Yağmur Teyze ve Kenan Eniştemi görmek ise beni çok mutlu etmişti. Koşup tatlı teyzeme sarıldım.
“Ah, Yekta'm doğum günün kutlu olsun kızım.” derken onun gözlerindeki hüznü görebiliyordum. Saçlarında tek tük beyazları seçebiliyordum, ama hala çok güzel bir kadındı. Yine de yıllar onu yıpratmıştı ya da Kerem'in özlemi..
Bunu düşünürken derin bir nefes aldım. Bu özlem beni de yakıp yıkacak mıydı acaba? Her geçen gün ondan bir haber alıyordum. Eğer bir gün düğünü için ararsa... İçim ürpermişti.
Hemen bunları düşünmeyi kesip, Yağmur Teyzemin gözlerine baktı. Bal rengi gözleri, tıpkı Kerem'inkilere benziyordu. Onun gibi sıcacık ve samimiyetle bakıyordu.
“Doğum günün kutlu olsun tatlımm.” diyen Kenan Enişteme döndüm.
Ah, o yaşlanmıştı. Ama çok karizma bir duruşu vardı. Favorilerinde belirmeye başlayan beyazlar ve gözlerinin etrafındaki çizgiler onun gençliğini yansıtmıyordu artık. Anneme göre, yaşlanarak eskiden karısına yaptıklarını çekiyormuş. Bunu bir ceza olarak dile getirmesi beni çoğu zaman gülümsetiyordu. Ama ne derse desin, Kenan Eniştem hala taş gibiydi.
“Teşekkür ederim Enişte.”
“Enişte mi?” diyerek eski konuya yeni bir tartışma daha açtı.
“Enişte tabii.” diye atıldı annem.
“Ne eniştesi canım, amcası o amcası.” diyerek babam cevap verdi ona.
“Aman Mert, ne amcası ya? O benim aynı evde büyüyüp, kardeş gibi sevdiğim insanla evli. Tabii ki enişte diyecek.”
Annem ve Yağmur Teyzem öz kardeş değillerdi; fakat hayatta yaşanan bazı olaylardan ötürü aynı evi paylaşıp kardeş gibi büyümüşlerdi.
“İyi de hayatım, Kenan bana daha yakın sonuçta.”
Yağmur Teyzem babamın lafını adeta ağzına tıktı.
“Ben öyle bilmiyorum ama Mert.”
“Öyle mi nerden öyle bilmiyorsun, pardon? Biz Kenan'la nerdeyse çocukluk arkadaşıyız, yıllardır da ayrıldığımızı bilmem.”
“Bunlar gereksiz bir ayrıntı.” diyerek Kerem'in annesi elini havada salladı. Sonra, beni her defasında titreten o bal rengi gözleri sertleşti. “Bildiğim kadarıyla onunla ben evliyim.”
“Yani o zaman bu Kenan'ı, enişte mi yapıyor?”
“En yakını ben olduğuma göre evet.. Ha, sen evlilikten daha yakın bir ilişkiyi kastediyorsan açıklamanı zevkle dinlerim.” deyip kollarını göğsünün altında birleştirdi.
Şaka mı yapıyorlardı?
“Aşkım tartışmanın bir anlamı yok. Yekta ne isterse onu söyler bana. Hem ne derse desin, ben hem amca hem de enişte olurum ona.” diyerek son çare karısını telkine etmeye çalıştı Kenan Amca, ama babamın çenesi susacak gibi değildi.
Gözlerim iyice açılmıştı. Onun çok çapkın bir erkek olduğunu annemin bir zamanlar birkaç cümle arasına sıkıştırdığını hatırlıyordum. Hala o denli atak ve dilli olduğunu görmekse beni şaşırtıyordu.
“Biliyor musun, çok haklısın. Yani evlilik konusunda.. Ama sen yatağında mışıl mışıl uyurken, çoğu sıkıntısını kime anlatıyor, kime?” deyip kaşlarını kaldırıp öne eğildi babam.
Kenan amcamın ona kaş göz işareti yaptığını görüyordum. Demek ki bazen erkekler de kadınlar gibi, bazı özel şeylerini arkadaşlarıyla paylaşıyorlardı.
Yağmur Teyzemin başı öyle bir ahenkle dönüp kocasına buldu ki, sandalyeye oturmamak için kendimi zor tuttum.
“Kime anlatıyorsun hayatım?”
“Ya tabii arada onunla paylaştığım şeyler de oluyor hani.” Bu adamın yıllar önce böyle uysallaşıp, sevdiği kadına hayatını adadığını anlamak için o günleri görmeye gerek yoktu. Çünkü gittikçe huysuzlaşan karısına uyum sağlayıp, onu memnun etmeye çalışıyordu. Bu sanki şey gibiydi, şey..
Ömrünü onun önünde heba etmek..
“Haydi be oradan! Biz de seni yaşlı tilki diye seviyorduk. Sen iyiden iyiye kılıbık oldun!”
“Oğlum bak benimle güzel konuş! Seni alt edebilecek güce sahibim hala, bilgin olsun!”
Ağzım bir karış açık onlara bakarken, her gün daha da katlanılmaz olduklarını anlamaya başlamıştım. Yaşlandıkça beni çileden çıkarmaya hazırlanıyorlardı ve Kerem'in beni bu delilerle baş başa bırakmasından ötürü ona bir kat daha kızdım.
Onlar gereksiz tartışmalara devam ederken, mutfaktan gidip pastamı aldım ve salona dönüp masaya bıraktım. Bir süre daha, kim kimin kocası, kim kiminle tanıştırdı, kimin mutluluğunu kim sağladı, hatta benimle kim daha çok ilgilendi, altımı kim daha çok değiştirdi gibi tartışmalardan sonra, beklediğim soru geldi.
Babam bana döndü ve çakmak çakmak olmuş yeşil gözleriyle bana sordu.
“Sen ne demek istiyorsun Kenan'a kızım?”
“Galiba ben bunu hayatın akışına bırakmak istiyorum babacığım.” Elime büyük et bıçağını alarak, kavisli kaşlarımla birlikte kaldırdım. “Pasta?”
&&&
Gökhan beni gelip almadan önce, murfakta bir süre oyalandım. Hala genç olsalar da yaşlılık konusunda gereksiz naz yapan takım salondaydı.
O sırada Kerem'in annesi içeri girdi. Ona baktığımda, bal gözleri sevgi ve anlayışla parıldıyordu. Bu gözlerde o kadar çok anlam görüyordum ki, Kerem'in herhangi bir olaya nasıl bakacağını tahmin edip, kendimi onun özlemine karşı tetikte bekletiyordum.
Bal rengi gözler sertleştiğinde Kerem kızıyordu, yumuşadığında sevgiyle bakıyordu, parıldadığında çocukluğumun en güzel hali heyecanlanıyordu.. Bunları düşünüp hayal etmek beni mutlu ediyordu. Benden ne kadar uzak olsa da, gözlerini her daim görebilme ihtimali beni rahatlatıyordu.
Bende bıraktığı duyguları anlatmaya lügatımdaki kelimeler yetmezdi.
“Nasılsın kızım? Okulun nasıl gidiyor?”
“İyiyim teyzem nasıl olayım? İyi gidiyor, sınav haftası falan işte.”
“Anladım.” diyerek geçiştirmişti. Ben biraz daha didikler diye düşünmüştüm; ama bir şeyler söylemek istediğini görebiliyordum. Mutfak masamızdaki süslere şöyle bir baktı ve dokundu. Bu haliyle çok güzel görünüyordu. Dalgalı saçları başı eğildiğinden öne doğru süzülmüştü ve güzel küçük burnu tatlılığını vurguluyordu. Birden başını kaldırıp bana bakınca irkildim. Bunu yapmayı kesmeliydi, çünkü benim için gerçekten hiç kolay olmuyordu!
Bal rengi gözleri yaşlarla dolmuştu ve sevgiyle bakıyordu.
“Sevgilin senin için bir parti verdiğine göre ciddi bir şeyler mi oluyor yani?”
Bunu ben de düşünüyordum ve böyle dile getirildiğinden ne kadar ürkütücü olduğunu fark ettim.
“Bilmiyorum ki.. Yani daha çok erken. Okulumun bitmesine çok var, hem iş güç falan.. Hiç düşünmedim.”
Gözlerinde bir pırıltı geçip gitti. Söyleyeceklerini aklında toparladığını sanıyordum; ama damdan düşer gibi bana yönelttiğinden daha önce düşünüldüğünü anladım.
“Ben aslında seninle Kerem'i hayal etmiştim her zaman.”
Nefesim kesildi. Kalbim içimde sıkıştı ve yutkunmakta zorluk çektim. Başını yine masamıza çevirmişti. “Yani ne bileyim.. Tabii küçüktünüz o zamanlar, ama işte çok iyi anlaşıyordunuz. Kardeş gibi demek haksızlık olur çocuğum. Anlayabiliyorum yani..” sonra o güzel başını bana kaldırdı.
“Ama işte hayat çok acımasız.” deyip derin bir nefes aldı ve konuyu değiştirmek istemez bir halde devam etti. “Kerem bizden uzakta yetişti ve siz de ayrıldınız. Belki öyle olmasaydı, şimdi seni evinden alacak kişi Kerem olurdu. Belki bu arkadaşlık ilerleyip evliliğe giderdi.”
Başım tuttuğum nefes karşısında hızlıca dönmeye başlamıştı. Elimi hemen masaya dayadım ve duyduklarımı hazmetmeye çalıştım. Bunlar.. Bunlar, bu sözcükler çok tuhaftı. Ne düşünmem, ne söylemem gerektiğini bilemiyordum.
“İyi misin? Ben seni üzmek istemedim kızım, kusuruma bakma. Yani artık büyüdün sen de, her şey geç olmadan...”
“Geç olmadan mı? Ben bilmiyorum..” deyip sandalyeye çöktüm.
Yıllarca sevgisinin bir sarmaşık gibi beni saran kişinin, bu şekilde bana yakıştırılmış olması beni bir anda yormuştu.
“Kusuruma bakma, galiba erken davrandım.”
Gözlerim gizleyemediğim bir şaşkınlıkla onunkilere takıldı.
“Erken mi? Bir iki yıl sonra söylesen daha mı farklı olacaktı Yağmur Teyze?”
“Bence evet.” deyip omuzlarını silkti. Normalde kırışmış olan göz kenarları o gülünce çizgi çizgi olmuştu.
Şu söylediklerine gerçekten inanamıyordum. Resmen bana Kerem'le evleneceğimin garantisini veriyordu.
Saçmalık bu! Saçmalık! Tamam onu seviyordum, ona çok değer veriyordum; ama.. Aması çoktu ve ben ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Hele de aklımı ondan uzaklaştırmak isterken..
“Ben ne diyeceğimi gerçekten bilmiyorum teyze; ama şunu söyleyebilirim. Kerem çok uzakta ve bir sevgilisi var.”
“Boş ver.” diyerek elini şöyle bir salladı. “Görünüşe göre senin de var.”
“Ah. B-ben.. Gerçekten..” deyip tıkandım. Bunları keşke bana doğum günümden sonra söyleseydi; çünkü bu halde partiye gidecek olmak beni daha da sıkıntıya sokmuştu.
Daha fazla konuşamadım, çünkü kelimeler çıkmıyordu. Çıkamıyordu. O kadar şaşkındım ki, aklım anlamlı bir cümle kurmaktan adeta kaçıyordu. Tam o sırada Kenan amcam ya da eniştem her neyse, Kerem'in babası demem o an için daha iyi geldi, mutfağa girdi.
Bir elinde çay bardağı, diğerinde ise pasta tabağı vardı. Siyah gözleri kırışmış bir halde bana bakıyordu. Yüzünde de anlayışlı ama üzgün bir gülümseme vardı. Bence kesinlikle bizi dinlemişti. Ve bence kesinlikle o da öyle düşünüyordu.
Kalbim!
Ellerindekini tezgaha bırakıp, yavaş adımlarla karısının ona dönük yüzüne sevgi dolu bir öpücük kondurdu. Sonra arkasından sıkıca sarıldı. Bana hikayeleri defalarca anlatılmış bu iki insana bakarken, her şeyin nasıl da masal gibi geldiğini düşündüm.
Adamın defalarca hata yapmasını, sürünmesini, yıkılmasını, ama yine gerçek aşkın kollarına düşmesini.. Bunlar çok güzeldi. Bir masal kadar güzeldi.. Ama yaşarken kim bilir ne denli acı çekmişlerdi. Bu mutluluğa erişmek için kaç gece gözyaşı dökmüşlerdi?
Uyumlu ve güzel çifte baktım. Onlar Kerem'in ailesiydi. Onlardan tamamen uzakta kalmak zorunda kalmıştı. Ama bu kimsenin suçu değildi. Yani bence.
Aşk için savaşıp, tüm bedelleri ödemişlerdi. Ve mutlu sona ulaşmışlardı. Ne güzel ve hak edilen bir son! Onların yaşadıkları o acılar için kalbim sıkıştı ve üzüldüm. Bir an berbat hisseder gibi oldum.
Ama bilmediğim, gecenin bana hazırladığı o berbat sürprizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...