Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum. Ben hiçbir şey olmamış gibi davrandıkça insanlar neyim olduğunu sormaya çekiniyorlar. Diğer komşularım Nisa'lar kadar özelimize saygılı değil tabii, sara krizi geçirdiğime dair, hastalığımı gizlediğime dair bir yalan dönüyormuş komşularımız arasında. Neden hâlâ evlenmediğim sorusuna da böylece cevap bulmuş oluyorlar kendilerince.
Hafta sonu, Nisalara gittiğimde, Nisa anlatıyor bana bu söylentileri. Umurumda olmadığını söylesem de içten içe kızıyorum herkese. Sonra böyle yersiz söylentilerin beni üzmesine izin vermemem gerektiğini düşünüyorum.
"Gerçekten böyle bir hastalığım da olabilirdi. Hastalıktan bile bir dedikodu malzemesi çıkarıyorlar. Ne aptal insanlar var görüyor musun?"
"Dedikodu malzemesi senin hasta olup olmaman değil aslında. Biz, merhamet duyacağımız insanları etrafımızda görmekten sıkılan bir millet değiliz. Mesele bekarlık. Evlenmemiş olman o kadar sıradan bir olay değil, kabul etmen gerekiyor." Herkesin bir başkasının hayatı hakkında ileri geri konuşması, nasihatler etmesi bizde çok olağan, evet unutmuşum.
"Sanırım sen de bunu çok merak ediyorsun." Gülüyorum.
"Neden şimdiye kadar hiç evlenmedin?" Kırık bir aşk hikayesi bekliyor benden biliyorum. Geç evlenen ya da hiç evlenmeyen kadınlar hakkında akla gelen ilk ihtimal bu olabilir. Oysa o kadar çok neden var ki...
"Neden evde kaldığımı mı soruyorsun? Bilmem... Erkekleri çok sevmiyorum ben."
Nisa kıkırdıyor, "Feminist misin yoksa sen?" Başımı sallayıp pes etmişçesine gülüyorum. Feministliği de erkek düşmanlığı olarak da görüyorlardır Allah bilir. Kendimi açıklama gereği bile duymuyorum. Bir insanın evlenmeyi istemiyor oluşu o kadar imkansız ki insanlar için, kendimi bu isteksizliği anlatmaya çalışırken yormamam gerektiğini düşünüyorum.
"Evet, erkek düşmanıyım."
Bir öksürük sesi gelince odadan çıkan Eşref'i görüyorum. Yanaklarım en al halini alıyor. Neden hep olmadık zamanlarda geliyor bu adam? Kötü bir senariste denk gelmiş dizi karakteri gibi... Hep beni utandırıyor.
"Erkeklerin sana ne zararı var Zühre hanım?" Üstelik son sözlerimi de duymuş, nasıl toparlayacağımı şaşırıyorum.
"Ben hayatıma giren erkeklerin düşmanıyım Eşref, sen üzerine alınma."
Bu cevabıma bozulduğunu hatta sinirlendiği görünce söylediğime pişman olsam da belli etmemeye çalışıyorum. Düşünmeden konuşmak pek övündüğüm bir alışkanlığım değil, ama mahcup görünürsem üstüme daha çok geleceğinden çekiniyorum.
"Senin baban yok mu? İnsan hiç babasının düşmanı olur mu?"
İnciniyorum. Onun bu soruya olumsuz bir cevap alacağına olan eminliği lime lime ediyor beni. Her babayı kendi babasıyla bir tuttuğundan geri adım atacağıma kesin gözüyle bakıyor. Başımı eğiyorum. Güçlü değilim, içim kırık dökük. Yaralarıma en çok da onun değmesinden endişeliyim. İnsan hiç babasının düşmanı olur mu? Peki insan hiç evladının düşmanı olur mu? Yapma Eşref, özellikle sen yapma diye geçiriyorum içimden, en çok sen dokunursan kanar bu yaralar. Çünkü bir tek senin elinde var hançer, dikiş tutmaz yaramı sadece sen deşebilirsin. Kendimi senden sakınmıyorum, yaralarımı aslında o kadar çok gizlemiyorum. Beni incitebilecek şeyleri farkında olmasan da biliyorsun. Bil ve buna rağmen beni kırma istiyorum. En çok senin merhametine ihtiyacım var çünkü... Sorma bana soru. Sen sorma, cevap vermekten korkuyorum.
Lafı değiştirmek için önümdeki sehpada duran şekerliğe dikkat çekiyorum. İçindeki kıtlama şekerlerine bakıyorum hevesle. "Bu şeker diş kırmaz eminsiniz değil mi? Sanki küp şekerlerden daha sert gibi." Dişlerimin hassasiyetini bildiğim için bu gibi sert yiyecekleri yemekte fazlasıyla tereddütlüyüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namus
Romans-TAMAMLANDI- Aslında namussuz damgası yemem herkes açısından daha kolaydı. Ailemin isteği dışında bir erkekle ilişkiye girmiş olmam, hatta gayri meşru bir çocuğumun olması, evliyken başka bir adama kaçmam veya kötü yola düşmem tecavüz mağduru olmamd...