Herkese iyi okumalar diliyorum ...Miami'nin nemli , yapış yapış havasından bunalan Gülce elindeki buzlu bardağı terli tenine bastırarak serinlemeye çalışırken kendini izleyen, yorgun , bir çift aslan gözden habersizdi. İki haftayı aşkın bir süredir aynı evde çok gerekmedikçe konuşmayan iki yabancı gibi kalmış olmalarına rağmen , ne Gülce kafasını toplayabilmişti ne de Cihangir kaybetme korkusunu yenebilmişti. Gündüzleri hiç temasları yokken her sabah gözlerini birbirlerine sarılmış halde açıp tekrardan aralarındaki görünmez duvarın arkasında saklanıyorlardı. Gece birbirlerine çekilen bedenlerini sabah olunca yok saymak ikisi için de zor bir durumdu.
Cihangir her sabah yatağına dağılmış saçlara ve her yere sinen yasemin kokusuna şükrederek uyanıyor, belki bu gün ilerleme kaydederiz diye ümitleniyor ancak basit bir günaydına bile cevap alamayarak karamsarlığa bürünüyordu. Yaptığı düştükten sonraki günlerinin zor geçeceğini bildiği için hayatını kolaylaştırmaya çalışmaktan başka bir şey yapamayarak Gülce 'nin kullandığı tamponları sayıp en azından vücudunun eski düzenine kavuşmasını bekledi iki hafta. Geçen gün yalnızca iki tane kullandığını farkedince ruh halindeki gel gitlerin de azaldığını gözlemleyerek yeniden umutlanmaya başladı. Planladığı tekne gezisi için Gülce'nin hazır olması gerekiyordu, aksi halde denizde sıkışmış kalmış gergin bir Gülce ile baş edebileceğini sanmıyordu.
Yerinde kıpırdanan Gülce'yi dikkatle izleyen Cihangir, kendine dönen bakışlarla Gülce'nin bir şey söyleyeceğini anlayarak kalkıp yanına gitti.
"Ben sıkıldım Cihangir. Daha ne kadar süre böyle yaşayacağız? Olmadığını sen de görüyorsun. "
Cihangir, duymayı ummadığı sözlerle yanı başındaki balkon takımına çöktü. İçinde kabaran öfkeyi hissedebiliyordu. Bunca zaman Gülce'ye karşı bir çok duygu hissetmişti ancak hiç biri öfke değildi. Pablo ile sevgili sanarken hatta Valerian ile iş yapmaya çalışırken bile Gülce'ye karşı anlayışlı olabilmiş ve hiç kızmamıştı. Şimdi , şu anda gittikçe artan öfkesi, Gülce'nin cevap bekleyen bakışları ile artarak vücuduna yayılıyordu.
"Akşam dışarı çıkacağız. Dolabındaki kırmızı elbiseyi giyin ve iki yıl önce Fransız iş adamının tekine yaptığını sandığın zümrüt kolyeyi tak. Saat dokuzda hazır ol. "
Gülce , Cihangir'in dudaklarından çıkan en sert ses tonunu o an duyduğuna emin olarak yerinde irkildi. Sarsılmaz duruşunu bozmamak için çok çabalamış olsa da başarmıştı. Ta ki Cihangir aniden arkasını dönüp;
"Ve Gülce, sakın ama sakın beni bekletme, sonuçları senin için ağır olur. " dediğinde Gülce hazırlıksız yakalanıp oturduğu yerde sıçramıştı.
Cihangir, Gülce'nin irkilmesinden tuhaf bir haz duyarak kapıya doğru ilerlerken artık son hamlesini yaptığının farkındaydı. Gülce'yi iyilikle ve anlayışla kazanamamış hatta ulaşamamıştı bile. Şimdi onu sarsarak önce içindeki savaşçıyı ortaya çıkaracak sonra da aşkı için savaşmasını sağlayacaktı. Yine de Gülce'nin gitmek istediğini duyduğunda içinde biriken öfkeyi boşaltması gerekiyordu. Saatine bakıp daha çok vakti olduğunu görerek kendileri için hazırlanan tekneyi kontrol etmek üzere yola çıktı.
Gülce, oturduğu yerden bir süre daha kalkamadı. Cihangir'in gözlerinde gördüğü öfke, tutku ve hayal kırıklığı canını acıtmıştı. Kendini bildi bileli kimsenin bu ses tonuyla ve emrederek kendisiyle konuşmadığını ve konuşmaması gerektiğini bilerek dolan gözlerini kırpıştırdı. Cihangir resmen patlamıştı ve duracak gibi de değildi. Gülce, geri adım atmayı düşündü aslında istediği de buydu. Her günü onunla sessiz bir huzurla geçirmek ve geceleri güven dolu kollarında uyumak yaşadığını hissettiriyordu. Her gece köşesine iliştiği yatağın diğer tarafına dönüp , her sabah Cihangir'in göğsünde uyanması ise her şeyi açıklıyordu. Kızdığı en çok da kendisiydi. Cihangir'in yokluğunda Valerian'la iş yapma kararı alarak sıkıntısını hafifletmek istemeseydi bebeği yaşıyor olabilirdi. Cihangir'in doğum kontrol haplarını gördüğündeki tepkisini hatırladı. O kadar kızmış olması onun da bebek istediğini hatta Gülce'den daha çok istediğini gösteriyordu. Aklında yüzlerce düşünce ve keşke varken hayatına nasıl devam edebilecekti hiç bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL'IN YARASI (tamamlandı)
RomansaCihangir, daha fazlasını duymak istemediğini belirten bir el hareketiyle Pablo'nun susmasını sağladı. "Marcus 'un sadakati Gülce 'ye ait. O olmadan yapacağız. " Cihangir, ağzından dökülen ismin ahengiyle kabini tutmak isteyerek elini göğsüne götürd...