Aynı dakikalarda Kerem İngiltere'de ki yatağına uzanmış Yekta'yı düşünüyordu. Elinde telefonu, kulaklığında o sıralar Türkiye'de hit olmuş şarkılardan birini dinliyordu.
Bir elini başının altına aldı ve tavana baktı. Bugün yine rutin şekilde geçmişti günü. Kafeye gidip çalışmış, daha sonra bir dersinin final sınavına girmişti. Sınavı da iyi geçmişti. Zaten günü gününe çalışmayı huy edinmişti. Ayrıca okuduğu ekonomi bölümünü de seviyordu. Babasının hesap kitap işleriyle ilgili olması ona da geçmişti.
Derin bir nefes alıp yatağında doğruldu. Sırtını yatağın demirine yasladı. Ailesini o kadar çok özlemişti ki... Onları görmeyeli, annesinin bal rengi gözlerinin sevgiyle hüzünlenmesini tatmayalı üç ayı geçiyordu. Her gün konuşuyorlardı fakat artık onlarla yaşamak istiyordu.
Gözleriyle etrafına bakındı. Burayı seviyordu. Victoria Hala, Robert ve İngiltere gerçekten çok güzeldi. Ama memleket havası vardı ki, Kerem onu ciğerlerine çekmişti işte. On yıldır burada yaşaması bir şey değiştirmiyordu. Yüz yıl daha geçirse, yine de İzmir'i özleyecek, kendini oraya ait hissedecekti.
Hele de, ailesi ve Yekta oradayken..
Yekta'yı düşünmek, uzun bir nefes almasına neden oldu. Onu düşünmediği tek bir gün dahi yoktu. Yekta doğduktan sonra hayal meyal hatırlıyordu ama hayatına bir melek girmişti bunu biliyordu. Güzel yeşil gözleri, minicik elleriyle, o incecik sesiyle ortalığı inletmesi, ondan korkması ama yine de o saçlarını örgü yapması.. Kendini tutamadı ve kıkırdadı.
Buraya geldiğinde anne ve babasının yanında Yekta'yı düşünür olmuştu. Onu özlüyor, onun varlığıyla ödüllendirilmek istiyordu. Ne kadar kendine bir hayat kurmuş olsa da burada, Yekta'nın kokusu sinmişti bir kere ellerine, o minicik elleri tuttuğu andan beri.. Nasıl silip atabilirdi ki? Hele de Eda Teyze'si, öz teyzesi gibiyken, kendi istese dahi, bugün sırtını dönse bile, ardından annesi ve Eda Teyze'si görüşmeyecek miydi? Bir gün bir yerde, eninde sonunda Yekta'yı görmeyecek miydi?
Zaten onu tamamen silmek istemedi ki..
Demek Yekta'nın da bir sevgilisi vardı. Yüzü asıldı, kaşları çatıldı ve ifadesi birden sertleşti. Onu üzüyor muydu acaba? Başka şehirde olmak, hatta başka bir semtte bile olmak zorken, onu bambaşka bir ülkeden nasıl koruyabilirdi? Araya annesini sokmayı düşündü, ama görünüşe göre Gökhan denen çocuk güvenlerini kazanmıştı. Tabii annesi hiç sevmediğini dile getirse de, önemli olan Yekta'nın anne ve babasının ne düşündüğüydü..
Yekta'sının mutlu olmasını isterdi sadece. O çok güzel ve çok saftı. Tıpkı ailesindeki kadınlar gibiydi. Tertemiz, sıcak ve içtendi.. Kandırılmasının güç olmadığını biliyordu. Kalbinin kırılmasını istemiyordu. Onun üzülmesini hiç ama hiç istemiyordu.
Onun da burada bir sevgilisi olmuştu. Nurşen, bir Türk babaya sahip olsa bile, annesinin otoritesi altında büyümüştü ve Türkçe'ye dair pek bir şey bilmiyordu. Sadece ismi babası tarafından konmuştu.
Birbirlerini yıllardır tanıdıkları halde, iki yıldır sevgili olarak takılıyorlardı. Kerem onunlayken mutlu hissediyordu. Kendini ait hissetmediği bir yerde, onun gibi Türk kanı taşıyan biriyle samimiyet kurmak hoşuna gidiyordu.
Telefona tekrar sarıldı ve Yekta'yı tekrar aradı, ama nafile.. Genç kız cevap vermiyordu. Doğum gününü kutlamak istemişti. Birkaç kez unutmuştu. Hatta bugün de unutmak üzereydi bu yoğunluktan. Bir insanı aklında tutup, onunla ilgili önemli şeyleri nasıl unutabiliyordu acaba insan? Bunu çoğu zaman anlamıyordu.. Ama neyse ki biricik Yekta'sı ona kırılmıyordu. Onu olduğu gibi kabulleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...