Allah'ım nasıl bir şeydi bu? Yıllar sonrasında bile nasıl tanıdık gelirdi bu kollar, bu sıcaklık, bu koku, bu beden? Nasıl yabancılamazdı ellerim? Gözlerimi kapattığımda, nasıl sadece Kerem'in varlığını hissedebiliyordum? Geçen zaman beni ondan uzaklaştırmamış, sevgime sevgi eklemişti. Kerem, benim çocukluğumu alıp giderken, benden de bir parça koparmıştı demek, o yüzden tam geliyordu bir şeyler.
&&&
Kerem, Burçin'e mesaj atıp geldiğini bildirdi. Kapının önünde, ellerini montuna sokmuş heyecanla bekliyordu. Acaba Yekta onu nasıl karşılayacaktı? Acaba yıllar sonrasında nasıl konuşacaklar, birbirlerine olan dostluk ya da akadaşlık her neyse nasıl bir yol izleyecekti.
İngiltere'den uçak bulup, hazırlanmak iki gününü almıştı ve dün sabaha karşı ailesine baskın yapmıştı. Öncelikle havaya uçmuşlar, resmen çığlıklar atarak boynuna sarılmışlardı. Ama sonrasında annesi gözyaşlarını tutamayıp gelmesinin riskli olduğunu söylemişti.
Dün akşam gelmeyi çok istese de ailesi bırakmamıştı işte. Tüm gece uzun uzun konuşmuşlardı. Bundan sonra ne yapması gerektiğini, ama İzmir'de kalamazdı. Kerem ise bunu düşünmüyordu. Yıllar öncesinden olan şeyi kim neden hatırlasındı ki? Hele de bu kadar büyüyüp değişmişken, kim onu tanıyabilirdi?
İngiltere'den ayrılmaya karar verdiğinde, Robert'la birkaç saat kavgaya tutuşmuşlardı. Çünkü sevgili üvey kuzeni ısrarla onunla gelmek istemişti. Kerem bile orada ne yaşayacağını bilemezken Robert'ı da sürüklemek istememişti, ama çılgın kuzeni dediğini yapmıştı işte.
Yekta'yı görmek için adeta yalvarmıştı ama bunu kabul edemezdi. Onu tek başına görmeliydi. Yekta'sını tek başına yakalaması gerekiyordu.
Kapı yavaşça açılınca nefesini tuttu. Kahverengi gözlü, siyah saçlı bir kız kapıyı açmıştı. Parmağını dudağına yaslayıp ardına bakınca, onun Burçin olduğunu anladı.
Heyecanla gülümsedi ve içeri girdi. Genç kızın işaretiyle yavaşça merdivenleri tırmanmaya başladı.
Hatırlıyordu.
Yekta'nın odasını hatırlıyordu elbette. Koşuşturmalarını, Yekta'nın çığlık çığlığa bağırıp onu herkese şikayet etmesini, yatağının altına saklanmasını hatırlıyordu. O odada oynadıkları oyunları da hatırlıyordu. Yekta hep evcilik oynamak isterdi ve hep evcilik oynarlardı. Yaşları ilerledikçe, Yekta'nın Lordlara olan aşkı artmıştı. Bununla ilgili de birkaç küçük oyun oynamışlardı. Bazı zamanlar onu uşağı yapmaya çalıştığında Kerem itiraz ettiğinde, nasıl birbirlerine girdiklerini asla unutamayacaktı herhalde.
Odanın önüne geldiğinde durdu ve her şeyi unuttu. Kızı göremiyordu, ama içeride olduğunu biliyordu. Bir kitabın sayfalarını karıştırdığını duyabiliyordu.
Nefes almakta zorlandı. Kalbinin atışı öyle hızlanmıştı ki.. Derin bir nefes çekip sakinlemeye çalıştı ve bir iki adım atıp odaya baktı.
Saçları omuzlarına dökülen Yekta'nın bir bacağı altında kıvrılmış yatağında oturuyordu. Güzel gözleri oynayıp duruyor, stresle içini çekip duruyordu. Onu izlemek istedi. Bu hissine engel olamadı. Nasılsa birazdan aralarındaki sevgi, çekim gücünü onlara sunacaktı.
Kapının pervazına yaslandı ve kollarını göğsünün altında birleştirdi. Yeşil elbise ona çok yakışmıştı. Güzel ve masum yüzünü vurguluyor, gözlerini öne çıkarıyordu.
Ah, bir insanın başı dönmeden bu manzarayı izlemesi imkansız gibiydi.
Saç örgüleri..
Aklına düşen şeylerle kıkırdamasını bastırdı. Artık güzel saçlarını bırakıyor olmalıydı elbette. Beş yıl öncekinden daha farklı bir Yekta vardı ve gerçekten resimlerinden çok daha güzeldi.
Kendini tutamayıp ona saç örgülerini sordu.
Kızın gözlerindeki şaşkınlığı görmek içindeki mutluluğu kabarttı ve gururlandırdı. Onu görünce sevineceğini biliyordu, ama böyle büyük bir sevgiyle bakmasını düşünememişti.
Tıpkı kendisi gibiydi ona karşı duruşu.
Yekta kollarına koştuğunda onu sıkıca sarmaladı. Kokusu.. Kokusu aynıydı.
Tıpkı çocukluğundaki gibiydi. Papatya ve bahar kokuyordu. Biraz da güzellik, ama daha çok saflık..
Kızı kolları arasına daha da sıkıştırdı, ama fark etmeden gözlerini yummuştu.
Ah Yekta'sını öyle çok özlemişti ki..
Kırılan geçmişi ve kırılacak olan geleceğini bir anlık kafasından sildi. Bu yaşadığı duygu, içini titretti. Bir şeyler tamamlanmak üzereydi.
Şimdiden kalbinde hissediyordu.
&&&
Gözyaşlarımı tutamadım. Ağlamamak için direndim ama yapamadım. Kerem kollarım arasında duruyordu ve ben onun sıcaklığını kanlı canlı hissedebiliyordum.
Hayal değildi, rüya değildi; bu tamamen gerçekti.
Ve hepsinden çok daha güzeldi.
Ellerim onun sert ama sıcak sırtından yavaşça kaydı ve beline yaslandı. Saçlarımı öpüyordu. Her zaman kızdığı saçlarımı sevgiyle öpüyordu, hissediyordum. Nefes alış verişi hızlanmıştı.
Sıcaklık tüm bedenimi sardı. Mutluluk gözyaşlarım beni hala rahat bırakmıyordu.
Kerem geri çekildi ve elleriyle yüzümü yakaladı. Bal rengi gözlerini gerçekten görebiliyordum. Gerçekten sevgi ve gülümseyişle bana bakıyordu. Beni gerçekten görüyor, ona olan sevgime şahit oluyordu.
Ah Kerem, yanı başımda durmuş, onsuzluğuma çare oluyordu..
“Merhaba, tatlım.” dedi sıcacık sesiyle. Nefesi yüzümü yalayıp geçti. Eğer elleriyle başımı tutmuyor olsa, heyecandan yere yığılmıştım.
“Merhaba.” dedim sesimin çıktığına emin olarak ve tekrar boynuna sarıldım.
Yıllardır ciddi anlamda hasret çektiğim ve her an, her adımda benimle olan çocukluğum bana gelmişti. Yaşadığım sevinci ve hissettiğim özlemi ona tekrar tekrar göstermeden rahat edemeyecektim galiba.
O tatlı sesiyle kulağıma doğru kıkırdadı. Kollarını tekrar belime sardı ve beni kendine doğru çekti. Kalbim boğazımda atarken, yakınlığımızın tehlikesini fark edemiyordum.
Kerem'in hemen arkasında Burçin belirdi. Yüzünde tuhaf bir gülümseme ve zafer duruşu vardı. Geri çekilip, gülerek ona baktım. Kerem kollarıyla beni esir almaktan vazgeçti, sadece ellerini belime dayadı. Benden ayrılmak istemediğini görmek, kalbimi tatlı bir meltemle okşadı.
“Sen yaptın değil mi?”
Burçin güldü ve omuzlarını silkti. Sonra hemen ardından, “Bana kız, bağır, çağır umurumda değil artık. Şu surat ifadenden sonra neyine alınabilirim ki?”
Gözyaşlarım tekrar gözlerimi yakmaya başladı, Kerem'i bırakıp Burçin'e sarıldım.
“Hayır, kızmayacağım. Bu yaptığın şey kelimelerle anlatılamaz. Çok teşekkür ederim.”
Neredeyse orada içimi dökecektim arkadaşıma. Tamam Kerem yanımdaydı, ama yaşadığım acıyı ve çektiğim çileyi ona gösteremezdim. Aramızdaki bu hissi gereksiz duruşlarla öldüremezdim.
Dönüp ona baktım. Saçları ne çok uzun ne de çok kısaydı ve havai bir şekilde başının yanına doğru atılmıştı. Tatlı yüzünü ve kalın dudaklarını yenice çıkan sakalları sarmıştı. Ellerini kotunun cebine koymuş, gülümseyerek bana bakıyordu. Her şey tamamdı da, o bal rengi gözleri beni öldürmeye yeter gibi görünüyordu.
Gülümseyişini sıcacık karşıladım.
Yarım saat kadar sonra, yanyana oturmuş Burçin'in yaptığı kahveden içiyorduk. Kerem gözlerini bir an bile olsa benden ayırmıyordu. Hep gülümsüyor, yüzümü seviyor, saç örgülerimden kurtulduğum için bana geçmiş olsun dileklerini iletiyordu.
Şapşal şey!
Bir süre hiç konuşmadan birbirimize bakakaldık. Biliyordum. Görüyordum, onun içinden geçenleri kendi ruhumda hissedebiliyordum. Geçmişimizi, çocukluğumuzu, acı ve sevgiyle yoğrulmuş günleri ve bizi düşünüyordu. Ben de ona ortak olmaya çalışıyor, özlemimi dindirme isteğiyle sarsılıyordum. Ona dokunmak istiyordum. Özellikle o yakışıklı yüzüne.. Ama çekiniyordum. Bilmiyorum. Ya da sanırım biliyorum. Beni kendine doğru çeken şeyin artık masum olmadığını hissedebiliyordum.
Kerem'in beni şimdiden heyecanlandırıyor olması, kafamı allak bullak etmeye başlamıştı.
Burçin'den gelen tuhaf bir sesten sonra o tarafa döndük. Kahkahasını bastırarak bize bakıyordu. Kaşları şöyle bir havalanırken, dudakları içe doğru kıvrıldı. Ah, kesin bir şeyler yumurtlamak istiyordu ama kendini tutuyordu.
“Ee, nasılsın Kerem? İngiltere nasıl?”
Kerem kahvesinden bir yudum aldı ve yüzüne tatmin olmuş bir ifade yerleşti.
“İngiltere güzel elbette. Ama inan bana hiçbir yerde bu kadar güzel Türk kahvesi içemezsin.”
Burçin kıkırdadı, ama gözlerinden gururlandığını görebiliyordum.
“Teşekkürler, afiyet olsun.” Sonra bana baktı ve duraksayıp Kerem'e döndü. “Victoria Halan nasıl?”
“Çok iyi. Her zamanki gibi canımıza okuyor.”
“Victoria Hala hep biraz huysuz olmuştu zaten.” diyerek cevap verdim.
“Biraz mı?” Kerem başını sağa sola salladı. “İçinden bir türlü atamadığı bir öfke ve huysuzluk var o kadında.”
“Bence genetiktir o. Ne de olsa İngiltere'nin asillerinden.”
Burçin gözlerini devirdi ve bana konuştu.
“Öyle bir şey kalmadı artık Yekta. Herkes eşit artık. Hatta o kadar eşit ki, bu sıradanlıkla gidip bir prensle bile evlenebiliriz.”
“Sıradanlıkla mı? Kendi adına konuş.”
“Kabullenip kabullenmemek sana kalmış, ama ben doğru kelimeleri dile getiriyorum.”
“Evet, ama yanlış insana yöneltiyorsun. O yüzden doğruluğun benim için geçerli değil.”
Kerem'in uzun uzun bana baktığını o an fark ettim. Gevrek gevrek gülüyor, bal renginin güzelliği sıcacık içime akıyordu.
“Victoria Hala'ya o kadar çok benziyorsun ki..”
“Ne de olsa akrabam..”
“Ama sen onun kadar huysuz değilsin bence Yekta.”
Bir süre Kerem'in söylediklerini düşündüm. Aslında doğru söylüyordu, çünkü Victoria Hala'yı gördüğümde sekiz yaşındaydım. Bana çığlık atarak bağırmamamı, omuzlarım eğik yürümemem ve erkeklere karşı mesafeli olmam gerektiğini söylemişti. Üstüne üstlük, eğer okumakta gözüm yoksa, on yıl sonra evlenmem gerektiğini..
Allah'ım, bu kadın gerçekten de bazen geri kafalı olabiliyordu. Kesinlikle, bana hiç benzemiyordu. Aklıma gelen şeyle heyecanla dönüp ona baktım.
“Yağmur Teyze'm seni görünce çıldırmış olmalı.”
Kerem'in yüzüne anlayışlı bir ifade gelip oturdu ve başını aşağıya yukarıya sallarken gülümsedi.
“Gerçekten de çıldırdı. Önce sevinçten, sonra neden habersiz geldiğimle alakalı..”
Söylediği şeyi anlayınca sustuk. Acaba bundan sonra ne olacaktı? Temelli mi gelmişti? Oradaki hayatını tamamen silip mi gelmişti acaba? Bunu istiyordum. Belki fazlasıyla bencilceydi, ama istediğim buydu.
Artık burada kalacağım Yekta ve seni hiç bırakmayacağım. Önceden olduğu gibi hiç ayrılmayacağız, günlerimizi hep beraber, birlikte dolu dolu, gönlümüzce geçireceğiz, demesini istiyordum.
Ama der miydi? Acılarımı sırtımdan geriye atıp, geleceğin o tatlı nahoşluğuna kendimi bırakmak isterken, başrolümdeki bu erkek benimle olmayı kabul eder miydi? Kaybedilen on yılı, hiç vakit kaybetmeden acısını çıkarmak istemez miydi?
Ben çok ama çok isterdim...
“Ama iyi ki geldin.” deyiverdim. Dudaklarımdan dökülen kelimeler, derin anlamlara değmişti.
Kerem yavaşça başını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. Bal rengi gözleri yumuşamıştı. Acele etmeden cevap verdi.
“İyi ki geldim.”
Bir süre daha havadan sudan konuştuk. Burçin artık gitmesi gerektiğini söyleyerek ayaklandı. Bugün dersimiz yoktu biliyordum, ama belli ki bizi yalnız bırakmak istiyordu. Buna nasıl hayır diyebilirdim ki? Kerem'le aramızda fazlasıyla açık yıllarımız vardı ve ben şimdiden onu kapatmak istiyordum.
Arkadaşımı uğurlarken ona sımsıkı sarıldım ve kulağına fısıldadım.
“Benim için yapabileceğin en iyi şeyi yaptın inan bana. Çok teşekkür ederim.”
Cevap vermedi. Geriye çekildi ve eliyle kolumu okşayıp gülümsedi. Kerem'e karşı önyargılı olduğunu biliyordum, ama görünüşe göre, yaşadığım sıkıntılar onu da bu yola sokmuştu. Bilseydim Kerem'i getirecekti bu yaşadıklarım ya da hırçınlıklarım, yıllar öncesinden çığlık çığlığa bağırmaya başlardım.
Tekrar salona geçince Kerem'e baktım. Elleri bacaklarına yaslanmış, gözleri yere dikilmişti. Onu en son gördüğümde boyu şu anki benden bile daha kısaydı. Saçları kısacık bir kesimle düzeltilmişti. Ama o gözleri hiç değişmemişti ve daha o zamandan ne kadar yakışıklı olabileceğini görebilmiştim.
Benim odaya girişimi fark etmemişti. Ellerini göğsünün altından birleştirdi. Omuzlarının ve göğsünün ne kadar kalın olduğunu ilk kez o zaman anladım. Yüzünden birden bire gölgeler geçmeye başladı. Dudakları sessiz bir haşinlikle oynuyor, kaşları öfkeli hislerle çatılıp duruyordu. Onun canını neyin sıktığını merak ettim.
Bir adım daha atmadan buraya neden geldiğini merak ettim. Daha doğrusu Burçin'in ona ne söylediğini.. Yoksa ona Gökhan'ı mı anlatmıştı? Kalp atışlarım birden hızlandı. Benim için gelmiş olabilir miydi? Fiziksel olarak kurtulsam da, psikolojik olarak girdiğim o yıkıntılar içinden beni çıkarmaya gelmiş olabilir miydi?
Hayır, hayır, korkmadım. Ben.. Ben havalara uçacak kadar sevindim.
Gözlerimi bile kırpmadan yürümeye devam ettim. Beni fark edince bakışlarını kaldırdı ve bana baktı. Yüzündeki gölgeler geçmemişti ama gülümsemekten geri durmadı.
Kollarını çözüp yanını gösterdi. Oraya gidip oturmamı istiyordu. Nasıl hayır diyebilirdim ki? Nasıl onun sıcak ve güvenli kolları arasından kaçabilirdim? Tereddüt dahi etmeden gittim ve yanına oturdum. Hemen beni göğsüne çekti ve sarıldı. Verdiği nefes sıcacıktı ve alnıma, saçlarıma değiyordu.
“Hayat nasıl gidiyor Yekta'm?”
İçimi çekip gözlerimi kapadım. Nasıl gidebilirdi Kerem? Bundan daha güzel, bundan daha keyif verici, yükseklerde, doruklarda, sevinçlerde olabilir miydi? Elimi kaldırıp, parmaklarımı hafifçe boynuna değdirdim. İçimden nabzını ölçmek gibi bir his yükseldi. Yanımdaydı, benimleydi ve gerçekti.
“Artık güzel gidiyor.”
Bu cümleme iki saniye kadar sonra kıkırdayarak cevap verdi.
“Bunlar harici nasıl gidiyor? Canını sıkan, seni üzen şeyler var mı?” deyince yeşil gözlerim yavaşça açıldı. Burçin söylemişti işte. Ama bu konuda tek bir kelime dahi etmek istemiyordum. Artık umurumda bile değildi Gökhan. Tek bir gram bile, onun aptallıklarını düşünecek halde değildim.
Onun felaketi, benim yaşama umudumu getirmişti.
“Her şey yolunda.” diyerek mırıldandım. Bir süre hiç kıpırdamadan öylece kaldık.
Allah'ım nasıl bir şeydi bu? Yıllar sonrasında bile nasıl tanıdık gelirdi bu kollar, bu sıcaklık, bu koku, bu beden? Nasıl yabancılamazdı ellerim? Gözlerimi kapattığımda, nasıl sadece Kerem'in varlığını hissedebiliyordum? Geçen zaman beni ondan uzaklaştırmamış, sevgime sevgi eklemişti. Kerem, benim çocukluğumu alıp giderken, benden de bir parça koparmıştı demek, o yüzden tam geliyordu bir şeyler.
Asıl güzel olan şey, ben bunları hissederken onun da hissettiğini anlamamdı. Yoksa neden kaçacakmışım gibi sarılsın bana? Neden sussun ve dursun öylece benim gibi? Özlememiş olsa neden gelsin? İstememiş olsa, mesafelerin yendiğini gösterse, neden güçlü elleri tenime şevkle yapışıp kalsın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...