Beni eve bıraktıktan sonra başıyla bana kapıyı işaret edip tekrar gidiyor. Uzun uzun arkasından bakıyorum. Eve geçerken Eşref'in evinin önünden sessizce çıkıp eve giriyorum.
Bütün gece içimi kemiren binlerce kuruntu beni yiyip bitiriyor. Eşref'in de çok planlı yaptığı bir şey olmadığının farkında olsam da hazır olmadığım bir yüzleşmeye beni mecbur ettiği için ona kızgınım.
Züleyha Hanımın bakışları göz kapaklarımın iç yüzüne asılı kalmış gibi. Gözlerimi kapatacak olsam, onun o beni Eşref'e yakıştıramayan bakışları haddimi bildirircesine birden beliriveriyor. Bütün geceyi yarım yamalak bir uykuyla sabah ediyorum.
Sadece birkaç günlük mutluluğun ardından bende huzur dahi bırakmayan bu hadise her şeyi olduğu gibi bırakıp İzmir'i dahi bırakıp kaçmaya itiyor. Gidecek yerim yok ki... Yapamıyorum.
Sabah teyzem gelince ona danışmak aklımdan geçse de önce uykusunu alması gerektiğini düşünüyorum. Uykusuz kalmamın üzerine bir de gidip çalışıyorum. Öğleden sonra eve geldiğimde ölü gibiyim. Kendimi yatağa zor atıyorum. Deliksiz bir uyku çekiyorum. Uyandığımda hava iyice kararmış, teyzem akşam yemeğine çağırıyor beni. Kalkıp ona eşlik ediyorum.
Bilmesi gerektiğini biliyorum ama söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Her şeyi paylaştığım kadına işleri bu raddeye getirdikten sonra söylemek de biraz ayıp kaçsa da kendimi cesaretlendirerek söze giriyorum, "Teyze, benim sana bir şey söylemem lazım."
"Buyur kızım, seni dinliyorum." Kaşları çatılıyor hemen, sıkıntılı halim ona yansıyor. Kendini duyacaklarına hazırlamaya çalıştığı belli.
"Ben dün sen nöbetteyken Nisa'lara gittim akşam yemeğine."
Yüzünde bir rahatlama görüyorum. Çok daha kötü şeyler beklemiş de korktuğunu benden duymamış olmanın rehaveti çöküyor üzerine. "Aaa bu ne kızım, bir onlar bizde bir biz onlarda. Birdenbire çok sıkı fıkı olduk, anlamış değilim." Diyor.
"Ben de gittiğime çok pişman oldum." Diyorum sıkıntıyla. Hattâ o kadar pişmanım ki, dün o kapıda ölmeyi bile yeğlerdim diye geçiriyorum içimden.
"Ne yaptılar, evlenmiyorsun diye sıkboğaz mı ettiler seni? Başkaları olsa hemen sus payını verirsin ama neden bu insanlara karşı susuyorsun anlamıyorum Zühre. İnsanların seni üzmesine izin verme!"
"Aslında bunu benim yapmama gerek kalmadı. Eşref, benim için onları susturdu."
"Helal olsun çocuğa, ne dedi? Yazık kendisini bile zor kurtarıyor hâlbuki!"
"Zühre'nin başı bağlı dedi, kendisini kastederek." diyorum masum bir şekilde.
"Ne!" Teyzemin şok olmuş yüzüne bakıp utançla bakışlarımı kaçırıyorum.
"Şey... teyze şey oldu... ben... nasıl desem..."
"Sen Eşref'e aşık mı oldun?" diye sorarak beni açıklama derdinden kurtarıyor. Olumlu anlamına gelecek şekilde başımı sallıyorum. Gözlerindeki şefkat kalbimde ılık bir esinti etkisi oluşturuyor. Ne kadar çok muhtacım teyzem merhametine, ne kadar çok sen gerekmiş bana.
"Anlattıklarına bakılırsa o da sana aşık, doğru muyum?" Yeniden başımı sallıyorum. "Anlamıyorum, hangi ara oldu bu. Ben yakın arkadaşsınız sanıyordum."
"Teyze... ben onu ilk gördüğüm andan beri seviyorum. Ben onunla hiç arkadaş olamadım."
Teyzem şefkatle yanağımı sevip elimi tutuyor. Endişeyle süzüyor beni. "Teyzem, güzelim emin misin? Eşref iyi hoş da ailesinin bir kısmını tanıdık. Bunlar gelenekçi insanlar, sen onlarla yapabilir misin? Kendilerine benzetene kadar uğraşırlar seninle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namus
Romance-TAMAMLANDI- Aslında namussuz damgası yemem herkes açısından daha kolaydı. Ailemin isteği dışında bir erkekle ilişkiye girmiş olmam, hatta gayri meşru bir çocuğumun olması, evliyken başka bir adama kaçmam veya kötü yola düşmem tecavüz mağduru olmamd...