Son zamanlarda 'umut işkenceyi uzatır' sözünü düşünüyorum. Her geçen günün kötü olması ve buna rağmen gelecekte seni güzel şeyler beklediğine inanmak... Bunun için aptal olmak gerekiyor aslında. Küçük bir mutluluk zerresini kanıt görüp daha uzun yılları heba etmek. Çıldırmış olmalıyım.
Umut etmek, toprağa tohum ekip o tohumların bir gün bir ağaca dönüşmesini ve meyve vermesini ummaksa, bu gerçekten deli işi. Çünkü toprağım elverişli değil, güneşim söndü, yüz yıllardır susuzum. İnanmamak için birçok nedene sahipken hala bekliyorum. Nasreddin Hoca gibi bakmalı belki de olaya, gölün yoğurt olmayacağı zaten bal gibi ortada ama ya tutarsa? Sanırım ben de Nasreddin hoca gibi umut ediyorum; hayatın beni şaşırtmasını, yanılmayı bekliyorum.
Aslında İzmir'e geldikten sonra her şey istediğim gibi oldu. Yaşadıklarımın çoğunu planladığımı kabul ediyorum. Böyle bir kadına dönüşmem elbette raslantı değil. Hatta beni bu hale hayat getirdi diyerek budalaca bir söylemde de bulunmayacağım. Her şeyi tasarlayıp düşünmüş biri olarak aşkı neden hiç hesap edemediğimi bilmiyorum. Mutluluk istedim hayatımda. Herkes kadar aç gözlüydüm bu konuda. Ama nedense bir ilişkiden medet ummadım. Hatta benimle flört etmeye çalışan erkeklerin haddini bildirmek bile beni bazen mutlu ediyordu. Mutlu olmak için hep farklı düşüncelerim vardı. Başarılı olursam mutlu olacağımı düşündüm. Teyzemi üzmeyi bırakırsam mutlu olacağımı düşündüm.
Hiçbir mutluluk Eşref'in gözlerindeki bir sevgi kırıntısına rastlamamla eş değer değilmiş. Hayatımı karartan bir erkekti. Ancak başka bir erkek bana yepyeni bir hayat verebiliyormuş.
İşte yeniden var olabilme ihtimalimi, beni bir yama değil de, kendisindeki eksik parçayı tamamlayacak biri olarak gören bir sevgiliyi reddetmek benim için hiç kolay olmuyor. Sanki dünyamın tek ışık kaynağı oydu, o da bana sırtını dönünce dünyam karanlığa boğuldu.
Düğün gecesinden sonra aramızdaki ipler iyice kopuyor. Ne ben onunla karşılaşmak için çabalıyorum ne de o aramızdakileri unutmaya çalışıyor. Benden tamamiyle vazgeçmiş olduğunu düşünmek bile dengemi alt üst ediyor. Geceler boyunca uyuyamıyorum, sabaha yakın bir zamanda uyuduğumda, işe yahut okula gidebilmek için uyanmak bir işkenceye dönüşüyor. Yediğimden içtiğimden bir tat alamıyorum. Eşref sanki hayatımdaki bütün renkleri de çekip aldı benden.
Bütün bu iştahsızlığıma, melankolik durumuma şahit olan Cavidan'ın nasihatleri de beni olmadığım kadar mutsuz ediyor.
"Sana yanlış anlatmışlar kızım ya da sen yanlış anlamakta ısrar ediyorsun. Sana biri mutluluk fikriyle geldiğinde o fikre sımsıkı tutunacaksın. Ondan daha çok sahipleneceksin hatta bu fikri. Mutluluk sen ittiğinde sana koşacak bir hal değildir. Mutluluk bir talih işidir. Orada öylece durup, reddettiğin adamın seni unutmaya çalışmasına kederlenip kendine acıyorsun. İstiyorsan, alacaksın. Varsayımlar üzerine düşünmeyi bırak! Mutsuz olursanız olun canım! Hayatın şu andan daha kötü olamaz ya!"
Tam verdiğim karardan pişman olmaya başlamışken Nisa'nın annesi geliyor Kars'tan. Uzun zamandır Eşref Yiğit'le küs olduğumuz için Nisa'ya da çok sık uğramıyordum. Her seferinde bir işim olduğunu bahane ederek kaçmaya çalışıyordum. Ancak annesinin geldiğini ve bizi tanıştırmak istediğini söyleyince ne yapacağımı şaşıyorum. Ayıp olacağını düşünerek annesine hoşgeldin demek için, el mahkum evlerine uğruyorum. Nisa bayağı mutlu annesinin gelmiş olmasından. Neşesi içimi daha çok burkuyor, ne hissedeceğimi kestiremiyorum.
İçeri giriyorum, yaşlı kadın yanaklarımdan öpüp bana hoş geldin diyor. Fark ettirmemeye çalışarak beni baştan ayağa süzüyor. Ben de ona bakıyorum içim sızlayarak. Onda Eşref Yiğit'e ait bir sürü benzerlik buluyorum. Kara gözlerini annesinden almış mesela, biçimli burnunu, esmerliğini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namus
Romance-TAMAMLANDI- Aslında namussuz damgası yemem herkes açısından daha kolaydı. Ailemin isteği dışında bir erkekle ilişkiye girmiş olmam, hatta gayri meşru bir çocuğumun olması, evliyken başka bir adama kaçmam veya kötü yola düşmem tecavüz mağduru olmamd...