan kan damlıyor olan kılıcı bir kenara fırlattı ve dudaklarındaki kanı yok etmek için, kafasını arka tarafa çevirdi. Görünüşünün, bu muhteşem güzellikteki meleği korkutmayacağından emin olduktan sonra arkasına döndü ve ona doğru yürüdü.

Genç adamın yürüyüşü, Angela'nın neredeyse merdivenlerden düşmek üzere olduğunu gördüğünde bir koşuya dönüştü ve tam zamanında onu yakaladı. Ona dokunduğu anda hissettiği pürüzsüzlük hissiyatı, Fei'nin bu güzel nişanlısına sarılmayı çok fena istemesine neden olmuştu.

''Fei, burası çok tehlikeli! Hemen geri dönmek zorundasın!''

Angela, savaşta neler olduğunu görmemişti. Merdivenleri koşa koşa çıkmış olmasından dolayı yüzünde biraz ter vardı ve yanakları kıpkırmızıydı. Fei'ye seslendiği anda gözyaşları, gözlerinden damlamaya başlamıştı.

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin