*one ömür later*
Yaşadığın kötü olay/olaylar sonucu kendini çok üzersin. Ve bu kimsenin gözünden kaçmaz. Özellikle sevgilinin;
S.Coups
"Yemeğini neden yemedin?"
Durumunun bir haftadır farkındaydı ve sana neler olduğunu sorup kızmak istiyordu. Lâkin durduruyordu kendini. Sadece yardımcı olmaya çalışıyordu.
Kızmak istemesinin nedeni de sorunlarını onunla paylaşmamandı.
"Canım istemiyor." Diye mırıldandın battaniyenin arasında koltukta neredeyse yatar poziyonda otururken.
Elindeki ceketini tekli koltuklardan biri atıp önünde diz çöktü.
"Canın ne istiyor o halde?"
Gözlerinin dolduğunu görünce minik bir küfür mırıldandı ve yanına oturup seni göğsüne çekti.
"Daha ne kadar kendini mahvedeceksin?"
"Kendimi d-durduramıyorum." Dedin çatlayan sesinle.
"Anneannem aklımdan çıkmıyor. Yoğun bakımdaki hâli.."
"Şşh." Dedi saçına kelebek öpücüklerini kondurmadan hemen önce. "Birlikte atlatacağız."
Seni iri bedeniyle sıkıca sarmaladı.
Jeonghan
"Delireceğim." İpeksi saçlarından ince parmaklarını geçirip derin bir nefes verdi. Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyordu.
Anksiyeten vardı ve son zamanlarda atak yapmıştı, senin yanında olmalıydı. Ama aynı zamanda comeback yapmışlardı, her şeye yetemediğini hissediyordu.
Sen sonunda telefonu açtığında sesini kontrol edememişti.
"CEHENNEME Mİ GİTTİN, NİYE AÇMIYOR-"
"Özür dilerim."
O boğaları andıran sesi senin cılız sesinle kesildi. Ve seni dinlemeye devam etti.
"Sorumsuz bir kız arkadaş olup seni üzdüğüm için, çok üzgünüm. Kendimi düzelteceğim."
"Beraber yapacağız demiştim (adın). Tek başına hareket etmeyi kes ve beni evde bekle."
Joshua
İşten atılmıştın. Ve tam bir işkolik olan sen için bu yıkıcı bir olaydı.
Yemeklerini aksatıp sadece heykel yapmaya başladın. Bir müzede sanat eserlerini heykel yaparak işini severek yapıyordun kovulana kadar.
Ve boşta kalmaktan nefret eden sen günde en az üç heykel yapmaya başladın.
Josh önce farkedemedi hiçbir şeyi, fakat iki hafta sonra işe gitmediğini anladı. Ve zayıflayıp, sessizleştiğini.
"Neden bana söylemedin?" Diye sorguladı.
"Çok utanç vericiydi." Dedin heykelin son rötuşlarını atarken.
Yanına gelip bileğini yakalayıp engel oldu sana. Dikkatin artın tamamen Joshua'daydı.
"Bana söylemeliydin. Ama her neyse, tekrar müzeye gidebilirsin. İşine devam et."
"Müzenin sahibi tam bir aptal, asla gitmem." Dedin heykele tekrar dönmeden bileğini kurtarırken.
"Bence de tam bir aptal. Çünkü erkek arkadaşına itaat etmiyor."
"Sen ne-"
"Müze artık senin." Dedi cebinden anahtarlar çıkarırken.
Elini alıp avcuna anahtarları bıraktı.