3.Bölüm PART-1

25.8K 965 14
                                    

Merhaba, bölüm bir hayli uzun olduğu için ikiye bölmem gerekti. :) Yoksa okurken, nerede bu bölümün sonu! diyebilirdiniz :)  Keyifli okumalar dilerimm <3

3.BÖLÜM PART-1

Kerem'le konuşmamızın üzerinden iki gün geçmişti. Okula gidip geldiğim zamanlarda aklıma takılan şeyleri düşünmüyordum. Yani düşünmemeye çalışıyordum. Gökhan ve Burçin'le zamanımı geçirerek kendi hayatıma devam ediyordum.

Ama her şey eve gittiğimde başlıyordu.

Akşamları annem ve babamla yemek yiyorduk. Dedem yıllar öncesinden ünlü bir hamburger markasının Franchising'ini almıştı. Babam da bir dükkanı, on tane yaparak geliştirmişti. Bu dükkanlarında birinde bir süredir bir sıkıntı vardı ondan bahsediyordu.

Bir Hukuk öğrencisi olarak, bu tür olaylar ilgimi çekerdi. Hangi dükkan nasıl alınmış, sıkıntısı ne, yasal bir sorunda nasıl hareket edilmeli? Henüz ikinci sınıftım; fakat ilgili olmayı seviyordum.

Ama o gün pek keyfim yoktu. Çatalım elimde, annemin patates yemeğindeki birkaç patatese çatalımı sokup sokup çıkarıyordum. Aklım Kerem ve onun sevgilisindeydi. Onun birinden hoşlanıp birlikte olmayı düşünmesi, aklıma bile gelmemişti. Yaşadığım şoku mazur görün lütfen.

“Patatesin sana karşı işlediği suç nedir?”

Başımı kaldırıp babama baktım. Bir elimi yanağıma dayayıp dertli dertli uzaklara daldığımı o an anladım. İçimdeki karmaşayı onlara göstermeyi hiç istemiyordum.

“Anlamadım?”

Annem hemen atıldı ve ela gözlerini gözlerime dikti. Bu biraz da, ne yaptığının farkındayız bakışıydı.

“Bence Yekta patates yemeğimi beğenmedi tatlım.” diyerek babama laf attı.

Babamın yeşil gözleri, anneme çevrildi.

“Sanmıyorum. On yedi yıldır yediği patates yemeği ve tadı hala aynı.” deyip yemeğinden birkaç çatal aldı.

“O halde morali bozuk olabilir mi?” Bekledi annem ve devam etti. “Ya da final haftası yaklaşıyor. Şimdiden çalışmak onu yoruyordur.”

Onların konuşmalarını dinlerken yine aynı şeyi yaptım. Bekledim. Benim hakkımda tartışıp, durumum hakkında bir sonuca vardıklarında nasılsa duyacaktım. Bu sırada, onları anlamak adına Kerem'i ve şu sevgilisini aklımdan çıkarmam gerekiyordu.

Ama çıkaramıyordum. İki gündür aklıma üşüşen şeyler beni gittikçe büyük bir rahatsızlığa sürüklüyordu. Kendime anlam veremiyordum ve bu bana sıkıntı veriyordu.

“Doğru diyorsun. Belki hafta sonu Kenan'ları da alıp bir yerlere kaçarız. Temiz hava alabileceğimiz, güzel bir bağ evi ayarlayabiliriz belki.”

“Çok güzel bir fikir, bayıldım. Sen ne dersin Yekta?”

Annemin dikkatini benden ayırmadığını biliyordum, ama gözleri de beni bulunca elimi yanağımdan indirdim ve patateslerimi öldürmeye çalışmaktan vazgeçtim.

“Güzel olur. Hem orada ders çalışması daha iyidir.”

“Çalışman gerekmiyor, zaten yeterince çalışıyorsun.”

Başımı yana eğdim ve anneme tüm içtenliğimle gülümsedim. Bu her şey yolunda gülüşümdü. İkna olursa, istediğimi yapacaktım. Annemin güzel ela gözleri sevgiyle yumuşadı ve bana bakarken derin bir iç çekti.

“Pekala tatlım. Çalışmak istiyorsan, öğle birkaç saatliğine çalışabilirsin. Akşamların bize ait olacak.”

Ah, anneciğim, bu kadar çabuk kanmak zorunda mısın?

“Teşekkürler.”

&&&

Bir saat kadar televizyonun önünde annemin birkaç anlamsız dizisini seyrettim. Ama bunların öldürücü saçmalığı bile kafamdaki bulanıklıktan beni uzaklaştıramıyordu. Sonunda odama çıkmak için sevgili anne ve babamı öptüm ve iyi geceler diledim.

Odama çıkıp kendimi yatağıma bıraktım. Bir elim başımın ardında duruyor, diğeri yastığımın ucundaki kılıfıyla oynuyordu. O gün hiç canım ders çalışmak istemiyordu. Lanet olsun, hatta Darcy'mi bile izlemek istemiyordu.

O kadar moralim bozuktu!

Kerem'in ela gözlerinin başka bir kıza aşkla baktığını düşünüyordum. Acaba nasıl biriydi? Sarışın mıydı? Gözleri ne renkti? Ona iyi davranıyor muydu? Onunla dost olup, onun sıkıntılarını paylaşıyor muydu? Peki güzel miydi?

Ya da.. Kerem onu.. seviyor muydu?

Tüm bu sorular beni iyice boğmuştu, o yüzden ellerimi yanağımın altına alarak sol yanıma yattım. Belki de çok güzeldi, belki de Kerem onu seviyordu. Sesi çok mutlu ve huzurlu geliyordu. Bu durumda sevinmeli ve ona destek olmam gerekiyordu. Ama içimde kabarıp duran duyguya engel olamıyordum. Kurduğum güzel hayallerin yerle bir olduğunu düşünüyordum. Kerem'in başkasına olan sevgisinin, benim önüme geçeceğini düşünerek telaşlanıyordum.

Kıskanıyordum. Onu çok kıskanıyordum ve beni çok az arayıp onunla ilgilenmesi kalbimi kırıyordu. Ama ne diyebilirdim ki? Endişelerimi dile getirerek çocukluğumun en güzel halini kendimden uzaklaştıramazdım..

Kerem beni seviyordu.

Aksini inkar etmek bana büyük bir acı verirdi. Hem hissettiğim şey için, kendime yalan söyleyip öylece yoluma devam edemezdim. O benim için sadece çocukluğumdaki güzel bir anı değildi, o benim için çok şey demekti.. Güvendiğim ilk gerçek erkekti. Kalbimi kırıp, bana sert davransa da, çoğu zaman ters davranarak beni hırpalasa da, güvendiğim tek erkekti..

Yapabileceğim tek şey, Kerem'in dostluğunu elimde tutmaktı. Gereksiz kıskançlıklarla onu tedirgin edip, kendimden uzaklaştıramazdım.

O yüzden yavaşça yatağımdan kalktım ve masama geçtim. Birkaç gün öncesine kadar ne yazacağımı bilemezken, bugün aklım sanki biraz daha aydınlanmıştı.

Karanlığa sürüklenen bir aydınlık..

Hayır, bunu düşünmeyecektim. Düşünmeyecektim, çünkü Kerem'i hayatımda tutmaya ihtiyacım vardı. Onu göremesem de, varlığının olması, uzaklardan bir yerden beni düşündüğünü bilmek bile çoğu zaman yetiyordu.

Bir kağıt çıkardım ve bugün elime siyah bir kalem aldım. Yazdıklarımın çok tatlı şeyler olduğuna inanmıyordum ve ona da bunu inandırmak istemedim.

'Kerem..'

Evet bu iyiydi.

'Uzun süredir sana bir mektup yazmadığımı hatırladım. Böyle şeyleri sevdiğimi bilirsin. Hem telefondan daha samimi.. Her neyse. Nasılsın? Neler yapıyorsun? Ben iyiyim, soracağını bildiğimden şimdiden teşekkür ederim. Her şey güzel gidiyor.'

Her şey gerçekten güzel mi gidiyordu? Bazen insanlara ne kadar rahat yalan söyleyebildiğimizi düşündüm. Doğruları yakınımızdaki insana daha rahat açıklayabilirdik, ama bunun için bile sıkıntı yaşatıyorduk kendimize.

Ona yalan söylemek zorunda olmamalıydım.

Bir anda mektubu yırtıp, yenisini yazmaya başladım.

'Sevgili Kerem, Nasılsın? Beni sorarsan hiç iyi değilim. Senin uzakta olmanın verdiği sıkıntıyı hala yaşıyorum. Biliyorum sana ilginç geliyor, ama galiba alışamıyorum. Yanımda olmanı çaresizce isterken hayata devam etmeye çalışıyorum. Eski günlerdeki gibi, ayrılmaz ikili olmak istiyorum. Yine saçlarımı çekip, örgülerimi bozmanı istiyorum.

İyi değilim Kerem, çünkü sevgilini kıskandığımı fark ettim. Onu benden daha çok seveceğini düşünmeye başladım ve bu dudaklarınla inkar edilmedikçe kalbim acıyacak biliyorum. On yıldır ayrıyız ve seni beş yıl önce gördüğümü biliyorum. Ama sana en yakın olan benim, değil mi? Bunu yalanlayamazsın. Kim o kız? Lanet olası o kız kim ve benim yerime geçmeye çalışıyor?! Ya sen! Sen nasıl onunla daha çok zaman geçirip, beni ihmal edersin?! Suçlu olduğunu kabul et ve o lanet lordlar gibi kibarca haklılığımı ilan et!'

Kalemimi sertçe masaya bıraktım ve ellerimi başıma dayadım. Böyle olmazdı. Her şey güzeldi, her şey rayında ilerliyordu. Bir şeyleri bozup, karıştırmanın bir anlamı yoktu. Yaşadığım hayata artık alışmam gerekiyordu. Ayak uydurmam gereken bir düzen vardı ve hayal dünyasında yaşamaktan vazgeçmeliydim.

Önümdeki kağıdı aldım ve ellerim arasında parça pinçik edip ufacık parçalar haline getirdim. Hem belki yasak düşüncelerim de böylece yok olur giderdi.

Derin bir nefes aldım ve bir kağıt daha çıkardım. Bu sefer mor bir kalem aldım. Ne kelebekleri mideme dolduracak kadar canlı ne de karalar bağlayacak kadar acı olmalıydı yazılanlar. Doğrusu buydu.

'Sevgili Kerem,' diye başladım sözlerime. İlk yazdıklarımı tekrarladım ve iki şey ekledim.

'Sana Gökhan'dan bahsetmek isterim. Çok iyi ve tatlı bir çocuk. Bir yıldır da birlikteyiz. Peki bugün telefonda sana sevgilim diye seslenen kız kimdi? Söylemek isterim, çok şanslı. Bu arada, seni özlüyorum. Victoria Hala ve Robert'a sevgilerimle..'

&&&

Doğum günümün sabahı uyandığımda, mektubu yollayalı birkaç gün olmuştu. Ama artık hiçbir şeyi düşünmemeye çalışıyordum. Güzel olanı kabullenmiştim ve bu yolda ilerleme kararı almıştım.

Kollarımı iki yana sıkıca gerdim ve başımı yukarı kaldırarak gözlerimi kapadım. Bugün benim için bir parti vardı!

Heyecanla açılan gözlerimle hemen yataktan fırladım. Öncelikle hemen bir duşa girip, tüm kirlerim çıkana, beyaz tenim daha da açılana kadar yıkanmam gerekiyordu. Daha sonra annemin söylediği şu kuaföre gidecektik Burçin'le.

Annem benim için küçük bir kutlama yapacağını söylemişti; ama neyse ki babam ilginç bir şekilde benim adıma verilen partiye gitmeme izin vermişti. Belki de büyüdüğümü görüyordu. Belki de beni sınıyordu. Anlayamıyorum; ama o an anlayışı için çok sevinmiştim. Her şey daha da iyi olacak, Kerem'le dolu düşüncelerden kaçacağımı düşünmüştüm.

Ama iyi şeyleri çok erken düşündüğümü gecenin ilerleyen saatlerinde anlayacaktım.

Sonunda tüm hazırlıklarım bittiğinde, annemin benim için yaptığı pastayı üflemek için aşağıya indim.

Burçin'in bana hediye ettiği, kolsuz, dizlerimin hemen üzerinde biten kırmızı elbisemi giymiştim. Ayaklarımda krem rengi topuklularım ve elime de küçük simli bir çanta almıştım. Ama beni en çok saçlarımla uğraştırmak yormuştu.

Düz, sırtıma kadar inen ince saçlarıma bakıldığında büyük bir özen vermenin anlamsız olduğu bir gerçekti. Ama elimi her atışımda aklım Kerem'li düşüncelerle doluyordu. Örülmüş saçlarımdan öylesine nefret ederdi ki.. Yıllarca benimle bu konuda kavga etmişti. Kalbimi kırmış, ağlatmış, yeri gelmiş beni hırpalamıştı. Neden bu denli takmıştı bilmiyorum; ama şimdi düşündüğümde hoşuma gittiğini inkar edemezdim.

Benimle ilgilenip, beni sahipleniyordu..

Kalbimi feth edişinin en büyük nedeni bu değil miydi sanki? Evimize geleceğinin haberi kulağıma çalındığında, pencerenin kenarına tünediğim o küçük kızı nasıl unutabilirdim?

Gözlerimi dünyaya açtığım o ilk anlarda, hayatımdaydı. Birkaç gün sonrasında elime dokunup, birkaç sene sonraysa beni sevdiğini, adımı söyleyip, beni koruyacağına söz vermişti. Yani annem anlatmıştı. O küçücük bedeniyle, küçücük dudaklarıyla, dili bile dönmezken benim adımı dile getiriyordu. Bunları nasıl unutabilirdim?

Herkes unutabilirdi, Kerem bile.. Kendine yepyeni bir hayat kurup, benimkinden rahatlıkla çıkabilirdi. Ama ben yapamıyordum. Sadece uzaklaştırmaya çalışıyordum.

O yüzden saçlarımı, ördürtüp topuz yaptırdım. Ondan almam gereken bir hırsım vardı ve nedense bir nebze de olsa beni rahatlatmıştı.

Aşağıya indiğimde, annemin güzel gözlerinde yaşlar parıldıyordu. Biricik babamın ise gururunu okuyabiliyordum. Hayır, her şey güzeldi. En azından ailem vardı ve benimle duruyorlardı.

Yağmur Teyze ve Kenan Eniştemi görmek ise beni çok mutlu etmişti. Koşup tatlı teyzeme sarıldım

Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin