26.Bölüm

11.7K 527 4
                                    

Finale yaklaşıyoruz artık, o yüzden önce her şey karışmalı, sonra düğümler teker teker çözülmeli.. Bencee :)) Şimdiden okuyan gözlerinize sağlık, yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen  

&&&


26.Bölüm

Kerem'in kapısına hızla vururken gözyaşlarımı tutamıyordum. Gitmesine izin veremezdim. Onu ne kadar çok sevdiğimi ve onunla bu konuda boğuşacağımı söyleyecektim. Gerekirse tün kuvvetimi bu aşka verip, gelenler karşısında göğüs göğüse çarpışacaktım. O denli öfkeli, o denli kararlıydım...

Kerem kapıyı açtığında gözlerinin içi kızarmıştı. Beni görünce yüzüne bir gülümseme oturdu, fakat güzel çehresi anında söndü.

“Bir şey mi oldu?” diyerek benim acıdan renk değiştirmiş gözlerime baktı.

“Hayır, ama olmak üzere.”

“Ne oldu Yekta?” diyerek endişeyle çıkan sesinin, bir şeyleri tetikte beklediğini fark ettim.

“Gideceksin Kerem! Bundan daha kötü bir şey olabilir mi benim için? Beni bırakıp gideceksin.”

Derin bir nefes almadan yüzüme gereğinden fazla odaklandı. Öyle ki bilincini kaybetmiş gibi bir hali vardı.

“İçeri gel.” diyerek beni kolumdan çekti ve kapıyı kapar kapamaz üzerine atladım.

Bildiğim sıcaklığı ve kokuyu içime çektiğimde, bir ürperdi bedenimi yokladı. Öyle ki, gözlerimin ona itaat etmesini sağladı. Göz kapaklarım ağır bir şekilde kapanırken fısıldadım.

“Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle güzel ve nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf bir güzelliğe sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana güzel hissettiren...”

“Ne gibi mesela?” derken bana cesaret aşıladığının farkında mıydı acaba?

“Tanıdık bir koku gibi Kerem... Çok uzaklardan beridir aynı kalmış bir koku var ki, sevmem için bana emrediyor!”

İşte o anda aşağıya sallandırdığı kolları daha fazla karşı gelemedi ve beni belimden sarıp kendine çekti. Başı yavaşça eğildi ve burnunu saçlarıma bastırıp boynuma ulaştı. Konuşurken ılık nefesi beni gıdıklıyordu.

“Senin bu karşı konulamaz kokun gibi mi?”

“Kerem..” deyip fısıldarken kendimi ona daha çok bastırıyor, kalbimden içeri sokmak istiyordum adeta...

“Yekta'm... Güzel Yekta'm... Öyle haklısın ki... Kokun bana çocukluğumu hatırlatırken, geleceğimi de bahşediyor...”

Hemen geriye çekilip mutlulukla dudaklarımı onunkilere bastırdım ve aynı şekilde yüksek bir karşılık aldım. Elleri açıldı ve avuçiçlerini sırtıma bastırdı. Öpücükleri artan bir duyguyla beni kendine bağlarken, sevgimi de tartan bir ifadesi vardı sanki..

Geriye çekildi ve ellerini yanaklarıma yasladı. Buğulu güzel gözleri bana eskiden bir anıyı hatırlattı ve bana huzurlu hissettirdi.

“Ben de seni çok seviyorum... Ama...” deyince, durdurdum onu.

“Ama ile başlayan tüm cümleler kalp kırar Kerem... Ben kalbimin kırılmasını istemiyorum.”

“Hayır, her ama kalp kırmaz... Bazen güzel duygular da hissettirir.”

Umutla bakan gözlerim, onun aşkına değdi adeta.

“Öyleyse kalbim kırılmayacak Kerem..”

“Yekta... Mantıken düşünelim istiyorum. Ya adam bizi takip ediyorsa? Öncekinde çocuk sevgisi kurtardı bizi.. Peki ya şimdi ne olacak?”

“Yıllarca bizi mi düşündü ki anlamıyorum.. Belki kızı başkasına aşık oldu ve evlendi. Belki de Yiğit..” deyip sustum ve yaşadığım o anı zihnimden silmeye çalıştım. “Öldü...”

“Belki de tıpkı söylediğin gibi oldu. Belki hayatlarına devam ettiler... Ama bu tedirginlikle yaşayamayız Yekta. Hem ayrılmak zorunda da değiliz.”

“Uzaktan bir ilişki mi yaşayacağız yani?”

“Neden olmasın? En azından deneriz Yekta. Sen gelirsin, ben gelirim...”

“Ne zamana kadar?” deyince sessizce gözlerime baktı. İşte bundan nefret ediyorum. Bu belirsizlik kanıma, canıma dokunuyordu... “Ya sen geleceksin, ya ben geleceğim... Geleceksen gitme Kerem... Hem ne kadar sürecek bu?”

Bana cevap vermeden bakmaya devam edince öfkeyle onun kolları arasından sıyrıldım ve salona doğru yürümeye başladı. Öyle kızmıştım ki, sesimin kapıdan dışarıya ulaşmasını istemiyordum.

Hızla ardımı dönüp aramda iki metreden az mesafe olan Kerem'e baktım.

“Bana cevap vereceksin!”

“Ne zaman biter bilmiyorum Yekta... Bunun bir müebbet olduğunu giderken bana annem söylemişti.”

Yağmur teyzenin, küçücük oğluna söylediği bu cümleyi duyunca afalladım.

“Buraya geldiğimde de daha fazlasına müsaade etmediler zaten Yekta..”

“Öyleyse bana neden, bizi desteklediğini gösterdi?”

“Destekliyor... Ama kimseyi de riske atmak istemiyorlar. O yüzden burada kalamayacağımı söylüyor.”

“Peki bana verdiği cesaret ne olacak?!” derken burnumdan solumaya başlamıştım. “Bizi birlikte düşündüğünü söylemişti! Yani aşık olmamızda bir sakınca görmediğini!”

“Hala öyle Yekta..”

“Öyleyse sana git diyemez! Hem o senin annen! Hangi anne çocuğunun gitmesini ister ki!”

Kerem bana baktı kaldı.. Galiba fazla ileri gitmiştim. Ama konuşmasında bie şey bana da hak verdiğini gösteriyordu.

“Annemin yine de kötü bir kadın olmadığını biliyoruz. Sadece hepimizi korumak istiyor. Özellikle de beni...”

“Senin burada kalmanla ilgili mücadele edebilir Kerem..” deyip acıyla bilenmiş gözlerimi ona diktim. 

“Üzgünüm...”

“Üzgün müsün? Ne için söyle bana, söyle!” diyerek bağırdım. “Beni bırakıp gideceğin için mi yoksa! Bu yüzden mi!”

Birden haykırmaya başladı. Öyle ki, sinirden boynundaki bir damar kabarmıştı.

“O lanet olası o tavayı elime alıp ona o kadar sert vurduğum için üzgünüm!”

“Kenan amca da ona tekmeler attı Kerem! Bu hale gelmesindeki tek sorumlu sen değilsin!”

“Evet değilim! Sorun benim var olmamda! Hiçbir zaman hiçbir şekilde gerektiği gibi kimsede var olamadım tamam mı!”

“Seni seven bir ailen varken bunu söyleyemezsin! Sana gitme diye yalvarmaya geldiğim için de bana bunları dile getiremezsin!”

“Annem ve babam kadar sevdiğim insanlara sitem ediyorum aslında daha çok Yekta! Benim gitmem gerektiğini haykırırken, annem bile böylesi acımasız değildi!”

Ona bakakaldım. Dilim tutulmuş, ne cevap vereceğimi bilmiyordum. O yüzden sözlerine devam etti.

“Evine git Yekta.. İnsanlar benim sahip olduğum bu yaşamdan kaçmaya çalışıyorlarken, sen içine girmeye çalışma.”

Gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladığında, çekinmeden sözlerimi dile getirdim.

“Ben burada olmak istiyorum Kerem...” Sesimin titreyişine meydan okudum. “Bu hayatı nasıl nitelendirirsen nitelendir, kötü de, iğrenç de, güzel de, ben burada seninle olmak istiyorum...”

“Yapma... Lütfen eve git..”

Hıçkırmaya başladığımda son bir çare devam ettim.

“Evde kavga ediyorlar.”

“Öyleyse odana çekil.”

Üst üste hıçkırdım ve “Sensiz gitmek istemiyorum.” dedim.

