22.Bölüm

16.4K 620 8
                                    


İlk aşk, dudaklardan kanlarına bir heyecan olarak akarken, yağmurun ıslattığı o genç bedenler sadece birbirlerinin farkındalardı.

Uzakta siyah bir Porsche'nin içinde ellili yaşlarının başında olan adam, yağmur altında ıslanarak birbirlerine sarılmış bu genç aşıklara bakıyordu. Bir süredir takip ettiği çocuğun, aşkına kavuşmuş olmasına gülümseyerek cevap verdi. Öyle belliydi ki bir insanın gözleri ve bedenindeki hareketlerin aşkı gösterdiği... Yıllar öncesinde o da aşık olmuştu birine.. İnsanı ne kadar iyi hissettirdiğini, bir erkeğin korumacı içgüdüsünün ne denli arttığını iyi bilirdi. Öyle sıcak, öyle tatlı bir şeydi ve insanın yaşı kaç olursa olsun hep aynı duyguları beslemesine neden olurdu.

Ve hayattaki diğer etkenleri soyutlaması gibi bir hataya düşürürdü kişiyi... Sevdiğin kişiye odaklanıp, tehlikelerin ve zorlukların farkına varmazdın çoğu zaman.. Avantajları ve dezavantajları sıralarsa birçok maddeyi alt alta dizebilirdi bu yaşlı adam. Ama tecrübelerinin ona verdiği etkilerle, aşkın büyük bir aptallık olduğunu biliyordu.

Issız bir şatodaki sessizlik kadar ürkütücü bir nefes aldı ciğerlerine. Hiçbir zaman işlerine duygularıyla yaklaşmayı sevmezdi; çünkü onu olduğu kişi yapan şey tam olarak da buydu.

Yine de, çocuklarla uğraşmaktan hoşlanmıyorum, diye düşündü.

Onun da bir kızı vardı ve o da bir erkeğe aşık olmuştu. Yaşanan acılı sıkıntılardan sonra, ona defalarca hayatına devam etmesi gerektiğini söylese de, aptal kızının tek yaptığı, o aptal yatağın başında beklemek oluyordu. Bunu çoğu kişi bir hastalık olarak değerlendirebilirdi, ya da kızı kadar aptal bir takıntı halini.. Ama gerçekler buydu ve tam yanı başında durmuş, ona her gün acısını hatırlatıyordu.

“Mehmet Bey, devam edeyim mi?”

Kahverengi gözlerini, birbirlerine sıkı sıkıya sarılıp gülen çocuklardan çekti ve ön koltuğun başlığına dikti.

Verilen acıya karşılık, alınan acı. Olay burada kapanmıştı ona göre, ama çocuğun geri dönmesi, mutlu aile tablosunun oluşmasını sağlıyordu. Bu da kıskançlığın yanında, öfkeyi de getiriyordu.

Benim canım sıkılıyorsa, senin de sıkılmalı!

Aklı başında olan Mehmet Bey, kimin suçlu olduğunu biliyordu, fakat içinde yer edinen o kıskançlığı örtbas edemiyordu.

Şoförünü duymazdan gelerek başını aynı yere çevirdi. Kerem, Yekta'yı belinden yakalayıp yukarı kaldırmıştı. Genç kızın parıldayan yeşil gözlerini karanlıkta bile seçebiliyordu. Kendi kızlarının kahverengi gözleri gibiydi mutluyken.

İç organları leşçi hayvanlar tarafından yenmiş bir insan bedeni görmüş gibi tiksindi ve başını hızla çevirdi.

“Devam et!”

&&&

Kerem ve Yekta sırılsıklam olmuş bir halde birbirlerine bakmaya devam ediyorlardı, az önce oları izleyen arabayı fark etmeden..

“Ne yapacağız şimdi?” diyen Yekta'nın şakıyan sesi, yağmurun hırçın yağışını adeta bastırıyordu.

“Bence hemen otele gidip kurulanmalıyız!” deyince Kerem, genç kız kendini tutamadı ve gülüverdi.

“İçeridekilere ne diyeceğiz?”

“Onları düşünme şimdi! Haydi, gidelim!” diyerek kızın elini yakaladı ve yağmurdan kaçan insanlar için bekleyen taksilerden birine atladılar. Otelle, bulundukları yerin mesafesi çok değildi, fakat Kerem yağmurda onları yürütmek istemedi.

Sırılsıklam bir halde otele girdiklerinde yüzlerinde aptalca bir ifade vardı. İki odanın tam ortasında durup birbirlerine baktılar. Yekta'nın makyajı, yaprakları dökülmüş çıplak bir ağacın dalları gibi yüzüne dağılmıştı. Düz, sıradan saçlarından sular damlıyordu ve siyah çorabı kaçmış, ayakkabılarına da çamur bulaşmıştı. Kerem'in ona göre avantajı makyajı ve bacaklarını saran bir çorabının olmamasıydı.. Onun da saçları yağmurun suyuyla şekilsiz bir hale gelmişti.

Yekta bu durumu fark edince bir an ikisini de şöyle bir süzdü ve Kerem'e bakarak kahkaha attı. Genç çocuğun koyulaşan bal gözleri, kızın bakışlarından bir an dahi ayrılmıyordu.

“Ne oldu, neden gülüyorsun?”

“Perişan bir haldeyiz bize baksana!” deyip Kerem'in elini bıraktı ve kollarını iki yana açıp kendini gösterdi. “Şu halden kurtulmak için iki gün banyoda kalmalıyım galiba!” deyip tekrar gülüp Kerem'e baktı.

Çocuğun gözlerindeki bakış öyle derindi ki, bir öpücüğün duygularına karar verişine zevkle şaşırdı. Kızın elini tekrar yakaladı ve “Sana on dakika veriyorum.”

Yekta, onun elinin tekrar temas etmesiyle içinin tuhaf şekilde titreyip balon balon olduğunu hissetti ve konuşurken sesi soğuk otelin koridorunda titreşti.

“Ne için?”

“Odama gelmen için.”

Yekta'nın bir an eli gevşeyiverdi. Odasına gitmek mi? Böyle bir şeyi istiyor muydu? Bu kadar hızlı mı?

“Konuşmamız gerekiyor. Ben seninkine gelemem, çünkü kızların bizi görmesi hoş olmaz.”

“Ama onlar artık aynı odada kalamazlar ki!”

“Haklısın. Odaya girdiğimde Robert'ı arayacağım. Sanırım bu gece Nurşen'le başka yerde kalması gerekecek.”

Panik Yekta'nın içinde heyecanla büyürken, ona ne cevap vermesi gerektiğini kestiremiyordu. Belli ki Kerem onun tereddütlerini bir kenara fırlatmak istediğini gösterircesine konuşmaya devam ediyordu.

“Nurşen'i tek başına bir yere yollamam uygun olmaz, o yüzden Robert onunla kalsa daha iyi olacak.”

Genç kız bozulduğunu belli edercesine elini çekmek istedi, fakat Kerem izin vermedi. Yekta, Nurşen'i korumasından nefret ediyordu. Yine de Kerem'in düşüncesi farklıydı. Yekta'yla gizli bir aşk yaşayıp, Nurşen'i üzmemek için onunla takılmak gibi bir niyeti yoktu. Sabahleyin bu işi hemen halledecekti. Yekta'dan uzak durmanın tadını bir kez çekmişti içine, bundan sonrasını kabul etmeyecekti.

“Haydi hemen üzerini değiştir, seni bekliyorum Yekta.” dediği an kızın elini yavaşça bıraktı ve ona ıslak bir yakışıklılıkla sıcacık gülümsedi.

Kerem odaya girdiğinde, kapıyı ardından kapadı ve ışıkları dahi yakmadan ayakta kalakaldı. Az önce yaşadığı şey bir rüya mıydı? Gerçekten Yekta'ya aşık olduğunu kabullenip, bu aşk için çabalamayı göze mi almıştı? Yıllardır hayatında olan, bir kardeş gibi görmesi gereken kıza karşı hissettiği aşk onu hiç rahatsız etmiyor, sanki hep orada, kalbinde varmış gibi hissettiriyordu.

Odanın ışığını yakarken yüzünde tatlı bir tebessüm vardı genç çocuğun.. Hızla üzerini çıkardı, banyoya gidip havluyla bedenini kuruladı ve eşofmanlarını üzerine geçirdi. Yekta için hazırdı.. Yatağına uzanıp, genç kızın gelişini beklerken ne kadar da heyecanlandığını fark etti. Onu düşünmek, onun varlığını kalbinde hissetmek gerçekten heyecan duymasına neden oluyordu.

Artık Yekta onunla konuşmuyor diye acı çekmiyor, ona aşık olması güzel sevinçlere yer edinmesini sağlıyordu. Bu gece onu yanında istiyordu. Yarın yeni bir güne gözlerini açtığında, hayatını artık daha farklı yaşamak istiyordu. On yıl önce sarsıcı bir dönüm noktası yaşamıştı. Şimdi de yaşayacaktı, ama biliyordu ki, bu hepsinden daha sarsıcı olacaktı. Çünkü, artık mutluluğu gerçekten ellerinde, kollarında, dudaklarında hissedip, Yekta'yı yaşayacaktı...

Midesi lezzetli bir krampla sarsılırken, hemen telefonuna sarılıp önce Yekta'ya mesaj attı.

'Yepyeni bir güne uyanmadan, o günü güzel yapacak konuşma için seni bekliyorum.'

Yekta'nın cevap vermesini beklemeden, Robert'ı aradı.

“Kuzen nerdesin ya? Arayacağım, arayamıyorum Yekta'yla konuşuyorsundur diye!”

Belli ki kuzeni uzun süredir dağıtamadığı kafasının acısını bu gece çıkarmaya niyetliydi. Sesi sarhoş, hatta bilinçsiz geliyordu.

“Otele döndük Robert. Kızlar ne alemde?”

“Otele mi?” deyip sustu ve hemen ardından kıkırdamaya başladı. “Hayırdır?”

“Saçma sapan konuşup beni kızdırma da soruma cevap ver.”

“Ya az önce yine birbirlerine girdiler. Bu defa Burçin, Nurşen'e saldırdı ve elbisesinin kol kısmını biraz yırttı. Ayırması bir hayli zor oldu. Seni bekliyoruz işte Nurşen'le.”

Kerem sıkıntılı bir iç geçirirken, olayın saçmalığını düşündü. Burçin'in bu denli hırçın olmasını anlayamıyordu. Nurşen'in saçları Yekta tarafından yolunmalıydı, çünkü mantıklı olan buydu. Mantık mı? Bunda mantık mı arıyorum? Diyerek kendine kızdı ve kuzenine cevap verdi.

“Ben gelemeyeceğim.”

“Ee ben ne yapacağım bunlarla! Ayrıca Burçin'de bir köşeye sızdı! Malum benim kafa da dumanlı!” deyip kıkırdadı.

“Robert, elini yüzünü yıka ve Burçin'i odaya bırakıp, Nurşen'i de alıp başka bir oda tutun. Biliyorum bana bozulup kızacaksın, fakat gerçekten oraya gelip bu aptallıklarla uğraşmayı hiç istemiyorum.”

“Aptallığı başımıza sen saldın! Ne vardı ayrılıp gelseydin şu kızdan?!”

“Affedersiniz lordum, bilemedim!”

Robert tekrar güldü ve tuhaf bir ses çıkararak, Kerem'i umursamadığını gösterdi. Sonra hemen ardından, “Ben nereden oda bulacağım ya?”

“Yılın bu zamanı otel boş zaten. Rezervasyon için aradığımda, oda bulmak hiç zor olmadı. Hadi Robert, uğraştırma beni daha fazla,” derken kapı çalındı. Kerem hızla yataktan fırlayıp ayakta durdu. “Bana haber ver mutlaka. Aramazsan ben seni ararım. Ya da mesaj falan at, ama mutlaka haber bekliyorum senden!” diyerek telefonu kuzeni cevap vermeden kapadı.

Yaptığı büyük bir bencillik ve ahlak kurallarına aykırı bir durumdu kesinlikle farkındaydı, fakat olmak istediği yer burasıydı ve Yekta'dan uzak kaldığında ya da Nurşen'in yanında olduğunda, kızın ne denli kıskanç ve huysuz olduğunu biliyordu. Belki bunlar bastırılabilirdi, fakat uzaklaşması onu alt üst ediyordu.

Gidip kapıyı açtı ve Yekta'nın temizlenmiş, makyajsız yüzüne baktı. Çok güzeldi, gerçekten çok güzeldi...

Üzerinde pembe kalpli pijamasıyla ona gelmişti. Kendini tutamadı ve gülümseyerek onun elini yakalayıp içeri çekti. Yeşil gözlerinde sevinç ve heyecanla ışıltılar çakıyordu.

“Pijamanı sevdim.”

Yekta'nın beyaz yüzü kızardı.

“Yanıma pijama olarak sadece bunu almıştım.”

Kerem onu kollarından yakalayıp yavaşça kendine çekti ve sarıldı.

“Çok tatlısın..”

Bir süre kıpırdamadan öylece sarılıp kaldılar. Sonunda Kerem onun elini tutup yatağa çekti ve yanyana oturup, sırtlarını yatağın başlığına dayadılar. Kerem başını çevirip, gittikçe kızaran kıza baktı.

“Benden neden utanıyorsun? Ayıp bir şey mi var?” deyince, Yekta gözlerini çekti ondan. “Yarım saat önce aşkını haykırırken gayet cesur görünüyordun. Bana bağırırken, beni öldürmekten çekinmiyormuş gibi bir halin vardı.”

Yekta onun sözlerinin üzerine neşeyle kıkırdadı ve kızarıklığı biraz azaldı.

“Bilmiyorum. Sana böyle bakmak çok tuhaf geliyor. Hele de senin beni seviyor oluşun...” deyip susunca, Kerem yatakta kıpırdanıp oturuşunu değiştirdi.

Derin bir nefes aldı ve elini kaldırıp kızın yanağını yavaşça sevdi.

“Seni sevmem ilginç mi geliyor?”

“Evet.” diyerek itiraf etti.

“Bana da şu an çok ilginç geliyor..” derken gözleri yine derinleşip uzaklara dalmıştı.

Çimen ve balın karışımı bir anda tüm odayı doldurdu. Yekta heyecandan nefes almaktan bile korkarken, Kerem'in bu konudaki cesareti, kızı zorluyordu. Yine de sevdiği oğlan çok uzaklara dalmış gibi görünüyordu.

“Benim güzel Yekta'm... Benim tatlı Yekta'm...” diyerek parmaklarını kızın yanağından, nemli saçlarına götürdü. “Benim sana karşı hislerimde ilginç olan bir şey yok aslında biliyor musun? Sen doğduğun ilk günden beridir hayatımdasın. Neredeyse seni her gün görüyordum, seni kıskanıyor, seni seviyordum... Hatırlıyor musun?”

Yekta'nın güzel gözleri hüzünlü yaşlarla doldu ve gülümseyerek başını salladı.

“Evet, hatırlıyorum. Kıskanmanın ve sevginin anlamını ilk sende öğrendim.”

Kerem ona gülümserken, gittiği uzak diyarlardan gelmişti. Göz kenarları çizgi çizgi oldu.

“Çünkü hayatındaki ilk gerçek erkek ben oldum her zaman.. Sen de benim için hep baş ucumdaki o en sevdiğim biblo gibiydin.”

“Beni bir oyuncağa mı benzetiyorsun yani?” deyip dudaklarını büzünce Kerem küçük bir kahkaha attı.

“Hayır! Hani yanı başında dursun istersin, çok seversin ve baktıkça mutlu olursun, öyle bir şeyden bahsediyorum.” Yekta'nın suratının aynı bozgunlukla durduğunu görünce devam etti. “Konuyu dağıtırsan, sana karşı hislerimin tamamını öğrenemeyeceksin.”

“Tamam sustum, hadi konuş!” diyerek Yekta eliyle ağzını bir fermuarı kaparmış gibi kapadı. Bu hareketiyle Kerem neşelendi ve onun narin elini yakalayıp dudaklarına götürdü ve birkaç küçük öpücük kondurdu.

“Her zaman görmek istediğim bir insandın Yekta'm, gerçekten... Seninle tüm gün oyun oynasam da, eve gittiğimde seni özlüyordum. Ertesi günde göreceğin sınıfındaki çocukları kıskanıyordum... Ah Yekta'm! Ben seni hep seviyordum!” diyerek onu kendine doğru çekti.

Genç kız bu teması sanki yıllardır bekliyormuş gibi hızla Kerem'in koynuna doğru girdi ve onun sıcaklığına çekildi.

“Belki de gitmek zorunda kalmasaydın, her şey daha farklı olurdu.”

“Belki de öyle olurdu tatlım, belki de öyle olurdu..” diyerek onun saçlarını sevdi. “O zaman sana olan aşkımın aslında içimde var olduğunu daha çabuk anlayabilirdim. Belki sen de anlardın..”

“Galiba ben her zaman farkındaydım, fakat senin bana karşı olan ilgisizliğin hislerimi geri itiyordu.”

Kerem, onun ne demek istediğini anlayınca derin bir nefes aldı ve önüne düşen saçlarını yakalayıp arkaya attı ve orada sabitledi.

“Bana çok kızgın mısın?”

Yekta'nın sesi her dakikada daha sessiz ve mayışmış çıkıyordu.

“Hangi konuda?”

“Seninle ilgilenemediğim için? Sana istediğin sevgiyi veremediğim, seni aramadığım için?” deyip bir süre duraksadı ve hemen, “Ah, ben çok eşşek bir insanım Yekta!”

Gülen bir suratla onun kolları arasından sıyrılan Yekta, kendinde ona dokunma cesaretini buldu ve her zaman özgürce yapmak istediği şeyi yapıp, onun yüzünü elleri arasına aldı.

“Aslında çok kızgındım, hatta çok kırgındım. Ama artık geçti biliyor musun? Bu sabah içimde hissettiğim o sıkıntı dolu şeyin yerini büyük bir rahatlık ve mutluluk aldı.. Bana fark ederek ya da fark etmeyerek verdiğin tüm o acılı zamanları unuttum Kerem. Belki de çok safım, ama unuttum.. Ne denli mutlu olduğumu tahmin edemezsin. Var olduğunu anladığım bu aşkın, beni öldüreceğini sandım..” derken gözleri doldu. Kerem onun ağlamasını falan istemiyordu, çünkü çocukluğunun en güzel varlığı her daim güzel şeyleri hak ediyordu.

“Çok üzgünüm Yekta, çok üzgünüm.” diyerek onun başını yakaladı ve dudaklarından öptü.

Yekta'yı öpmek çok tuhaf bir histi aslında ona göre.. Onu hep korumuş, kırılgan bir eşya gibi onu her şeyden uzak tutmuş, küçük bir kız çocuğu gibi ona masum bir sevgi vermeye çalışmıştı. Ama şimdi, onun dudaklarına aşk ve arzuyla yaklaşıyordu. Onu, içindeki hiçte masum olmayan duygularla öpüyordu. Ama öyle güzeldi ki bu şey, bir zerre rahatsız etmiyordu.

Geri çekildiğinde birbirlerine baktılar ve Kerem devam etti.

“Sen o kadar güzel şeyleri hak ediyorsun ki... Her zaman güzel şeylerin seninle olmasını istedim. Uzakta bile olsak, çoğu zaman oradaki yalancı hayatla uğraşsam da, aklımın ve kalbimin bir köşesindeydin Yekta'm, her zaman... Özür dilerim. Seni üzdüğüm her an için, binlerce kez özür dilerim...”

“Eğer içinde en küçük bir tereddüt kaldıysa, eğer bunu aşamayacaksan, bana söyle. Söyle ki bilikte üstesinden gelelim. Ben seni kaybetmek istemiyorum Yekta. Sana olan hissime karar verdiğimde bile tereddütüm vardı aslında.. Ya seni sevmiyorsam? Ya geçici bir şeyse bu ve biz ayrılsaydık, ben eski Yekta'ya kavuşamayacaktım. Her şey tamamen değişecekti. O an anladım ki, sen benim hayatımdaki en önemli şeysin.. Senin gidişin, beni eksiltecekti. Senin gidişin beni üzecekti. Senin gidişin beni mahvedecekti... Ama artık olmaz. Bundan sonra izin veremem.”

“Sırf beni tamamen kaybetmemek için mi peki? Aramızdaki şey biterse, hayatından giderim diye mi?”

Kerem onu omuzlarından yakalayıp sertçe sarsarken, aslında gerçekleri tekrar kendi yüzüne vuruyordu.

“Hayır, sana aşık olduğum için! Artık bundan vazgeçemeyeceğimi anladığım için! Benden uzak duruşunun bile beni nerelere götürdüğünü gördüğüm için!”

Birbirlerine bakakaldılar. Saatlerce yorucu bir işte çalışmışlar gibi, hareket etmeye halleri yoktu sanki..

“O yüzden şimdiden söyle bana. Eğer içinde küçücük bir tereddüt varsa şimdi paylaş. Paylaş ki, halledelim.”

“Peki ya varsa?”

Kerem bunun ihtimaliyle titrediğini hissetti.

“Sende af dileyeceğim.”

“O halde dile.”

“Sebebini bilmek istiyorum.”

“Lütfen sadece dile. Birden çok sebebi var. Hepsi için bir kez dile.”

Kerem sertçe yutkunduktan sonra, kısık bir sesle, sanki çok önemli bir şey söylemezse Yekta onu terk edecekmiş gibi konuştu.

“Beni affeder misin Yekta?”

Genç kız zalim olmayan bir gülüşle ona baktı ve “Evet, ama...”

“Ama?.”

“Bir şartım var.”

“Nedir o?” derken heyecanlı gözlerle ona bakıyordu.

“Gitmeyeceksin. Burada, İzmir'de benimle, ailenle kalacaksın.”

Kerem onun yüzünü inceledi ve bedenini gereksiz kastığını fark ederek serbest bıraktı. Sonra hemen ardından ona karşı yumuşak bir edayla dudaklarını iki yana kıvırdı.

“Bundan sonrası için, sensiz bir hayat düşünemiyorum bile!”

Ve Yekta, sevdiğine sıkıca sarılırken, tüm utangaçlığını atmıştı. İçinden geçen sözler ise şunlardı, daha ne kadar mutlu olabilirim ki?

Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin