Üç gün boyunca hareket anlamına gelen yaptığım tek şey vardı, okula git ve hemen eve gel.. Kerem'in bana yolladığı mesajlara kısa cevaplar verdim ve ısrarla benim birine aşık olup olmadığımı soruyordu. Bu konuda Robert'ı sıkıştırdım, ama bana tam da kendine göre bir cevap verdi.
“Şimdi gidip Kerem'e söylersem, ilerdeki eğlenceyi kaçırırım. Söylesene bana, gözlerime bak konuşurken, ben eğlenceyi kaçıracak insan mıyım?”
Burçin, onun konuşmalarımızdan birine şahit olduğunu dile getirdi. O yüzden nereden, ne şekilde öğrendiğini umursamadım ve önüme bakmaya çalıştım.
Kerem'i görememek ve ondan uzak durmak beni çok üzüyor, hayata karşı sevincimi alıp götürüyordu. Burçin benim çöken hayallerimi yerine getirmek için sonunda pes etti ve ertesi gün yola çıkacağımız için eşyalarını toparlayıp bize geldi.
Yatağımın üzerinde rahatça uzanmıştı. Her ne kadar arkadaşım olsa da kalbimdeki acıları hissedemiyordu..
“Hayır anlayamadığım Kerem daha ne istiyor?”
Küçük valizime yerleştirmek üzere elimde tuttuğum siyah, üzeri puantiyeli elbisemin üzerinden ona baktım.
“Ne anlamda?”
“Daha ne yapabilirsin ki? Her şey ortada işte.. Nurşen'den sonra bozuldu tüm moralin. Ondan uzaklaştın.. Hayır, neden kavga ettiniz? Gitmesin diye.. Daha ne istiyor ki?”
“Bilmiyorum..” diyerek içimi çektim ve elbiseyi çantaya koyacakken Burçin elimden hızla çekti ve kenara fırlatmadan önce bana terslendi.
“Bunun modası geçeli iki bin yıl olacak. Kerem'in olduğu yerde bunu giydirmem sana!”
Gözlerimi devirip, dolabıma doğru yürüdüm ve iç geçirdim.
“Sanki beni fark ediyor da..”
“Tuhaf olan da bu aslında.” deyince ona döndüm ve sözlerini sürdürmesini bekledim. “Bakışlarından ve hareketlerinden öyle belli ki bu...” deyip susunca heyecanla sordum.
“Nasıl yani?”
Kahverengi gözleri bana çevrildi ama başka yerlere daldığını görebiliyordum.
“Neredeyse senden başka kimseyi görmüyor Yekta..” Sertçe yatağıma oturup, ellerini bacağına vurdu ve hararetle konuştu. “Bir insan neden bu kadar çok dokunmak ister birine? Neden haykırır özlediğini? Üstelik saçlarının kokusu ne demek ya?”
“Biz her zaman böyleydik, o yüzden bana garip gelmiyor.” diyerek dolabımdan yeşil elbisemi çıkardım ve ona gösterdim. Bana gözlerini devirince, sinirle geri dolabıma tıkıştırdım.
“Tamam işte, bunlar normal değil demeye çalışıyorum.. Sen aşkını itiraf ettin, ama Kerem bu konuda inat ediyor.” deyince hızla döndüm ve elime aldığım siyah pantolonumu yere düşürdüm.
“O ne demek?”
“İşte ben de onu anlayamıyorum, bunlar ne demek? Hani seni sevgiyle karşılayan bir insan vardı karşımda ama artık bir garip Yekta.. Sana bakışları falan ne bileyim..”
“O da beni seviyor olabilir mi?”
Burçin'in bana odaklanışı, düşünmesi ve sessiz kalması Dünya saatinde iki saniyeye tekabül ederdi belki; ama benim çaresiz yüreğime gerçekten asırlar gibi gelmişti..
Kerem'den böyle bir şey duymamış bile olsam, bu ihtimali bir başkasından duymak bile insanı inanılmaz mutlu ediyordu. Umutlanıyor, midemde kıpırtılara yer açıyor ve küçük bir çocuğun yeni bir oyuncağa sahip olması gibi seviniyordum.
“İşte keşke öyle diyebilsem, ama düşüncelerimi senden saklamayacağım Yekta. Bu soruna hayır diyemeyecek kadar bir ışık gördüm Kerem'in gözlerinde..” deyip ayaklandı ve siyah pantolonumu adeta dolabıma fırlattı ve bir süre kıyafetlerimi karıştırıp, straplez, önü parlak piramit taş kaplı bluzumu çıkarıp bana gösterdi.
“Bu çok güzel.. Her zaman Şirince yakınlarında takılmayacağız herhalde değil mi?” diyerek bana göz kırptı ama benim aklım başka yerdeydi..
“Burçin..” deyip bir nefes aldım. “Kerem beni seviyor mu sence?”
Arkadaşım elindeki bluzu kucağıma sertçe itti ve altına da dar paça bir kot pantolon bulup, onu da verdi.
“Beni öldürme niyetin varsa, lütfen elimdeki bu kıyafetlerle olmasın. Son kez yeşil elbiseme dokunmak istiyorum!”
Gözlerini devirip bana baktı.
“Anlayamıyorum dedim ya işte.. Seni özlüyor, sana dokunmak istiyor, neredeyse saat başı sana mesaj atıyor, ki yanında sevgilisi var onunla ilgilenmesi gerek, ayrıca gideceğim diye de tutturuyor. Anlayacağın işin içinden çıkmak o kadar da kolay değil hani..”
Dudaklarımı hayalkırıklığıyla büzdüm. Evet, haklıydı.. Biraz düşününce zaten Kerem'le aramızda fark olduğunu anlayabiliyordum. Onun sevgisi, benim sevgim..
Benimki, dokunmak ve sevmeyi elbette istiyordu; ama daha da fazlası yanı başımda dursun, bedenini bedenimden, varlığını, tenimden ayırmasın istiyordum.
Kerem beni küçük bir kız gibi sarıp sarmalıyor, saçlarımı seviyor, beni koruyordu. Ama yanımda kalmak istemiyordu...
Sevgilerimiz arasında fark vardı yani. Kerem'inkin de her şey normaldi galiba, ama bana yaşamakta sıkıntı yaratmaya başlamıştı. Gitmesi, ona rahatlıkla dokunması bile sorunken, ben onu görmeyerek en büyük cezayı çekiyordum..
Gözlerim onun, güzel suratından, neşeli varlığından, yumuşak sevgisinden mahrum kalıyordu... Ne yaparsam yapayım işin içinden sıyrılamıyordum. Nereye baksam, ne tarafa dönsem, Kerem'in yokluğunun vereceği hisle çarpılıyordum..
Ben onu severim, o beni sevmese de olur! Diyecek gücü kendimde bulamıyordum; çünkü karşılıksız aşkım, beni tüketmek için pusuda durmuş bekliyordu. Bedenimi alsa belki yine iyiydi, ama Kerem'in fark etmeden bana sunduğu o aşk, ruhumu da ele geçirmiş işkenceler ediyordu...
Başım önüme düştüm ve gözlerime üşüşen yaşlarla valizime bakakaldım.
“Galiba ne düşündüğünü asla anlayamayacağız...”
Burçin bana yaklaştı ve sarıldı. Yavaşça kıkırdamasını işittim ve bana kendinden emin bir şekilde sırıttı.
“Burada Burçin var, bunu sonuca bağlamadan o çocuğu rahat bırakır mı?”
Ona güvenmek istercesine kollarımı ona sardım ve söylediği son cümleyle kendimi tutamayıp güldüm.
“Eh bir de, peşimizi asla bırakmayacak olan, Kerem de dahil herkesi delirtmeyi başaran Robert var...”
&&&
Sabah taksiyle çıktığımız evden yarım saate kalmadan Alsancak'ın göbeğinde bir otelin önünde indik. Ben şaşkın ve deli gibi öfkeliydim.
Kerem'e burnundan ateşler çıkararak bakıyordum ve beni fark edince güldü. Bana güldü!
“Buraya neden geldik şimdi?”
“Neden olacak tatlım ya? Yanımızda iki İngiliz varken, Şirince'deki temiz doğanın içinde üç gün mü geçirecektik sandın?” Bana yaklaştı ve ellerini arkakasında birleştirip gülümsedi.
Bu gülümsemesi beni yumuşatmaya yeterdi, ama yaptığı çok ayıptı. Resmen beni kandırmıştı!
“Ne demek o şimdi?”
“Bu insanlar gecelere akmak, kopmak isterler.”
“Şirince'ye gidecektik!” diye hala diretiyordum.
“Oraya da gideceğiz tabii, ama son güne bir tur ayarladım, onunla gideceğiz.”
“Ne son günü?!”
“Buradan çıkış yaptığımız sabah işte, üç gün sonra..” diyerek bana sırıttı.
Ava giderken, avlanıyor muydum ne?
“Burada üç gün mü geçireceğim?!” Gerçekten öfkelenmiştim. Ona beslediğim aşkı falan görmeden üzerine atlayıp, onu boğacaktım. “Evimiz sadece yarım saat uzaklıkta, ulaşımda hiçbir sorunumuz yok ve sen bu otelde kalacağız diyorsun yani, öyle mi?!”
Derin derin nefesler alırken, dönüp Burçin'e baktım, o da benim gibi şaşkındı.
“Evden dışarı çıkamıyoruz Yekta! Annemler bizi kolay kolay dışarı bırakmıyor biliyorsun. İzmir'in tadını çıkarmak istedik ve aklıma Şirince'yi uydurmak geldi. Sonuçta bir yerde kalınabilecek kadar da uzak..”
Burçin bana doğru yaklaştı ve gülümseyerek kolumu sıktı. Sakin olmamı istiyordu, ama bilmiyorum kandırılmış olmak sinirimi bozuyordu..
Şirince yakınlarında çok güzel bir yer ayarlamıştım halbuki.. Tarihi bir konağın içinde kalacak, çiçekle böcekle içiçe olacak, Kerem'i tabiri caizse, o sakinlikte tavlamaya çalışacaktım..
Şaka gibi!
“Rezervasyon yaptırmıştım!” diyerek homurdandım.
Kerem bana doğru yaklaştı ve kelbimi yakan bir sırıtış verdi.
“Arayıp iptal ettirdim ve burada çok güzel iki oda tuttum..”
İki oda mı? Iyy, Nurşen'de aynı odada mı kalacaktık? Ya da yoksa...
“İki oda mı? Biz üçümüz aynı odaya sığacak mıyız?”
“Robert'ın, Burçin'le seni rahatsız edeceğini sanmam!” dediği an tepeme meteor düşmüş gibi sarsıldım ve resmen haykırdım.
“Robert'la mı kalacağız?!”
“Yani Nurşen'i yalnız bırakamam tatlım...”
“Bana asla tatlım deme!!!”
Hızla ardımı döndüm ve orayı terk ettim. Onunla tatil yapmayacaktım! Aynı odada kalacaklardı ve ben tüm gece ne yaptıklarını düşünerek kıskançlıktan kahrolacaktım?! Sanki eve gitsem bu değişecekti, ama en azından uzakta duracaktım! Üstelik, kıskanıp durduğu Robert'la beni aynı odada yatıracaktı!
Gidip intihar etme kararı aldım! Kendimi öyle öfkeli, öyle yalnız ve öyle değersiz hissediyordum...
Kolum hafifçe tutulunca, sertçe ittim ve bağırdım.
“Beni rahat bırak Burçin!”
Ve yaşlarım gözlerime doluştu. Neredeyse akmak üzereyken, iki kolum da sertçe yakalandı ve Kerem'in sesini duydum.
“Şaka yaptım.. Tatlım şaka yaptım!” deyince sertçe bir iki kez yutkundum ve kendimi toparlamadan ardımı dönmedim.
Beni hala bırakmıyordu, hatta bedenini sırtımda hissedebiliyordum. Allah'ım öyle çok özlemiştim ki onu, sıcaklığı sıcaklığıma karışsın diye resmen deliriyordum!
Kendimi tutamadım ve ruhumu yayılan bir rahatlıkla başımı hafifçe onun göğsüne yasladım. Birkaç saniye konuşmadı. Onun da bu yakınlıktan hoşlandığını anladım. Bir eli saçlarıma değdi ve yavaşça okşadı.
Ah, beni gerçekten de özlemişti!
Beni bir santim bile kendinden ayırmadan bana sevgi sözleri fısıldar gibi konuşmaya başladı.
“Bana kızma lütfen.. İzmir'in tadını çıkarmak istedik ve rahat değildik.. Senin de gelmeni çok istiyordum. O yüzden kendini ailene karşı suçlu hissetme diye böyle bir yalan söyledim.” Başını yavaşça eğince, burnu saçlarıma değdi..
Sokak ortasında kimseden çekinmeden sevişen bir çift gibiydik.. B küçücük hareket, öyle arsız, öyle ateşli bir his uyandırmıştı bende.. Konuşurken, kelimeler çıkmakta zorlandı, çünkü boğazım kurumuştu bu yakınlıktan..
“Robert'la aynı odada kalacak mıyız?”
Nurşen'le aynı odada kalmayacaksın yani? Sorusunun dolaylı bir haliydi bu.. Kendi için endişeli saf bir kızın masum bir sorusu.. Şüphe uyandırmayan ve zararsız...
Tekrar kıkırdadı.
İçimde patlayıp duran aşk fişekleri, ruhumu esir alan Kerem kokusu ve bedenimin onun tarafından dokunulmak istemesi varken, bana böyle gülmemeliydi..
Ya da gülecekse, bana karşı cömert olmalıydı.
Öyle ki bana dokunmalıydı önce.. Keşfedilmemiş bedenimi hissetmeli, aşkı arzulayan dudaklarımı öpmeli ve...
Benim gibi büyük bir sevdayla beni sevmeliydi.
İşte ondan sonra eğilip, ılık nefesi, tatlı erkeksi sesiyle kulağımda kıkırdayabilirdi.
“Hayır tabii ki! Seni Robert'la başbaşa bırakır mıyım sence? Kana susamış bir katil gibi, kızlara hasta o..” deyince kendimi tutamadım ve gülümseyerek başımı çevirdim ve gözlerimiz birleşti.
Bir süre keyifle yüzümü inceledikten sonra, “Aslında sana yalan söylememin başka bir sebebi daha var," duraksadı ve "Bana böyle bağırman için sana yalan söyledim..” dedi.
Kaşlarım hafifçe havalandı ve meraklandım.
“Öyle mi?”
“Elbette! Bana kızarsan, beni fark edeceğini düşündüm.”
İkiletmeden cevapladım.
“Seni fark ediyorum...”
Sıcacık gülümsedi.
“Galiba biliyorum... Ama bilmek yetmiyor, görmek ve hissetmek gerekiyor...”
“Aşkım, girmiyor muyuz?”
Kulaklarıma, bir yarışma programında soruya yanlış cevap verilince çalınan şu müziklerden biri ulaştı.
Kendimi hızla Kerem'den çektim ve gerçeklere döndüm. Az önce yaşadığım şey bir rüya gibiydi, inanılması güç bir durumdu ama gerçekten Kerem'le kendimi bir an başka bir boyutta hissettim.
Artık bana dokunuşları bile tehlike arz ediyordu. Ettiğimiz tüm kavgaları ve üzüntülerimi unutturuyordu.. Beni gerçek olamayacak kadar güzel rüyalara itiyordu...
“Evet, gireceğiz. Yekta da kabul etti zaten.” deyip bana tekrar gülümsedi.
Nurşen'e döndüm ve yüzündeki sinir ifadeyi gördüm. Ah, bizi kıskanmış olmalıydı. Beter ol, inşaallah! Diye dua ettim ve hızlı adımlarla Robert'a ulaşıp koluna girdim.
“Üç gün birlikteyiz yani, öyle mi yakışıklı?”
“Siz ne isterseniz kraliçem!” deyip bana sırıttı.
Kerem'e son kez baktığımda, kaşlarının çatıldığını gördüm. Az önceki tatlılığından eser yoktu. Ne hissettiğini öğrenmem gerekiyordu artık. Onu zorlamam gerekiyordu. Burçin'e göre beni seviyor olma ihtimali vardı.. Hatta Robert'ta bu oyuna giriştiğine göre, aklında bir şeyler olmalıydı..
Pes etmeyecektim ve bu üç günü çılgınlar gibi eğlenerek geçirmek istiyorlarsa, bende tıpkı öyle yapacaktım.
Kerem'i çıldırtarak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...