Yirmi ikinci Bölüm

3.9K 458 211
                                    

Bazen geçmiyor diye saatlerden şikayetçi olarak günleri devirirken haftalar ayları kovalıyor. İkimiz de yerimizden milim kımıldayamıyoruz. Sadece birkaç ay kalırım diye kendimi avuturken Kars'tan bir adım öteye gidemiyorum. Okuldan ve çalışmaktan uzak yaşamak beni yıpratıyor. Eşref'ten para alıyor almak garip hissettiriyor. Saatlerce ev temizleyip ya çiftliğe ya da Rabia Abla'ya misafirliğe gidiyorum. Pek fazla tanıdığım yok, çok başka bir yalnızlık var bende, adını koyamıyorum. Eşref içimdeki sıkıntının çok farkında gibi durmuyor. Belki de ona miras kalmış bu evde sevdiği kadınla bir yuva kurmuş olmak ona yetiyordur. Ancak ben kabıma sığamıyorum, ideallerim sanki omuzlarıma binen yük gibiler, işe yaramıyor olmak her gün aynada karşılaştığım aksime bakmaya utandırıyor.

Teyzemle konuşuyoruz sık sık. Birbirimizi ne kadar özlediğimize değinmeden her şeyden bahsediyoruz. Çoğu kez sessiz göz yaşı döksem de neşeli kahkalar atıyorum. Cavidan arıyor, bazen de Oğuz. İzmir'den, Ankara'dan bazen de Antep'ten havadisler paylaşıyorlar.  Kars'ta bir avuç insanla ıssız bir adada yaşamaya mecbur bırakılmış biriyim. Bana göre burada yaşıyor olmam için mutlaka uçağımın burada düşmüş olması gerekiyordu. Eskiden özgürce uçan bir sinekken vızıltımdan rahatsız bir işgüzarın konduğum yere kapattığı bardakta hapsolmuştum. Oksijen yetmiyordu, zaman aleyhime işliyordu sanki. Ve maalesef Eşref bu kötü gidişatı göremiyordu.

Belki de ben çok iyi rol yapıyorum. Belki de gerçekten mutluyum sanıyor.

Bu aralar sık sık Rabia Abla'ya gidiyorum. Ferah, şen sohbeti rahat bir nefes aldırıyor bana. Herkesten daha iyi bir dinleyici ve daha iyi bir gözlemci olması yüzünden belki. Nisa kadar anlayışlı olmasının yanında görmüş geçirmiş olması, kayda değer acılarının olması belki de ona yanaşmamı sağlıyor...

Sabah arayıp beni yardıma çağırdığında seve seve gidiyorum. Birkaç komşusunu çağırmış, birlikte pasta çörek yapıyoruz. Sonra komşuları arz-ı endam ediyor. Yirmiye yakın yaşlı, genç kadın oturuyorlar, havadan sudan konuştuktan sonra beni çekinmeden soru yağmuruna tutuyorlar. Baştan ayağa süzülüyorum, beğenmekten çok yargılayan bakışlar hâkim. Utanmadan göğüs hizama gelen saçlarıma bakıp mezhebimi soruyorlar. Alevi olup olmamam neyi değiştirecek ki? Sunni olduğum halde başımı kapatmıyor olmam bu kadar mantık dışı mı onlar için? Rabia abla bulunduğum durumdan rahatsızlık duyarak lafı değiştiriyor ve onlar da görümceme uyum sağlayıp hararetle dedikodu yapıyorlar. Aylar geçmiş olmasına rağmen bahsettikleri hiç kimseyi tanımıyorum. Daha çok servisle ilgileniyorum. Bir ara tabağına kısır doldurduğum kadınla göz göze geliyorum. Sonra yanında oturan genç kıza gözüm ilişiyor. Tuhaf, üzerinden bir seneden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen genç kızı Eşref için beğendiklerini hatırlıyorum. Nisa'nın bana göstermiş olduğu fotoğrafta başı açıktı. Şimdi tesettüre girmiş. Onu taklit ederek ben de onu baştan ayağa süzüyorum. Rahatsızmışçasına yerinde kıpırdanıyor.

Boş bulduğum bir yere oturuyorum. Annesinin göğsü kabarıyor, önce kızına bakıp sonra bana bakıyor. Kıyasının sonucunda beni küçük gören bir bakış atıyor.

Kadına dilimi çıkarıp nispet yapmamak için kendimi zor tutuyorum.

"Ben de hiç sevmem onu." Diye fısıldıyor bir ses. Başımı çevirdiğimde Rabia ablanın komşu kızını görüyorum.

"Öyle mi? Neden?"

"Bilirsin ya bazı insanlar bakışlarıyla konuşmayı tercih eder, Ayfer abla gibi... Bu tarz insanlar için farklı olmak günah gibi bir şeydir." Bakışlarım onun baktığı yere iniyor, tekerlekli sandalyesine bakıyorum. İçim burkuluyor. Yine diğerleri tarafından görmezden gelinen biri hissetti yaramı diye düşünüyorum. Onun duru güzelliğine, yeşim gözlerine bakıp gülümsüyorum.

NamusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin