Saatler o kadar çabuk geçiyor ki, ayrılma saatini düşünmekten tam olarak mutlu bile olamıyorum.
Eşref Yiğit eskisinden daha dingin, ama bir o kadar da sert geliyor bana. Ya bu keskin tarafı hep vardı da bana yansıtmadı ya da askerliğin getirdiği bir ruh hali. Sebebini çözemesem de bu değişimi görmezden gelmem mümkün değil. Bana sevgisini cömertçe sunuyor, ancak kırmızı çizgilerini geçemeyeceğimi anlamamı istiyor sanki. Ona göre kadınlar göçmen kuşlar gibi sanırım. Tabiatları gereği bir yerden başka bir yere gitmek doğanın kanunu gibi. Ben İzmir'i vatanım saydığım için oradan örnek veriyorum ama Antep'te yaşıyor olsaydım ve Eşref'e oraya yerleşmeyi teklif etseydim de kabul etmezdi gibi geliyor.
Oysa yüksek lisansını bitirmiş iki insan olarak bizim Kars'ta ne gibi geleceğimiz olabilir ki? Akademik kariyer hedefi olan biri için o şehirde tutunacak bir dalım olacak mı? Üstelik babasıyla olan durumundan da bahsetti. Belki biraz kötü düşünüyorum fakat beni babasıyla olan savaşında bir silah olarak gördüğünden şüpheleniyorum. Babası Eşref'in sazını kıracak kadar acımasız ve hoyrat bir adam besbelli. Buna rağmen Eşref de babasının restine karşılık evden gidebilmek için askere gitmeyi tercih edebilmeyi düşünecek kadar sınırlarını zorlayan biri. Orada kurulu bir düzeni olduğunu, Nisa sayesinde annesinin Eşref'in evini eksiksiz hazırladığını, tek eksiklerinin bir gelin olduğunu söylediğini hatırlıyorum.
Bunca hazırlığın ve kurulu düzenin arasında, başkalarının hayallerini bırakıp kendi ideallerinin peşinden gitmek ona zor geliyor olabilir. Belki de Eşref için gizlice konservatuvara girmek bir başlangıç değil sondu. Hayallerini gerçekleştirmeye buradan başlamamış aksine bununla ulaşmıştı.
Eşref'i anlamasam da sormaya da çekiniyorum. Sanki ayrı geçen onca ay, o yıkılmaz mesafe aramızda aşılamaz bir set kurulmasına neden olmuş. Eşref benden vazgeçemeyeceğini beni unutamayacağını anlamış evet ama eskisi gibi olamayacağımıza da emin gibi duruyor. Belki abartıyorum, ama ondaki bu tutukluluk ister istemez bana da yansıyor. Hem çok yakın hem de çok uzak iki sevgili gibi duruyoruz.
"Nisa'yla artık görüşmüyor musunuz?"
Kız kardeşinin bana selam vermemek için beni görmemiş gibi yaptığını söylesem şok geçirir herhalde. "Birkaç kere çarşıda denk geldikçe konuştuk ama sonra rastlamadım. Gözden ırak olunca gönülden de ırak oluyoruz demek ki..."
Beni ona hiç mi sormadın Eşref Yiğit? Hiç mi haber almaya çalışmadın? Birden benim de Eşref'i hiç aramadığım aklıma geliyor, sitem etmeye hakkım olmadığını fark etmek canımı sıkıyor. "O seni severdi, son yaşananlardan sonra utanmıştır sadece."
Sözlerine katılamıyorum, Nisa'ya kırgınım. "Böyle olması gerekiyormuş demek ki... Dert değil sen varsın ya o yeter bana."
Tebessüm ediyor ama gözlerini bana değdirmiyor. "Değişmişsin Zühre. Sevgini göstermekten sakınmıyor, yumuşak yüzünü benden esirgemiyorsun. Senin için ne denli kıymetli olduğumu daha iyi görebiliyorum."
"Sen de değişmişsin." Diyorum duygusuz bir sesle. Başını kaldırıyor, bunu duyduğuna şaşırıyor. Sonra yüz ifademi yoklayıp kabulleniyor.
"Evet, farkındayım. Biraz büyüdüm sanırım..."
"Katılaşmak büyümek demek mi?" Diyorum, sesimin alıngan çıkmasını umursamayarak.
"Sana öyle mi geliyorum?" Sesindeki hayret sinirlerimi bozuyor. Bilmeden bana böyle uzak, böyle düşüncesiz davranıyor olamaz ya?
"Bilmem..." Ellerimi tutmaya çalışıyor ancak geri çekiyorum. Kaşlarını kaldırıyor, tepkimi yersiz bulduğuna eminim. Onun ne düşündüğü beni o an hiç ilgilendirmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namus
Romance-TAMAMLANDI- Aslında namussuz damgası yemem herkes açısından daha kolaydı. Ailemin isteği dışında bir erkekle ilişkiye girmiş olmam, hatta gayri meşru bir çocuğumun olması, evliyken başka bir adama kaçmam veya kötü yola düşmem tecavüz mağduru olmamd...