“Tamamen ayrılmıyoruz ki...” dedi kendine bile inanmadan, beni inandırmaya çalışıyordu.

“Sana inanmıyorum..” deyip daha da çok ağlamaya başladım. “Beni bırakacaksın... Her zaman aklımda sen vardın Kerem... Senden daha çok kimseyi sevmedim ama şimdi beni sevgimden mahrum bırakacaksın...”

Bana doğru yaklaştı ve beni yakalamaya başladı, ama geriye giderek ondan uzaklaştım. Gözlerindeki acıyı görebiliyordum, ama savaşmıyor oluşu beni çılgına çeviriyordu...

“Biraz sakinleşince bunları daha sakin bir şekilde konuşalım.”

“Bu işin sakinliği yok Kerem! Aşk için acı her anda acıdır anlıyor musun?! Yarım saat sonra böyle aptalca ağlamaktan vazgeçsem bile, acım içimde kalmaya devam edecek! Ve sen bana ne dersen de, hemen geçmeyecek! Geçmeyecek!” deyip koşarak odadan çıktım ve Kerem'in bana tüm seslenmelerine rağmen evden kendimi dışarı attım.

Bir süre koştuktan sonra dönüp arkama baktım, fakat beklediğim kişi orada değildi. Nasılsa benim gitmemi ve o kalın kafasıyla kendi hayatına aptalca bir yolda devam etmek istiyordu.

Gözyaşlarım akmaya devam ederken, yüzümü ıslatan şeyin yağmur olduğunu henüz fark ettim. Hızlanan şekilde tepemden yağmaya devam ederken durdum ve başımı gökyüzüne kaldırdım. İçimdeki yangının sönmesini istiyordum. İlk kez ve uzunca bir süre yaşamakta olduğum bu şey beni acıtıyordu... Edinmek için çabaladığım bu aşk, beni tüketiyordu... 

Kerem kendi hayatına lanetler ederken, beni de peşinden sürüklediğini bilmiyordu. Ondan tek bir isteğim vardı aslında, eğer beni dinlemiş olup kabullenseydi ona da söyleyecektim.

Elem içindeki duygularımı sadece o dindirebilirdi. Gecelerce sıkıntıyla uykusuz kalabilir, sonsuza kadar buradan kaçabilirdi... Tek yapması gereken beni himayesi altına alırken, aşkımı harcamamaktı.. O zaman işte onun lanetler okuduğu hayatında mutlu olacaktım...

Zayıf saçlarım sırılsıklam olurken, güçsüz bedenim ayakta zor duruyordu. Yağmur, hırçın bir insan gibi beni yaralarken, Kerem'le ilk itirafımız aklımda dolanıp duruyordu...

&&&

Kerem'i gitmemek için ikna edememek aileme karşı beni daha hırçın bir hale bürüyordu. Ne Kerem'e sığınabiliyor ne de bu öfkeyle evimde durabiliyordum. Hem bu boğuculuktan kaçmak hem de uğramadığım okuluma gitmek için evden çıktım. Telefonuma gelen mesaj beni biraz şaşırttı ve tedirgin etti; fakat bunu kimseyle paylaşacak gücü kendimde bulamıyordum. Kerem'e de kızgın olduğum için tek başıma halletmeye karar verdim.

"Beni affetmeyeceğini biliyorum. Yine de seninle konuşmak istiyorum. Söylemek istediğim bir iki cümlem var. Sonra tamamen hayatından çıkacağıma söz veriyorum. Bana ayırabileceğin beş dakikan var mı Yekta?"

Ona ayıracağım beş dakikam var mıydı gerçekten? Bunu düşündüm, ama ölçüp tartmadan bir iki saniyede kararımı verdim ve cevapladım.

"Sonrasında hayatımdan tamamen çıkacaksan var Gökhan..."

"Çok teşekkür ederim. İnan bana, beni daha sonra hiç görmeyeceksin. Bu akşam sekizde çıkabilecek misin?"

Ondan nefret etsem de kafamı dağıtmaya ihtiyaç duyuyordum. Hem kimseden müsaade isteyecek halde de değildim.

"Sekizde evimin önünde ol.." 

Akşam çöktüğünde, pencere kenarımda durmuş dışarıyı seyrediyordum. Ağaçlardaki kuru dallar soğuk rüzgarla sağa sola savrulurken, kendimi de öyle görüyordum. Ne yapacağını bilmeye mazlum bir insan gibi etrafa saçılıyordum.

Ağlayıp kendini depresyona atmak isterken, beni böyle acılara sürükleyenlerden de kendimce bir intikam almak istiyordum. O sırada düşüncelerimi duymuş gibi Gökhan'dan bir mesaj daha geldi. 

“On dakika içinde evinin arkasında olacağım. Çıkmakta sıkıntı yaşayacak mısın? Öyleyse yarın da buluşabiliriz...”

Benimle can atan çocuğun çıkmasan da olur deyişi tuhafıma gitti.

“Hayır, geliyorum. Orada kal..”

Gözlerim dar sokakta şöyle bir gezindi ve Kerem'in şu an ne yaptığını düşünerek iç geçirdim. Umarım, gitmek için bir valiz falan hazırlamıyordu... 

Montumu alarak odadamdan çıktım ve yemeğe inmediğim ailemi görünce durup, “Ben çıkıyorum. Kaçta geleceğim belli olmaz.” dedim.

Annem bacak bacak üstüne attığı duruşundan şaşırarak vazgeçti ve tam ayağa kalkmak üzereyken babam ondan önce davrandı.

“Otur oturduğun yere! Müsaade almadan hiçbir yere gidemezsin!” diyerek sertçe terslendi. Bunun beni korkutması gerekiyordu fakat hayatımı gittikçe b.ka çeviriyorlardı. O yüzden geri durmayacaktım.

“Müsaade almayacağım baba! Kerem'i buradan yollamaya çalışırken o hakkı kaybettiniz!”

Babamın upuzun boyuyla ayağa dikldiği o anda annem hemen ayaklandı ve onu kollarından tutup engelledi.

“Mert, sakin ol hayatım...”

“Nasıl sakin olayım Eda?! Bize kafa tutuyor görmüyor musun!” diyerek bana döndü. “Bugüne kadar sende görmediğimiz huylar edinmeye başladın!”

“Çünkü bugüne kadar hayatımı etkileyecek kararlar verme girişiminde bulunmadınız!”

“Bu yaptığınla Kerem'i de riske atıyorsun Yekta.” diyerek lafı dolandırmadan yüzüme çarpan anneme baktım. “Kerem'i biz de çok seviyoruz ama hayatta erişemediğin bazı noktalar olur. Mücadele edemeyeceğin, senden kuvvetli insanlar olur.. Senden daha kötü olsalar da, ellerinde para denen bir güç vardır kızım. Mehmet denen adamla savaşamayız anlamıyor musun? Mafyadan bahsediyoruz.”

Onlara kaba davrandığım için biraz kalbim acıdı fakat önüne geçemediğim bir hırs beni bürüyordu.

“Her zaman bir yolunu bulmadınız mı anne? Onun ailesi için her zaman bir şeyler yapmadınız mı?”

“Ve gücümüz buraya kadar devam etti Yekta. Üzgünüm ama dah fazlasını yapamıyoruz..” diyen babama baktım.

“Öyleyse beni de onunla gönderin!”

“Hayır!” Annem sertçe bana döndü. “Hiçbir yere gidemezsin Yekta!”

“Neden?!” diyerek haykırdım.

“Çünkü seni seviyoruz, ayrılmak istemiyoruz!”

“Ben de Kerem'i seviyorum anne! Bana seçim yaptırmayın!” diyerek bağırdım ve ağlamadan evden koşarak kaçtım.

Bu günlerde herkes ardımdan adımı haykırıyor bende kaçarak uzaklaşıyordum. Çekirge misali üçüncüsünde yakalanmaktan korkuyordum.

Hızla evin ardına doğru gittiğimde bir aydan fazladır doğru düzgün suratını bile görmediğim Gökhan'ı fark ettim. Evimizin duvaına yaslanmış, elleri cebinde bekliyordu. Beni görünce, mavi gözleri sokak lambasının altında ışıldadı, bunu fark ettim. Ona ifadesiz gözlerle bakarken, bana aşkını falan tekrar izah ederse bu saçmalığa nasıl katlanacağımı düşündüm. Yerinden doğruldu ve bana doğru yürümeye başladı. Tam karşımda durdu ve gözlerimin içine odaklandı.

“Benimle konuşmayı kabul ettiğin için teşekkür ederim yekta.”

“Beş dakikan başladı Gökhan. Bence söyleyeceğini söylemelisin..” desem de onu oyalayıp, hem ailemin hem de Kerem'in canını yakmak istiyordum...

Derince bir iç geçirmeden sonra ellerini cebimden çıkardı ve yere ir bakış attıktan sonra bana odaklandı.

“Sana o kadar aptalca davrandığım için çok özür dilerim. Ne kadar kötü ve kaba bir şey yaptığımı sonradan anladım ve haliyle bana o cezayı verdiniz... Bir daha hayatına çıkmayacağım Yekta. Seni seviyor olsam da..”

Gözlermi devirip ona alayla baktım. Bunu fark ettiğinden kendini savunmaya geçti.

“Hayır lütfen, seni seviyorum... Sadece nasıl sevmem gerektiğini bilmiyordum ama hatamı da anladım... Hayatından çıkıp gideceğim, seni bir daha rahatsız etmeyeceğim. Sadece...” deyip başını birden kaldırıp başımın ardından bir yere bakıp kaldı. Neler olduğunu anlamak için çatılmış kaşlarla döndüm ve sokakta bizden başka kimsenin olmadığını fark ettiğiğimde geri Gökhan'a odaklandım. Eve girince, onun gittikçe kötüleşen ruh sağlığına dua edecektim...

“Sadece elinizdeki fotoğrafları istiyorum.” diyerek bana döndü.

Niyeti belli olmuştu işte.. Gökhan gibi bir insanın çıkarı için bir şey yapmayacağı ortadaydı. Önce beni yağlayıp ballayacak sonra da elimizdekileri alacaktı..

“Fotoğraflar bende değil Gökhan..”

“Kerem'de mi? Ondan alabilir misin? Sana söz veriyorum senden uzak kalacağım. Hepinizden uzak duracağım, yeter ki fotoğrafları vererek beni rahata erdirin..”

“Sen bize dokunmadıktan sonra seni kimseye rezil edecek değiliz Gökhan. Zaten hepimiz senden başka bir sürü sıkıntısı var. İnan bana aklımıza bile gelmiyorsun.. O yüzden endişe etmen gereken bir şey yok.” deyip arkamı dönecektim ki beni kolumdan yakalayıp gözlerine bakmamı sağladı. Bana en son böyle dokunduğu zamanı hatırladığımda korkuyla içim büzüştü. Evim hemen şuracıktaydı, ama ya beni duyamazlarsa? 

Aptalları oynuyordum..

“Benim de sıkıntılarım var Yekta! Sadece fotoğrafları istiyorum tamam mı! Sonra ne yaparsan yap umurumda değil!”

“Kolumu bırak!” diyerek küçük bir mücadelen sonra kendimi ondan kurtardım ve geriye bir iki adım atarak ondan uzaklaştım. “Sevgi dediğin şey bunlar değil tamam mı? Şiddetle kimseyi sevemezsin!”

Tekrar arkamda bir noktaya odaklandı ve “Biliyorum..” dedi. “Ben galiba iyi değilim... Hiçbir şeyi beceremiyorum... O yüzden...” deyip duraksadı ve Affet beni!” diyerek bana yaklaşmaya çalıştığında geriye doğru ilerlemeye çalıştım ve sırtım birine çarpınca korkuyla geriye döndüm.

Gözlerim iri iri açılınca, çığlığım büyük bir elin içinde kayboldu. Gökhan'a bakarken bana, “Acıya karşılık acı Yekta. Bence çok merhametli...” dediğinde adeta titredim, çünkü bu kelimeleri biliyordum. 

Bedenim benden en az üç kat daha iri biri tarafından sıkıştırılıp taşınmaya başladığında, bende debelenip duruyordum. Evimizin ışıkları yanıyordu ve kimseye sesimiz duyuramıyordum. Bir arabaya bindirilirken, korku beni adeta kastı ve ağzıma bastırılan o keskin kokuyla bayılmadan hemen önce, yıllar öncesinde hayatımızı mahveden adamı karşımda gördüm...

Bilincimi kaybetmeden aklımdan geçen tek şey, Kerem'di...

Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin