Yirmi beşinci Bölüm

4.9K 487 190
                                    

Kars'ta her şey umduğumdan daha kötü geçiyor. Eşref Yiğit belki de daha iyi hissetmem için İzmir'e taşınma işinin yakın olduğunu söylüyor, hatta para biriktirmek için ailesinden gizli bir şekilde akşamları canlı müzik yapılan bir barda çalışmaya başlıyor. Çalışmak isteğimi duymak dahi istemiyor. Bebeğim daha çok küçük, onun bana herhangi bir zorluğu yok üstelik. Ancak inatlaşacak gücüm de yok. O günün çoğunu çiftlikte geçiriyor. Eve gelip duş alıp temizlenip bu defa da gece çalışıyor. Asla nankörlük edemem, bizim için yaptıklarının farkındayım ancak ona en çok ihtiyacım olduğu bu zamanda beni yalnız bırakıyor oluşu sandığından daha çok yıpratıyor beni. Yalnızım ve mutsuz bir yalnızlık bu üstelik. Kendimi boş bir duvar gibi hissediyorum. Yıllarca bir fotoğrafın asılı durduğu yerde yalnızca bir gölgeyi andıran bir iz var artık. Yaşanmışlıklar acı veriyor. Yıllarca içimde tuttuklarım tüketmiş beni, onları bana yaşatanlar hayatımdan çıkmış olsalar dahi bu bana bir hafiflik vermiyor.

Eskisi kadar Cavidan'la konuşmuyorum. Teyzemle zoraki bir iki kelam ya ediyorum ya etmiyorum. Kardeşlerim beni aramadıkça aklıma dahi gelmiyorlar. Evden çıkmak istemiyorum.

Nasıl yaşıyorum, günlerimi ne yaparak geçiriyorum bilmiyorum. Antep'ten döndükten kısa bir süre sonra kontrol için doktora gittiğimizde bebeğin gayet sağlıklı olduğunu öğrenmiş kalp atışlarını dinlemiştik. Doktor bize randevu da vermişti ama ne zaman olduğunu bile hatırlamıyorum. Tarifsizce bir iç sıkıntısı yaşıyor, sürekli sessiz göz yaşları döküyorum.

Züleyha teyze, Rabia abla hatta okulu bittiği için Kars'a geri dönen Nisa bile sürekli gelip gidiyor. Açıkça dile getirmesem de hal ve hareketlerimden onları yanımda istemediğimi fark edince bu gibi gidip gitmeler seyrekleşiyor.

Evden çok nadir çıktığını söyleyen Feride kapıma dayanıyor. Halimi pek iyi bulmadığını söylüyor. Yalnız kalma isteğim çevre tarafından yanlış anlaşılıyormuş. Züleyha teyze, komşularına yeni gelin hamile kalınca yerini sağlamlaştırdı, artık bize yüz de vermiyor diyormuş.

Üzülüyorum, kızıyorum onlara ama bunun aksini düşündürecek bir çabam da yok.

"Neler yaşadın bilmiyorum ama ayakta durmalısın Zühre. Çünkü hayattasın. Yaşadığın hayata, sahip olduklarına böyle bir borcun var. Ben mesela mutsuz olmak nedir bilmem. Bakma şöyle... Ciddi söylüyorum! Bütün çocukluğum camdan oyun oynayan çocukları izleyerek geçti. Başta anlayamadım, neden onlar gibi koşup zıplayamadığımı ama sonra ben de böyle olmalıymışım deyip geçtim. Ben onları izlemekten mutlu oluyordum Zühre." Babamın ölümünün üzerinden haftalar geçmişken ben tükenmiş bir haldeyim. Feride yine beni yalnız bırakmamak için evime geliyor. Yaşından büyük anlamlar yüklenen bakışlarla bana bakıp beni ayakta tutmaya çalışıyor.

"Böyle konuşma beni üzüyorsun!"

Acı bir şekilde tebessüm ediyor. "Üzülmek de neymiş? Sen asıl üzüntüyü büyüdükçe babamın beni taşıyamadığında görecektin. Zaten zar zor dışarıya çıkıyordum, babamın da fıtık olduğu ortaya çıkınca hepten hayal oldu..."

"Hani hiç mutsuz değildin?"

"Engelli rampası aldılar bizim binaya sırf benim için. Al sana mutluluk sebebi! İnsan kendini özel hissediyor... Hem dışarı çıkmak istediğimde amcamlar geliyor. Benim en küçük amcam ne kadar güçlü biliyor musun? Beni tek koluyla bile kaldırabiliyor."

Kolunu sıvazlayıp ona anlayışla gülümsüyorum. "İyi hissetmem için çabalıyorsun ama hıçkırıklarımla yeri göğü inletmeme az kaldı."

Umursamaz bir şekilde gülüp omzunu silkiyor. "Ben beni üzen ne varsa söyleyince rahatlıyorum. Bence sen de içinde tutma."

Dediğini yapıyorum ben de.

NamusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin