4. Bölüm İÇ HESAPLAŞMA

12.2K 603 33
                                    

Cihangir çalan telefonuyla girdiği anılar girdabından kendini kurtardı. Marcus iki gün önce harekete geçmişti. Tüm teklifleri yeniden düzenleyip Gülce'ye sunmuştu. Gülce karar aşamasında olmalıydı. Hafta sonuna bir bahaneyle davet düzenleyip herkese Demir holdingin artık yem değil avcı olduğunu göstermesi gerekiyordu. Önceliği sevdiği kadının güvende olmasıydı. Sonra da zaten kendine ait olan kalbini ikna edip sonsuza kadar mutlu olacaktı. Bunca zaman sabırla beklemişti. Biraz daha sabır göstermesi gerekiyordu. Aklındaki planlar az önceki anıların ağırlığını alıp keyfini yerine getirmişti. Düşünmesi bile kalbinde baharlar açtırıyordu.
"Marcus iyi haberlerini duymak için sabırsızlanıyordum ben de. "
"Efendim, Pablo burda. "
Cihangir'in neşesi yüzünde asılı kalmıştı. Pablo'dan Aras kadar kolay kurtulamamıştı. Pablo'yu kendi ülkesinde ortadan kaldırması imkansızdı. Artık Türkiye'de olduğuna göre en kısa sürede Pablo'dan kurtulup planını uygulamalıydı.
"Bana Pablo'yla ilgili her gelişmeyi anlat. Uygun anı bulduğumda ondan kurtulacağım. "
Bir an önce üzgünken birden çok mutlu olmuş, şimdi de sinirden çıldırmak üzereydi. Yer yüzündeki her aşık mı böyleydi yoksa kendi mi beceremiyordu işte orası muammaydı. Hızla yerinden kalkıp alt kata doğru koştu. Büyük cam kapıyı açıp kendini bahçeye attı. Alt kat bahçeyle iç içeydi camın ayırdığı salon insana bahçede oturuyor hissi veriyordu. Geniş bahçenin ortasında meşeden yapılmış eskitme bir masa bulunuyordu.
Yıllar öncesine gitti yine hafızası. Şimdi bilindik bir kahve dükkanı olan yerdeki küçük restoranda akşam yemeği yemişlerdi. Liseden mezun olmuş ve ilk kutlamasını sevdiği adamla yapmak istemişti. Gülce'nin ilk şarap içişiydi. Kendini kaybetmemiş ama kaygısız kahkahalar atmasına neden olmuştu. O kadar mutlu olduğu başka bir anı daha vardıysa da yine içinde Gülce'nin gülen gözleri olduğuydu. Ertesi sabah yemek yedikleri masayı ve akşamki kombinasyonu bahçesine taşıtmıştı. O güzel akşamı asla unutmamalıydı.

Cihangir daha sonra o masada Gülce'yle bir kez daha akşam yemeği yiyeceğini bilmeden bahçeden çıktı. Arabasını hayattaki tek dostuna doğru sürerken aklında sadece Gülce'yi tekrar görmek vardı.

Ali Kemal erkenci müşterileri için demlediği çayından bir yudum alıp gazetesini açtı. Havanın griliğine inat doğmaya çalışan gün ışığı eski kahvehanenin içine hiç etki etmiyordu. İçerde yanan sobanın verdiği ısı müşterilere sabah sessizliğinde çıtırdayarak eşlik ediyordu. Ali Kemal , ani fren sesine eşlik eden kapı çarpma sesiyle , henüz açtığı gazetesini yavaşça katlayıp, çayından bir yudum daha alarak kapıdan esecek fırtınayı bekledi. Yıllar içinde hiç sahip olamadığı kardeşi gibi olan Cihangir içeriye girerken çoktan iki sade kahve söylemişti. Herkesin kafasını aynı yöne çevirmesiyle içeri girdiğini anlayıp ayağa kalktı. Cihangir yanan bir adama benziyordu ama ateşten alevden değil, biten sabrından çaresizliğinden yanan bir adama. Döndüğü gün bu anın geleceğini biliyordu bilmesine ama biricik dostunu bu halde görmek yine de içini acıtmıştı. En son ne zaman gülmüştü bu adam hatırlamıyordu. Yıllar içinde dönüştüğü kişiyi izlemiş elinden hiçbir şey gelmemişti. Okuldan çıkıp buraya geldiği zamanlarda ne kadar mutluydu. Babasının kaybıyla yüklediği sorumlulukların en çok da Gülce'ye olan saplantılı aşkının izlerini adamın yakışıklı yüzünde görebiliyordu.
Yanına kadar geldiğinde ani bir hamle ile genç adama sarıldı, sırtını sıvazladı. Her şey yoluna girecek demeyi çok istese de zaman içinde hiç umut kalmadığını görebiliyordu. Gülce ile aralarında mesafeden başka şeyler de vardı artık. En güzeli unutup yoluna devam etmesiydi ama söyleyince yapılabilecek şey değildi ki. Cihangir peki unutmak mı istiyordu yoksa böyle acı çekmeyi seviyor muydu.
Elini güç vermek istercesine deri ceketinin üzerinden dolaştırdı. Bu soğukta bir tişört bir deri ceket giymişti. Şu an en son endişeleneceği şeyin soğuk algınlığı olduğunu düşünüp ellerini çekti. Hemen yanındaki sandalyeye oturması için yönlendirdi. Kahveler geldiğinde Cihangir'in yüzüne baktı. İlk geldiğinden daha iyiydi. Acaba en son ne zaman birinden şefkat görmüştü, ne zaman biri gözlerine senin için burdayım demişti. Onca gücün getirdiği yalnızlığa şaşırdı ve Kral 'a acırken buldu kendini.
Cihangir kahvesinden bir yudum aldı , elini ceketinin cebine daldırıp sigarasını ve çakmağını çıkardı. Bir tane de dostuna uzatıp sigarasını yaktı. Öfkesi yerini yavaşça acıya bırakırken dışarıda yemek arayan bir sokak köpeğine daldı. Ali Kemal izlediği adamın haline üzülerek baktı. Daha 33 yaşındaydı. Uzun boyu,  yapılı vücudu , köşeli çenesi, aslana benzeyen çekik sürmeli gibi gözleriyle istediği kadını elde edebilecek kadar yakışıklı bir adam nasıl olur da sadece 5 ay süren bir ilişkinin arkasından bu hale gelebilirdi.
Cihangir sigarasını söndürüp kahvesini yarıladığında gözünü izlediği köpekten ayırmadan konuşmaya başladı;

"Benim bu köpekten ne farkım var? Yaşamak için bir lokma yemeğin izini sürüyor. Kokluyor, peşinde gece gündüz demeden arıyor, bulduğu kırıntılarla da yaşamına devam ediyor. Yani yemek bulma yarışına. Bazen de rakibini öldürüyor. Sadece yaşayabilmek için.

Cihangir'in söyledikleri Ali Kemal 'in yüreğini tekrardan acıtmıştı. Ben duymaya dayanamazken o bunları nasıl yaşayabilir diye hayret içinde Cihangir 'in konuşmasını bekledi.

" Dostum , ben de öyleyim. İzini sürüyorum, bir parça mutluluk için, takip edip yanına yaklaşanları öldürüyorum."
Bir sigara daha içip kalktı. Arabasının arkasında sürekli taşıdığı köpek mamasını köpeğin önüne döküp içeri girdi. Onu düşünceli düşünceli izleyen Ali Kemal 'in direk gözlerine bakarak;
"Şimdi sen anlat ben bu işten nasıl kurtulacağım? "
Ali Kemal elini havaya kaldırıp yanında çalıştırdığı gence , çay istediğini belirtip bekledi. Gümüş gösterişli tabakasından geceden sardığı sigarasını çıkardı. Dudaklarına yerleştirdi ancak yakmadı. Cihangir 'in tüm dikkati ondaydı.
" Vazgeçmeyi denedin mi hiç?" Diye sordu.
Cihangir başını hafifçe yana eğip dalga geçip geçmediğini ölçmeye çalıştı. Bu adam yaşadığı her şeyi bilirken vazgeçmesini mi isteyecekti , önerisi bu mu olacaktı.
Bakışları değişen Cihangir'den istediği cevabı alan adam devam etti ;
" O zaman artık saklanma! Korktuğun tüm duyguların seni ele geçirmiş. Sonsuz bir aşk ve güçle karanlıklarda kalmış aklını yitirmeye başlamışsın. Yedi yıl önce "tamamen kaybedemem " diyerek saklandığın delikten artık çıkma vaktin gelmedi mi ? Gerçeklerden sonsuza kadar kaçamazsın. Belki de artık seni hatırlamıyordur bile. Belki de çoktan başkasına aşık olmuştur ya da seni senin kadar seviyor ve karşısına çıkmanı bekliyordur. En son gözleriniz ne zaman birbirine değdi? Bunu kendine artık yapma. Savaşmak zorundasın. Savaşıp da karar vermelisin kazanıp kazanmadığına. Beklemek ikiniz için de acı bir tecrübe oldu. Yaşayacaklarına hazır ol ve bu sefer sadece kalbinle savaş. Öldürmeden.
Cihangir duyduklarını duymayı çok beklemişti. Hayatına Gülce'yle döşediği mayınları ya tek tek patlatarak ve çok ağır kayıplar vererek ya da her birinin yerini sabırla tek tek bularak temizlemeliydi.

🍸🍸🍸🍸🍸🍸🍸

Okuduğunuz için teşekkür ediyorum.

KRAL'IN YARASI  (tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin