Hepinize iyi okumalar diliyorum.
Gülce , oturduğu banktan İstanbul'un karmaşasını izledi bir süre. Bunca kalabalık içinde bir kişiyi bile tanımıyor olması , koskoca dünyada yalnız olduğu gerçeğini hatırlatmıştı. Kimsesizliğini kabullenerek ayağa kalktı. Hafif bir baş dönmesi yaşayınca adımlarını yavaşlatarak otobüs durağına doğru ilerledi. Taksiye binmek, kendinden beklenen bir hareket olacağından, çantasından çıkardığı banknotu bozdurup kendine iki binişlik otobüs bileti aldı. Otogara vardığında hava kararmak üzereydi. Gitmek istediği yere en erken kalkan otobüse biletini alıp hareket saatine kadar karnını doyurmak icin otogarın salaş ama lezzetli yemekler yapan restoranına oturdu. Buraya kadar sorunsuz gelebilmeyi başardığı için sevinmesi gerekirken, aslında bulunmak , ikna edilmek , eve geri götürülmek isteyen yanı kağıt kesiği gibi zararsız ama acılı bir şekilde içini sızlatıyordu.
Yemeğini bitirip saati kontrol ettikten sonra, garsonun çay teklifini de kabul edip etrafı izlemeye başladığında televizyonda Cihangir ile karşılaşınca bardağı tutan eli titremeye başladı. Son anda bardağı masaya koyabilmişti yoksa acıyan yanına bir de sıcak çay eklenecekti. İçinde eski, soğuk, duygusuz yanını bulmaya çalıştı ancak gözyaşlarının akmasına engel olamadı. Nasılda güçlü ve kendinden emin görünüyor diye düşünürken dudaklarından kendi ismini duyunca söylediklerine dikkat kesildi ancak konuşma kesilmiş, sadece Cihangir'in Türkiye'ye döndüğünü öğrenebilmişti. İçini saran özlem yerini korkuya bırakırken saatine bir kez daha baktı. Vakit olmasına rağmen otobüse doğru ilerleyip orda beklemeye karar verdi.
Otobüs , sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Konya otogarına ulaştığında Gülce gözlerini hafifçe aralayıp nerde olduğunu anlamaya çalıştı. Dünün görüntüleri aklına bir bir düşmeye başlayınca hiç uyanmamış olmayı diledi. Yorgun bedeni ve mutsuz kalbi sayesinde sıkıcı yolculuğun nasıl geçtiğini anlayamadan varmış, nereye gideceğini , nerede kalacağını ne yapacağını hiç düşünmemişti. Konya 'yı, iki yıl önce okuduğu kitaptan dolayı merak ediyordu. Hep bir gün görmek istediğini dile getiriyordu ancak bu şekilde geleceğini hiç düşünmemişti.
Otobüsten inerken kendini belli eden omuz ağrısı tüm yol uyuduğunu gösteriyordu. Yüzüne vuran sabah ayazıyla içi ürpererek otogarın dışına çıktığında aklında gidebileceği hiç bir yer yoktu. Çantasındaki hatrı sayılır miktardaki para şu an ne ağrılarını geçirmeye ne de kalacak bir yer bulmasına izin vermiyordu. Gideceği her otelde kimlik lazım olacaktı. Sahte kimlikle Valerian'dan kaçabilirdi ama Cihangir'e kesin yakalanırdı. Çıkışa geldiğinde inen yolculara seslenen sarı taksiye binerek
"Şems-i Tebriz'i türbesine lütfen " dedi.Yıllardır Konya'da taksicilik yapan ve bir çok turisti istedikleri yere götüren Ramazan dayı lakaplı taksici , yılların tecrübesiyle Gülce'nin dertli olduğunu farketmişti. Genç kadının yüzündeki kederi ne sesinin resmiyeti ne de hareketlerinin asaleti saklamaya yetmiyordu. Nerelerden gelip, sabahın erken saatlerinde Şems-i Tebriz'i ziyaret etmek istemesi ise, Konya'yı hiç tanımadığını gösteriyordu. Taksisini çalıştırıp dikiz aynasından Gülce'nin gözlerine bakarak;
"Kızım, Konya'ya ilk gelişin mi?"
Gülce , taksicinin sorduğu soruyu, sıkılmamak için açılan alelade bir soru sanarak cevap verdi.
"Evet , ilk gelişim. "
"Ne kadar kalacaksın?"
Aslında Ramazan dayının sormak istediği, nerede kalacaksındı ancak karşısındaki genç kadını ürkütmek de istememişti.
"Bilmiyorum hiç. "
Gülce, nereye gideceğini bilmediğini, ne kadar kalacağını bilmediğini ve nerde kalacağını dahi bilmediğini farkederek gözyaşlarını akıttı. Taksicinin görüş mesafesinden çıkarak başını yola doğru çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL'IN YARASI (tamamlandı)
RomanceCihangir, daha fazlasını duymak istemediğini belirten bir el hareketiyle Pablo'nun susmasını sağladı. "Marcus 'un sadakati Gülce 'ye ait. O olmadan yapacağız. " Cihangir, ağzından dökülen ismin ahengiyle kabini tutmak isteyerek elini göğsüne götürd...