BAŞLANGIÇ

7K 456 26
                                    

Biraz geç gelen bir ara bölüm oldu. Fikirlerinizi aralara serpiştirirseniz çok mutlu olurum hepinize iyi okumalar diliyorum.

Savaş tüm canlıların bildiği evrensel bir dildir. Bazıları bu dili daha iyi kullanır, Cihangir Dağdelen gibi. Acımasız olmak ve merhamet duymak aslında aynı şeydir. İkisi de hakettiğini vermek üzere çalışır. Merhamet de yıkım da hakeden içindir. Cihangir yıkıma dayanma gücünün sınırında, Marcus 'un yanına gitti. Kalbinin sol üst köşesine isabet eden kurşun hayatını kurtarmıştı aslında. Eğer Leman'ı kurtarmaya çalışsaydı hiç şansı olmayacaktı.

Marcus'un konuşabilecek kadar kendine gelmesini sabırsızlıkla bekleyen Cihangir, düğmeye basmıştı. Adının geçtiği her yerde yoğun güvenlik önlemleri aldırmış gerçek bir savaş için hazırlanma emri vermişti. Gülceyle bitmeyeceğini bilecek kadar tanıyordu düşmanını. Bu sefer Avrupa'dan Mısır'a kadar hepsinin kökünü kazımak zorundaydı. Gülce artık bilinen bir hedefti ve Gülce'nin hayatı Cihangir'in tek önceliğiydi. Şimdi , eve hapsettirdiği sevgilisine geri dönebilecek miydi hiç bir fikri yoktu. Dönse de nasıl bir açıklama yapacağını , Leman 'ın kendisi yüzünden öldürüldüğünü nasıl açıklayacaktı bilmiyordu. Kafası dopdolu iken çalan telefonunu cebinden çıkardı ;

" Pablo !! "

"Plan nedir 'RE '

"Marcus'un kendine gelip isim vermesini bekliyorum. "

"Gülce Leman 'ı biliyor mu?"

"Hayır"

"Yarım saate Ali Kemal 'in kahvesinde buluşalım birlikte bir plan yapıp harekete geçelim. "

"Pablo, hiç bir şey yapmak zorunda değilsin. Biliyorsun. "

"Senin için evet hiç bir şey yapmak zorunda değilim ama Gülce için her şeyi yaparım. Onun hayatı ve mutluluğu sana bağlı ise buna mecburum."

"Çok sevdin değil mi Gülce'yi"

"İlk zamanlar evet. Gözlerinde hep seni gördüğüm için vazgeçtim. Şimdi ise gerçek bir dost ve kız kardeşi için her şeyi yapabilecek bir adamım. "

"Bu iş bittiğinde dişlerini ağzına dökeceğimi biliyorsun değil mi?"

Cihangir telefonu kapadığında hep bildiği ama dile getirmek istemediği bir gerçeği kulağıyla duymuş oldu. Artık havada asılı duran bir düşünce değil elle tutulur bir durum haline gelmişti. Kıskançlığın damarlarından alev alev geçtiğini ve kalbinde büyük bir yangına neden olduğunu hissetti. Pablo , akıllı bir adamdı. Gülce'nin karşılıksız sevgisinden hemen vazgeçebilmiş , durumu hiç karmaşıklaştırmadan çözüm bulmuştu. O gece Pablo tüm iyi niyetini göstererek Gülce'ye gerçeklerin bir kısmını anlatmasını sağlamıştı. Bu olaya kadar her şey çok iyi gidiyordu. Hatta beklediğinden de iyi gidiyordu. Şimdi evde çıldırmış bir Gülce onu bekliyordu. Üstelik Leman'ı duyduğunda büsbütün yıkılacaktı. Bunu da Pablo'ya sorup nasıl söylemesi gerektiğiyle ilgili yardım alması gerektiğini düşündü.

🍷🍷🍷🍷🍷🍷🍷🍷🍷

Gülce kibarca eve yönlendirildiğinde hiç itiraz etmeden içeri girdi. Kapıdaki adamın dışarda bir kaç tuşa bastığını görecek kadar içeri ilerlemeden bekledi. Kapıdan gelen elektronik sese yüksek pencerelerden gelen ses eşlik etti. Hepsi sıralı bir düzen içinde kilitlendi. Tek tek sesleri takip ederken içini kaplayan sıkıntıya direndi. Sanki boğulacakmış gibi kalbi deli gibi atmaya başladı. Karşısına çıkan kadını çok sonra farkettiğinde korkuyla geri sıçradı. Yaşadığı gerilimi saklamaya çalışarak
"Sen de kimsin? " diye sordu. Kadın izlediği kızın ani duygu değişimi karşısında afallayarak kendini tanıttı.
"Ben Seray, evden sorumluyum."
Gülce hafif panikle kendini tanıtan kadını süzdü. Orta yaşlarının sonunda sevimli bir kadındı. Az önce korkudan verdiği sert tepkiden dolayı utanarak,
"Ben de Gülce." Dediği sırada kim olduğunu ne sıfatla burda olduğunu açıklayamayacağını farkedip duraksayınca kadın devamını getirdi,
"Sonunda tanışabildiğimize çok sevindim Gülce Hanım. Uzun zamandır evinize gelmenizi bekliyorduk. Bu akşam ev çalışanlarının çoğu izinli yarın diğerleriyle de tanışırsınız. Buyrun evi gezelim. "
Gülce onca kapının , pencerenin kilitlenmesine hiç şaşırmayan kadının soğukkanlılığına şaşırmadan edemedi. Demek ki her şey önceden tasarlanmıştı. Nasıl bir şeyin içinde olduğunu anlamaya çalıştı. Kendisine beklentiyle bakan kadının arkasına takılıp evi gezmeye başladı. Büyük salondan yukarı çıkan merdivenlerin bitimindeki Aslan heykelleri dikkatini çekmişti. Koridordaki kapılara bakıp evin ne kadar büyük olduğunu düşündü bir kez daha. İkinci kattaki altı odayı da tek tek gezmek istedi. İlk kapının önünde durup mahçup bir şekilde Seray a baktı. Kadının onaylar baş işaretini görünce, yuvarlak kolu çevirip odaya girdi. Lüks bir otelin içindeymiş hissi veren sade uyumlu bir odaydı. Yatak, komidin , dolap bahçe manzarasına karşı konulmuş, geniş pencerenin önündeydi. İçerde hakim olan krem, siyah, açık kahve renkleriyle sadeliğin en şık tonlarına bürünmüştü. Dayanamayarak sordu ;
"Kim kalıyor bu odalarda?"
Sorusuna hazırlıklı olan Seray hanım ;
"Henüz kimse kalmıyor Gülce hanım, yalnız en sondaki odada kızım kalıyor. "
Verdiği cevapla bir hayli şaşıran Gülce yüzünü ifadesiz tutup;
"Neden ?" Diye sordu
"İlk taşındığımız zaman inşaatı bitmemişti ve kızım Ankara'da üniversite öğrencisi, tatilde geldiği zaman en sondaki odayı hazırlamıştık tabi Cihangir beyin izniyle. İnşaat bitince de tekrar odasını taşımadık. Siz isterseniz yarın taşıyabiliriz. Sömestr tatili yeni bitti geçen hafta döndü. Tekrar uzun bir süre gelemez. "

KRAL'IN YARASI  (tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin