Yirmi üçüncü Bölüm

3.8K 492 175
                                    

Eve gitmek yerine önce babasının çiftliğine gitme kararı alıyoruz. Hem müjdeyi vermek için hem de babamın hastalığından bahsetmek için. Ne hissedeceğimi, hislerimin ne kadarını yansıtmam gerektiğini bilmiyorum.

Antep'te beni neler bekliyor, nasıl ayakta duracağım da muamma. Eşref'le birlikte gitmem ne kadar yerinde bir karar onu da kestiremiyorum. Evet, ona çok ihtiyacım olacak ancak o sapığın orada olduğunu bildikçe içi rahat etmez ki onun... Bir maraz çıkmasından endişeliyim. Onu haberdar etmeden birlikte götüremem. Onun da kendini hazırlaması gerek elbette.

Çiftliğe yaklaştıkça Eşref'in yüzündeki heyecanı görünce ben de kendimi onun seline kaptırıyorum. Kariyer planlarımın hepsini beynimin arka çekmecesine kaldırıyorum. Her şey ertelenebilir ama belki bir daha anne olamayabilirim. İçimde başka bir insana ait bir can taşıyacağım ve bu can Eşref'ten ve benden izler taşıyacak. Bize ait olacak. Mucize gibi bir şey...

Çiftliğe vardığımızda içeriye geçmiyoruz bahçede oturuyoruz. Hikmet Bey evde yok. Ağabeyi de ineklere yemini veriyormuş. Züleyha Hanım yeni yıkadığı belli olan ellerini üzerine silerken bize hoş geldin diyor. Üzerine sinmiş kesik süt kokusundan peynir yapıyor olduğunu anlıyorum.

Annesi yüzümüze bakıp yanında oturduğum için bana dönüyor. "Bu oğlanda bir şey var ama çözemedim."

Tebessüm ediyorum buruk bir şekilde.

Eşref benim söylemeyeceğimi anlayınca annesine doğru eğiliyor, "Anne önce bilmeniz gereken başka bir hadiseden bahsedeceğim. Zühre'nin babası rahatsızlanmış. Dayı oğlunu arayıp uçak biletlerini ayarlattım. Yarın Antep'e gidiyoruz."

"Geçmiş olsun kızım neyi var?"

"Babam tekrar beyin kanaması geçirmiş Züleyha teyze. Durumu kritik."

Üzüntüyle bana bakıp eliyle omzumu sıvazlıyor. "Allah'tan ümit kesilmez yavrum hemen ümitsizliğe kapılmayın. Allah şifa verir inşallah."

Başımı sallıyorum. Beni üzüntüyle süzüp başımı bağrına basıyor. Gözlerim doluyor. Başımı okşuyor. Kendi çocuklarına yaptığı gibi... İçim darmadağın oluyor.

Eşref halimize bakıp tebessüm ediyor. "Zühre bugün bayıldı anne."

Doğruluyorum. Tasvip etmeyen bir ifade yerleşiyor yüzüne.

"Haberi kim verdi sana? Tabii birden duyunca... Böyle haberler aniden verilir mi hiç!"

"Bu vesileyle sana bir torun daha geldiğini de öğrendik ama anne."

Eşref'in sesini duymasıyla iki eliyle önce dizlerine vurup sonra ayağa kalkıyor. Bu coşkulu sevinci nasıl karşılayacağımı şaşırıyorum. "Allah analı babalı büyütsün. Çok sevindim." Onun rahatlamış bir şekilde bize baktığını görünce aylardır bizden bu haberi beklemiş olduğunu anlıyorum. Belki de çocuğum olmayacağından endişe ediyordu. Sahi çocuğum olmasa ne olurdu? Kısırlıkla mı suçlanacaktım? Oğlunun talihsizliğine nasıl bir çıkar yol bulacaktı Züleyha Hanım?

Bazen bazı anlara hiç şahit olmamayı, gözlem yapmayı bir kenara bırakabilmek isterdim. Keşke Züleyha teyze benim için birkaç dakika önce beni şefkatle bağrına basan o anne olarak kalsaydı... Alınganlık mı yapıyorum bilmiyorum. Büşra'ya da evliliğinin ilk yılında böyle bir tutum sergilendi mi meçhul? Tabii Büşra her yönüyle istenilen bir gelin olduğundan böyle endişeler taşınmadığına neredeyse emin gibiyim.

Ben belki hastalıklı damızlık bir inekle kıyas edilebilirim. Yaşaması mucize bir hayvanın gebe olmasının sevincini yaşıyor gibiydi daha çok.

NamusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin