Yirmi dokuzuncu Bölüm

3.8K 453 176
                                    

Gözlerimi açtığımda içimi yoklayan bir huzursuzluk olmadığını fark etmem tebessüm etmeme yol açıyor. Böyle mutlu uyanmayalı kaç sabah oldu hatırlamıyorum bile. Sol yanımda varlığını hissettiğim adama dönüyorum. Onun çoktan uyandığını, sessizce beni izlediğini görünce gülümsemem yüzümde büyüyor. Onu o kadar özlemişim ki onun dışındaki her şeyi ve dahi herkesi unutabiliyorum. Bir iki lafladıktan sonra banyoya gidip yıkanıyorum. Onun bornozunu giyip çıkıyorum. Kahvaltı hazırlayacağımı ve çabuk olmasını söyleyerek onu da banyoya yolluyorum. Dün ki kıyafetlerimi giyinirken bildirim sesi geliyor. Eşref'in telefonu, ister istemez gözüm kayıyor. Rabia abladan gelmiş mesaj. Uygulamaya girmeme gerek kalmadan açık bildirimlerden hepsini okuyorum.

"Senin dünkü programını izlemiş Seda. Seni sordu yine. Numarasını da vermeme rağmen yazmamışsın. Çok ayıp ediyorsun Eşref, en azından bir tanışın, belki sen de seversin. Anlaşırsınız. Kız çok seviyor seni belli..."

Yıkılıyorum. Benim evli olduğum adama kız bakmaya başlamışlar. Bir de Eşref bu insanların beni sevdiğini söylüyordu. Midemin tiksintiyle bulandığını fark ediyorum. Sadece birkaç saatlik mutluluk sonrası kaçtığım bütün gerçekler önüme dikiliyor. İğrendiğim bu insanlara, Eşref için bile tahammül edemem.

Kaç aydır ayrıydık, bir ilişkiye başlasaydı bile ne kadar suçlayabilirdim onu? Evliliğe dair ne kalmıştı ki bizden geriye? AMA BOŞANMADIK BİZ DAHA. Eşref'le biz... Biz sevmiyor muyduk birbirimizi? Kızgınım, ama kime bu kızgınlık bilemiyorum. Kendime de kızıyorum, Eşref'e de onun işgüzar kalpsiz ailesine de. Ne rezil insanlar, ölseydim kırkımın çıkmasını dahi beklemezlerdi şüphesiz.

Öfkeyle kıyafetlerimi giyiyorum. Eşyalarımı topluyorum. Eşref çıkıyor, yüzüme baktığında moralimin bozuk olduğunu anlıyor. Öyle kırgınım ki, ona geldiğim için öyle pişman oluyorum ki bunu saklayamıyorum bile.

"Ne oldu?"

"Hiçbir şey olmadı, gidiyorum."

"Anlamadım."

"Anlaşılmayacak bir şey yok Eşref. Gidiyorum..." Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Kendimi bu duruma düşürdüğüm için kendimden nefret ediyorum. Ayrılmıştık, bitmişti işte... Neden geri döndüm, neden tutamadım kendimi? Adamın koynuna girince hal oldu mu bütün her şey? Ailesini yok sayabildim mi? Sayamadım. Neden söz konusu o olunca bir türlü mantıklı hareket edemiyorum? Neden sadece kalbimin sesine odaklanıyorum? Ne işim var benim burada?

"Sen ne saçmalıyorsun Zühre? Daha on dakika önce kahvaltı yapacağımızı söyleyip şimdi bir açıklama yapmadan gitmek istediğini söylüyorsun." Sesi yükseliyor, eskiden onu kızdırmak çok zordu. Şimdi tahammülü yok benimle ilgili hiçbir şeye. O da benim kadar fevri artık, benim kadar hırçın.

"Gidiyorum çünkü dün gecenin bir hata olduğuna karar verdim. Olmayacak bizden anladım ben..."

Arkamı dönüyorum, kapıya doğru ilerlerken onun buza dönmüş sesiyle konuştuğunu duyuyorum, "Eğer o kapıdan çıkarsan bu gidişin bir dönüşü olmaz. Seni bir daha asla kabul etmem beni anlıyor musun? Artık yeter senin bu saçmalıkların! İstediğinde gidip istediğin zamanda dönüp hayatımın içine edemezsin anlıyor musun?" Omuzlarımı dikleştirip bir adım daha atınca sesini yükseltiyor, "Yemin ederim eğer gidersen yarın ilk işim boşanma davası açmak olur!"

Çok zoruma gidiyor bu sözleri. Beni tehdit ediyor olması öyle kanıma dokunuyor ki bir hışımla arkamı döndüğüm gibi ona doğru yürüyorum. Çıplak göğsüne var gücümle vuruyorum, "Sen beni neyle tehdit ediyorsun ya! Senin beni boşamandan korksaydım aylar önce seni bırakır mıydım!" Göz yaşlarıma mâni olamıyorum.

NamusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin