Ölüm

970 58 12
                                    

''Vızz! Vızz! Vızz! Vızz!''

Oklar, sivri uçlarıyla gökyüzünü ''kara bulutlar'' gibi kaplamıştı. Neredeyse gece vaktinde ortaya çıkan yıldızlar gibi görünüyor, köprüye doğru uçuyorlardı.

"Tink! Tink! Tink! Tink!"

Zırhları delmek için yapılmış bu oklar, düştükleri yerdeki tüm hayatı biçiyorlardı. Ok uçları Azrail'in tırpanının başı gibiydi ve her türlü zırhı, önlerindeki tüm engelleri aşıp, delip geçiyor ve hatta, köprüde büyük delikler oluşturuyorlardı.

Okların duyguları yoktu. Yayılım ateşi şeklinde köprüye vızıldayarak iniyor ve sonları yokmuşçasına, kalan tüm askerleri öldürüyorlardı.

Kısa bir süre içerisinde, köprüde hayattan bir iz kalmamıştı. Daha önce yaralı bir şekilde ağlayan, feryat eden düşman askerleri şu anda ölülerden fazlası değildi. Her bir cesedin üstüne düşmüş bir ton ok vardı; tüyleri hepsinin birer kirpi gibi görünmesine neden oluyordu.

Gümüş maskeli şövalye ise devamlı olarak bir figüre bakıyordu. Kalbinin derinliklerine kadar sert bir şekilde inmiş, oraya kazınmış korkunun kaynağını yok etmeyi öylesine istiyordu ki, gözlerini dahi kırpamıyordu. Kendisine art arda defalarca kere yenilginin tadını aldıran bu canavarın ölmesi, şu anda onun için dünya üzerindeki en önemli şeydi.

Sonunda, gerçekleşmesini görmeyi istediği şeyi görmüştü, o şeytan en nihayetinde hareket etmeyi bırakmıştı. Oklar onun vücudundaki her bir noktadan içeri girmişti. O, oklara yapışık olan tüylerle birlikte dev bir tavuk gibi görünüyordu. Kısa bir süre içerisinde duyulan ''Tink!'' sesi ile birlikte kılıç ve kalkanı ellerinin arasından düşmüş ve yere düştükleri gibi kaybolmuştu. Bir ''Bam!'' sesiyle birlikte ise, figür, sonunda yere devrilmişti...

''Öldü, hahahaha! Sonunda öldü... Sonunda öldü lan!''

Gümüş maskeli şövalye titrerken delirmişçesine gülmüştü. Sonunda durmuş ve gülmeye devam ederken yukarı fırlamıştı. Güçlü mü yoksa üzgün mü olduğu anlaşılmıyordu. Sonuna kadar gülmeye devam etmiş ve dizlerinin üstüne çökmüştü. Kahkahalar hıçkırıklara dönerken sesi boğuk bir hal almış ve adeta cinnetle dolmuştu...

Üstünde durduğu tepedeki çimenleri kavramıştı sıkı bir şekilde elleriyle, gözlerinden kontrolsüzce akan yaşlar, gümüş maskesinden damlamaya başlamıştı.

Sonunda ölmüştü o.

O herif, resmen sonunda ölmüştü.

Ancak onun üç bin elit birliği de tükenmiş durumdaydı. Yalnızca ağır zayiatlar verilmemiş, hayatta kalan askerler de ölüm korkusuyla adeta delirmişti. Bir daha silahlarını kuşanıp savaş alanına adım atacak kadar cesaretleri kalmamıştı. Onu daha da öfkelendiren ise, her biri Yıldız Seviyesi'nde olan kendi kara şövalyelerinin yarısından fazlasını kaybetmiş olmasıydı... Savaşta hayatını kaybetmiş Üç Yıldız Savaşçısı Landes'ten bahsetmeye gerek dahi yoktu.

Gümüş maskeli şövalye, bu canavar tarafından delirme sınırına yaklaştırılmıştı.

Savaş alanında bu figürün sonunda devrildiğini gördükten sonra, düşman askerlerinin tamamı boyunlarını tutmuş ve şiddetli bir şekilde nefes alıp vermeye başlamışlardı. Sanki Azrail, kavradığı hayatlarını bırakmış ve gitmelerine izin vermişti. Zihinlerindeki dağ gibi baskı sonunda kaldırılmış ve her an peşlerinde olan ölümün gölgesi, ortadan kaybolmuştu. Bazıları delirmişti de... Gözlerinden yaşlar akarken kahkahalar atıyorlardı.

Bunlardan önce, hiçbirisi bir adamın tüm bir orduyu böylesine dağıtabileceğini asla hayal edemezdi.

Gizemli büyücü öfkelenmişti, ama maskeli şövalyenin yüzündeki yıkık ifadeyi gördükten sonra uzaklardan, öfkesini tutmaya ve onunla tartışmamaya karar vermişti. Düşündükten ve ifadesini değiştirdikten sonra, yanında adeta oldukları yere mıhlanmış birkaç askere emir vererek: ''Gidin ve şu cesedi benim çadırıma getirin!''

Kralım Çok Yaşa!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin