Siyah bir cübbenin altında olan adam, gümüş maskeli şövalyenin yanında belirdiğinde hiç belli olmamıştı bu.Gümüş maskeli şövalye tarafından da hiç etkilenmemişti. Siyah bulutumsu bir enerji belli belirsiz görülüyordu etrafında, etrafındaki ışığı büküyordu. Sürdüğü beyaz ve ince at, yerdeki çimenleri yiyor ve homurdanıyordu.
''Emrimi iletin, zırh delen oklar hazır edilsin! Köprünün yarısının tam olarak kaplandığından emin olun. Bu köpekleri karşılığı ne olursa olsun bu köprüye çivileyeceğim...'' diye emretmişti gümüş maskeli şövalye, öfkesi anlaşılıyordu. Gözleri tam olarak kırmızı bir hale bürünmüş ve iyice korkunçlaşmıştı.
''Efendim, orada... Orada hala bizim askerlerimiz de var, köprüde... Kazara yaralanabilirler...''
Tüm kara şövalyeler şaşırmıştı. Bu metal yaratıklar onların oluşumunun içine dalmıştı ve iki grup, karışık bir duruma girmişti. Eğer onları zırh delici oklarla vururlarsa, düşman muhtemelen yenilmiş olsa da bu, onlara ek 100 zayiat olarak geri dönecekti.
''Askerler mi? Askerlerin, komutanlarını onurlandırmak için için kan ve hayatlarını feda etmesi gerekir. Bu onların görevi; savaş alanında benim için ölebilirlerse kendilerini şanslı saymalılar.''
Gümüş maskeli savaşçı arkasını bile dönmemişti. Yüzden fazla askerin kaderini belirleyen şey, tek bir cümle olmuştu.
Gümüş maskeli şövalyenin ateşli öfkesine takılan ufacık bir his, kendisine başka bir plana ihtiyacı olduğu hissini de aşılamıştı. Bozgunlar serisi ona duruma dair daha çok farkındalık ve biraz da korku veriyordu. En önde hücum eden herif kendisini çok fazla şaşırmıştı; hatta o herif yüzünden şu anda kendisi, zırh delici oklar bile bu vahşi yaratıkları öldüremeyeceğini hissediyordu.
Donmuş bir heykel haline gelmiş atının üzerinde bir süre daha beklemiş ve daha sonra da arkasına dönerek nazikçe gizemli, siyah cübbeli adama seslenmişti. ''Usta, eğer... Eğer zırh delici oklar işe yaramazsa, lütfen bu uğraşılması zor köpekleri yok etmem için yardım edin ve amansız büyünüzü kullanın!''
Gizemli siyah cübbeli herif kafa salladı. Hareketi rüzgarın hafifçe cübbesini kaldırmasına izin vermiş, esrarlı figürlere sahip karışık bir asanın ortaya çıkmasını sağlamıştı.
Gümüş maskeli şövalyeye cevap dahi vermeyerek kendi kendine mırıldanmaya başlamıştı, ''Harika... Daha önce vahşi bir fiziksel güç, kasvetli bir büyü gücü ve ilahi bir kutsal güç arasında böylesine geçiş yapabilmesi mümkün olan hiç kimseyi görmemiştim... Bu adam garip bir yeteneğe sahip gibi görünüyor... Bu üç gücün hiçbirisi öyle kuvvetli, güçlü olmasa da, bu epey ilginç... Bu sırrı ele geçirmek zorundayım. Bu şekilde belki derecemi daha ileri taşıyabilir ve gücümü epey bir artırabilirim, hahahaha...''
Bunun hakkında biraz düşündükten sonra kafasını çevirerek gümüş maskeli savaşçıya cevap vererek soğuk ve boğuk olan sesini ortaya çıkarmıştı: ''Sana yardım edebilirim, ama bu adamın canlı ele geçirilmesi lazım; o benim için yararlı olacaktır.''
Bir yandan konuşurken, bir yandan da kurumuş bir ağaç dalı gibi görünen, kırışıklıklarla dolu ve bir zombiye ait olduğu sanılabilecek parmağıyla bir yeri işaret etmişti. Elbette, bu herif hücuma liderlik ediyor olan Fei'yi işaret ediyordu.
Gümüş maskeli adam kaşlarını çatmıştı. En çok bu heriften nefret ediyordu. Eğer bu adam en önde taarruza geçmiş olmasaydı, kendisinin Kalkan Sığınağı-Ejderha Mızrağı oluşumu bu kadar kolay yarılmaz ve bu kadar hızlı bir şekilde orada bir katliam ortaya çıkmazdı. Bu adamları binlerce okla vurup bir kirpiye çevirmek istiyordu, ama gizemli, siyah cübbeli herif konuşmuştu bir kere. Öğretmeninin, Dört Yıldız Seviyesi'ndeki bir büyücünün ezici gücüne sahip olduğunu düşündükten sonra, sonunda kafasını sallayarak isteği kabul etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kralım Çok Yaşa!
FantasySıradan bir öğrenci, kazara başka bir evrene seyahat etti ve küçük bir krallığın kralı oldu. O, hayatın ''Hile Kodu''nu almış ve olağanüstü bir şeyi tamamlamıştı. Bu, tüm kıtaları fethedebilen ve ardında, gelecek her nesilde ezberden okunacak nihai...