8.BÖLÜM

21K 692 10
                                    

Bir alıntı paylaşmıştım ama bölümü yazınca paylaşmadan edemedim. Sanırım ben elinde bölüm tutamayanlardanım :)) Uzun bir bölüm oldu, kesmek istemedim.. Umarım keyifle okursunuz, ben yazarken eğlendim. :)) Şimdiden çok teşekkür ederim <3


Burçin, Gökhan'ın yanına oturdu ve siyah saçlarını sırtından geriye atıp çocuğa baktı. Kahverengi gözleri büyük bir nefret ve kinle kararmıştı, ama bunu belli etmeyecek kadar akıllıydı.

“Seni dinliyorum.”

Gökhan elindeki bira şişesini masaya bırakıp bacaklarını araladı ve Burçin'i şöyle bir süzdü. Genç kız başını ona doğru eğip, sağa sola sallandı.

“Ne bakıyorsun, konuş!”

“Sana çok çekici olduğunu söyleyen oldu mu daha önce?”

Burçin'in kaşları çatıldı. Gökhan'ın ilk kez bu denli pislikce konuştuğunu duyuyordu. Bu çocuğu böyle değiştirenin ne olduğunu merak etti ya da kendini saklamayı nasıl başardığını..

“Söyleyenler oldu ya da olmadı Gökhan, bu seni ilgilendirmez.”

Mavi gözleri alev alev yanan çocuk bir süre genç kızın beyaz suratını inceledi ve ona sırttı. Bira bardağını alıp içmesi için ona uzattı. Burçin istemediğini gösterircesine başını salladı. Gökhan omuzlarını silkip, cebinden sarılı bir sigara çıkardı ve onu yaktı. Kulağına gelen cızırtı sesiyle onun ne olduğunu anladı.

“O şeyi burada içerken yakalanabilirsin.”

Dumanını ona doğru üflerken sırıttı.

“Umurumda mı?”

“Öylese ölmeyi de pek şeyine takmıyorsun Gökhan? İçkiyle uyuşturucunun aynı anda alınmasının insanı ne kadar yorduğunu, hatta öldürdüğünü bilmiyor olmalısın?.”

“Bir şeyi yapıyorsan, sonuçlarını da bilirsin tatlım.”

“Yani intihar ediyorum ve ölümden korkmuyorum diyorsun.”

Gökhan ayaklarını yere sabitledi ve kıza doğru yaklaştı. Burçin onun yakınlığından rahatsız oldu. İğrenç bir insandı ve ayak üstü onları uyuttuğu için onun canını şimdi şu anda yakabilirdi.

“Bazen fazla kaçırdığımda hiçbir şeyden korkmuyorum ve inan tahmin bile edemeyeceğin yerlere yolculuk ediyorum.” derken bir elini kaldırıp havayı bir cam gibi eliyle sildi. Sonra kolunu masaya yaslayıp kıza döndü.

“Ama dozunu yaşayacak kadar ayarlıyorum.”

Burçin onun iğrençliği karşısında yüzünü buruşturdu ve başını sağa sola salladı. Onunla böyle bir ortamda daha fazla kalamayacağını düşündü.

“Beni neden çağırdın, söyle artık.”

Gökhan kaşlarını çattı ve ardına yaslandı.

“Yekta'yla aramızı düzeltmeni istiyorum.”

Tam da genç kızın beklediği şeydi. Aklında tonlarca düşünce belirmişti öncesinde, ama onun yüzüne bunları haykıramazdı.

“Neden böyle bir şey yapacakmışım?”

“Çünkü onu seviyorum. Gerçekten seviyorum. Bir yıl boyunca ona istediği şekilde davrandım ve karşılığını istiyorum. Onu istiyorum.” derken mavi gözleri irileşmişti.

“Ama Yekta bu ilişkiye daha fazla devam etmek istemediğini söyledi bana Gökhan ve ben onun kararlarına saygı duyuyorum her zaman.”

Sigarasından derin bir nefes çekerken, tehlikeli bakışlarını kızın üzerinden çekmiyordu. Dumanını sakince üfleyip cevap verdi.

“Bence sağlıklı düşünemiyor. İstediği şeyin farkında değil.”

“Ah inan bana, sağlıklı düşünemeyen sensin.”

Genç çocuğun kaşları gözlerinin hemen üzerinde sertçe birleşti. Dalgaya alınmak hiçbir zaman hoşuna gitmezdi.

“Benimle böyle konuşamazsın! Sana dediğimi yaparsan, anlaşabiliriz.” diyerek göz kırptı.

“Öyle mi? Bir mükafatım olacak yani..”

“Buğra!” diyerek onu hızla cevapladı.

Burçin'in uzun süredir istediği tek şeydi Buğra. Okulundaki en yakışıklı ve karizmatik çocuklardan birine gönlünü kaptırması ayıp kaçmazdı herhalde. Ama ne denli çapkın olduğunu herkes bilirdi. Umut ediyordu işte, Buğra tarafından fark edilir diye. Gerçi son zamanlar onun dikkatini çekmişti, ama asıl zor olanıysa bu ilgiyi üzerinde tutmaktı.

Gökhan'ın bardağını aldı ve burnunun önünde şöyle bir gezdirdi. Basit bir biraya benziyordu. Hızlı ve büyük bir yudum aldıktan sonra masaya bıraktı. Ayağa kalkıp, “Anlaştık!” dedi. Ve mekandan çıkmadan Gökhan'ın son sözleri kulağına çalındı.

“Senden haber bekliyorum seksi kız!”

Aynı dakikalarda, Robert ve Kerem mekanın tam karşısındaki kaldırıma oturmuş Burçin'in gelmesini bekliyorlardı.

“Sence bu gece icabına bakabilecek miyiz kuzen?” diyen Robert Kerem'e döndü.

Kerem'in gözleri bir an dahi barın kapısından ayrılmıyordu. Gökhan'ın oradan çıkmasını büyük bir merak ve heyecanla bekliyordu. Biricik Yekta'sının canını yakmanın nelere mal olacağını ona göstermek istiyordu.

“Bu kadar endişe etmene gerek yok kuzen.”

Kerem ilk kez bakışlarını ayırıp, bedeni ondan daha iri olan Robert'a baktı. Yeşil gözleri çoğu zaman ona Yekta'yı andırıyordu. Belki de çoğu zaman aklından çıkaramamasına sebep olan şey buydu. Robert'a her baktığında, o küçük kızın yaşlarla dolan, heyecanla parıldayan, ona gösterdiği sıkıntılarla keyif alan gözleri görmesiydi.

Ama Yekta'yı gördükten sonra daha iyi anladı ki, hiçbir şey onun yüzündeki yeşil gözler kadar sahici değildi. Tam da istediği gibiydi ya da bildiği gibi demek daha doğru olurdu. Onun o saf ve sevgi dolu güzel yeşil gözleri, kimseye benzemiyor, kimsenin onda uyandırdığı güzel duyguları hissettirmiyordu.

Çocukluğunda hissettiği o tatlı anıları yaşadıktan sonra, onların tadlarını nasıl damağından silebilirdi? Yekta ailesinden bir parçayken, onun canının yanmasına nasıl müsaade edebilirdi? Hadi böyle bir şey oldu.. Peki nasıl hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebilirdi? İçinden bir parçaydı Yekta ve ona dokunanın Kerem'in içindeki parçaya da zarar vereceğini bilemezdi.

İşte içini şiddetle titreten duygu bunların sebebiydi en çok..

“Endişe etmeden duramıyorum Robert. Ya ona bir zarar verseydi? Ya buraya geldiğimde o eski Yekta'yı bulamasaydım? Gözlerimi kapadığımda, biraz düşündüğümde, onun yapabilecekleri aklıma üşüşüyor ve öfkeden deliriyorum! İnan bana neler hissettiğimi tahmin bile edemezsin!”

“Çok haklısın. Yekta'nın senin için kıymeti çok farklı biliyorum...”

“Hayal bile edemeyeceğin kadar farklı.” diyen Kerem'e, Robert bir süre baktı ve sözlerini devam ettirdi.

“Birlikte büyüdünüz, birlikte zaman geçirdiniz biliyorum, ama sonuçta yıllar da geçti. Hani ne bileyim, insan şaşırıyor..”

“Şaşılacak bir durum yok ki.. Ben İngiltere'ye gelmiş olabilirim, ama bir parçam hep burada kaldı. En başta ailem buradaydı, sonra kendimi bildim bileli Yekta hep yanı başımdaydı.. Bu duyguyu sana anlatamam.”

“Aslında biliyor musun, sana baktıkça anlayabiliyorum.”

Kerem kaşlarını çatıp şüpheyle ona baktı.

“Öyle mi?”

“Tabii ki, kuzen. Yekta'nın sendeki değerini anlamayan gerçekten aptal olmalı. İngiltere'de o yaşadığın yoğun yıllara rağmen, bir an aklından çıkarmadın bu kızı ve sırf canı yandı diye taa Türkiye'ye geldin. Gerçekten Yekta'ya verdiğin değer sınırları aşıyor.”

Kerem gözlerini diktiği kapıdan Robert'a döndü ve anlaşılmaz bir ifadeyle ona baktı.

“O ne demek şimdi?”

Robert biraz kem küm etti, ama gerekli cevabı da verdi.

“Yani nasıl desem ki şimdi? Sen benden daha iyi bilirsin diyeceğim bu işleri ama benim daha çok sevgilim oldu.” deyip sırıttı.

“Konuyu nereye çekmeye çalışıyorsun anlamıyorum.”

“Bu basit bir çocukluğa ait sevgi mi sence diyorum? Bana yıllardır biraz fazlası var gibi geldi.”

Kerem'in yüzü bir anda bozuldu ve Robert'a kızgınlıkla baktı.

“Bence sen ne dediğini bilmiyorsun Robert! Yekta'ya bu kadar değer vermem normal değil mi? Onu sevip, kollamam gayet normal geliyor bana! O benim ailem diyorum sana. Aile ne demek Robert? Ne olursa olsun, kopmak istesen de, kopsan da, içinde, şurada,” deyip kalbini gösterdi. “atan şeyde barındırdığın bir şey. Bağlılık bu, anlatabiliyor muyum? Gerçi anlatmasam da sen biliyorsun bunu..”

“O halde onu kıskanmıyorsun yani?”

“Kıskanmıyorum demedim.” diyerek homurdandı.

“Hayatını etkileyecek kadar kıskanman normal değil ama işte. Onun babası değilsin bir kere. Başka erkeklerle de ilgilenebilir.” Ellerini hızla havaya kaldırdı. “Gökhan p.çinden bahsetmiyorum!”

“Yoksa kendinden mi bahsediyorsun kuzen?!”

Genç oğlan çapkınca sırıttı. Onun damarına basmaktan büyük bir zevk alıyordu.

“Neden olmasın?”

Kerem öfkeyle bir anda ona doğru döndü ve o sert bal rengi gözleri koyulaşıp ona dikildi.

“Buna bir daha cüret edeyim deme zaten sen!”

“Nedenmiş? Sebebini açıkla bana.”

“Çünkü sen kızların duygularıyla oynayan p.çin tekisin! Yekta'yı sana yem edecek değilim!”

“Hatırlatırım ki kuzen, Yekta benim uzaktan da olsa bir akrabam ve onun kalbini kıracak bir şey yapmam. Sana söz veriyorum, bana güven. Hem seninle aramı bozmak istemem değil mi?”

“Saçmalık!”

“Düşünsene, çok sevdiğin çocukluk arkadaşının, çok sevdiğin diğer çocukluk arkadaşınla evlendiğini mesela?”

“Kapa çeneni.”

“Güvendiğin bir insana emanet edeceksin onu, bunda can sıkılacak bir şey yok.”

“Sana çeneni kapa dedim!”

İki genç adam birbirlerine bakarken, Kerem'in sert sesi sokakta yankılandı.

Tam o sırada yanlarına gelen Burçin şaşkınlıkla iki gence baktı.

“Neler oluyor?”

Kerem onu duymazdan geldi ve gözlerini Robert'tan ayırıp, Burçin'e döndü.

“Konuştun mu?”

“Evet, Yekta'yla barışmak istiyor.”

“Başka bir şey beklenmezdi ki zaten p.ç kurusundan!”

“Ne olmuş?” diyen Robert'a bakmadan cevapladı Kerem.

“Sana sonra anlatırım. Şimdi bakalım Gökhan Bey ne yapacak?”

Bir süre sokağın karanlık köşesinde beklediler. Burçin çok üşüdüğünü dile getirince, Robert hemen ona takıldı.

“Bana sarılabilirsin tatlım?”

Burçin şaşkınlıkla Kerem'e döndü.

“Bana sarılabilir misin mi dedi?”

Kerem kendini tutamadı ve güldü.

“Sanırım aynen öyle dedi.”

Burçin dönüp Robert'ı şöyle bir süzdü. Yakışıklı, iri ve güzel gözlere sahip bir İngiliz erkeğiyle birlikte olması fena olmazdı hani.. Ama gelip geçici bir şeyler için kafa yoramayacak kadar aklı başkasına aitti.

“Başkasından hoşlanıyorum.”

“Ben de..” derken kollarını onun için açık tutuyordu Robert.

Burçin ona cevap olarak işveyle gülüp başını çevirdi.

“İçeride ne yapıyor bu hala?” diye stresle sordu Kerem.

“İçiyor. Birçok şey..” diyerek homurdandı. “Bu gece için hevesli olmanı tavsiye etmem Kerem. Gökhan'ın o kafayla hangi deliğe gireceğini bilemeyiz.”

“İngilizlerin bir lafı vardır bilir misin? En iyiyi ümit et, en kötüye hazırlan.”

Burçin gülüp onu cevapladı.

“Güzelmiş..”

&&&

Bir saat daha soğukta Gökhan'ın çıkmasını beklediler. Burçin artık pes etmeleri gerektiğini söylese de, Kerem içinin rahat etmeyeceğini dile getirip duruyordu. İçinde garip bir duygu vardı, bu gece bu işi halledecekti.

Ve hissettiği gibi Gökhan, yanında bir çıtırla sonunda dışarı çıktı. Kafayı nasıl bulduysa ayakta duracak hali yoktu, ağırlığını yanındaki sarışın kadına veriyordu. Bar görevlilerinden biri onun için bir taksi çağırdı.

“Ne yapacağız şimdi?”

Burçin'in sesini iki genç oğlan da dikkate almadı ve hızla yoldan bir taksi çevirip, kızı da yanlarına çektiler.

“Öndeki taksiyi takip et.” diyen Kerem'e Burçin kıkırdayarak döndü.

“Çok heyecanlıyım ve hep bunu yapmak istemişimdir.”

“Bence herkes bunu bir kez olsa yapmak istemiştir.”

“Ama hiç hayal edildiği gibi değil, çünkü kalbim durabilir!”

“Kalbi durması gereken öndeki araçta oturuyor, sen biraz sakin ol bakayım.”

Taksi Bornova'ya kadar sorunsuz gitti, ama Gökhan'ın evini bulması biraz sıkıntılı olmuştu. Birkaç farklı sokağa girip, geri çıktılar. Bir yere park edip, sonra devam ettiler. Semtte bu şekilde en azından on beş dakika boyunca dolaştılar ve en sonunda Burçin patladı.

“Allah'ım tam bir salak ya! Durdurun şu taksiyi, ben evine götüreceğim bu malağı!”

Kerem o gece gerçekten ciddi anlamda güldü ve Burçin'i sakinleştirmek için koluna dokundu.

“Tamam sakin ol! Doğru yoldalar mı sen onu söyle.”

“Evet, ama eğer sağa sapıp doğruca ilerlemezse, gerçekten ben götüreceğim eve!”

Neyse ki Burçin'in dediğini yaptılar ve sonunda eve vardılar. Kerem'lerin bulunduğu taksi sokağa girmedi, uzaktan ne yaptıklarını seyrettiler. Onlar el ele, kol kola apartmana girdikten sonra, Burçin dönüp sordu.

“Bekleyecek miyiz?”

&&&

Gökhan uyuşturucu ve içkinin verdiği etkiyle ayakta durmakta zorlanıyordu ama bilinci tamamen kendini yitirmemişti. Her zaman bu tür maddeleri kullanan biri olarak, alması gereken dozu biliyordu. Bu gece de uçmak niyetindeydi, ama masasına gelen bu fıstığı geri çeviremedi.

Yekta'ya olan hastalıklı sevgisinin karşılığını alması için biraz beklemesi gerekiyordu demek ki. Öyleyse içinde kabaran bu arzulu hisleri artık bastırmaktan vazgeçip, onları tatmin etmeliydi.

Sarışın fıstık ona bir şeyler söyleyip kıkırdıyordu ama ne dediğini anlayamıyordu. İstediği paraysa ona verebilirdi. Gerçekten parası vardı. Kadını yatak odasına sürükledi ve gücünü kullanıp onu yatağa itti.

Halbuki daha geçen haftalarda burada Yekta'yla birlikte olabilirdi. Yanlış olan neydi ki? Babası da annesine böyle davranmıyor muydu? Onu hırpalamıyor muydu çoğu zaman? Ama annesi ondan ve çocuklarından hiç vazgeçmemişti. Yekta'nın da onu böyle sevmesini istemişti. Hatta o gereğinden iyi bile davranmıştı.. Demek ki zamanı vardı.

Ayaklarını sürüyerek yatağa ulaştı ve kendini yatağa bırakırken kadın kalktı ve onu sırt üstü çevirip soymaya başladı.

“Işığı yakmamda bir sakınca var mı?”

Bu dediğini anlamıştı bak. Kendinde edindiği zaferle sırıttı ve evet dedi.

Kadın ışığı açınca onun yüzünü daha iyi gördü. Saçları sarıya boyanmış, altında deri bir tayt ve üzerinde güzel bir bluz vardı. Gerçekten de çok seksi ve güzel bir şeydi. Eh, onun gibi yakışıklısına da böyle güzeli giderdi her zaman.

“Şimdi seni soyacağım yakışıklı.”

“Acele et.” diye homurdandı. Şimdi uyuyup kalacaktı. Bu zevkli anları kaçırmayı hiç mi hiç istemiyordu. Kadın onu soyarken gözlerini kapadı. Sonra bedeninin ondan uzaklaştığını fark ettiğinde gözlerini araladı. Kadın üzerindeki bluzü çıkarıyordu.

“Gözlerini kapat. Soyunduğumda görmeni tercih ederim.”

Gökhan zevkle sırıttı. Nasılsa beş dakika içinde, istediğine ulaşacaktı. Hem böylesi çoğu zaman daha zevkli oluyordu.

Kapı zilinin çalınmasıyla gözlerini araladı.

“Kim o? Kim gelmiş?” diyerek yataktan inmeye çalıştı.

Yanındaki kadın telaşla üzerini giyindi ve hemen “Bakmamı ister misin?” dedi.

“Ah, s.kt.r et! Çıplağım zaten!” dediyse de kadın gidip kapıyı açtı.

Odaya giren üç kişiyi gördüğünde, telaşla üzerine çarşaf geçirmeye çalıştı. İki yüz ona çok tanıdık geliyordu, ama bulanık gözleri tam seçemiyordu.

“Burçin arkanı dön.” diyen Kerem hızla sandalyenin üzerine atılmış bir battaniyeyi alıp Gökhan'ın üzerine bıraktı.

“Neler oluyor lan burada?” diyen Gökhan'ı kimse sallamıyordu hani.

Kerem yanındaki kadına dönüp, “Çektin mi?” diye sordu.

Adı Lale olan kadın sırıtarak telefonu ona uzattı.

“En açığından hem de!”

Kerem telefonu onun elinden alıp, Gökhan'ın tüm hatlarıyla anadan doğma resimlerine baktı. Her şeyi ve özellikle yüzü olduğu gibi ortadaydı.

“Sen ne yaptın pis o.ospu!” diyerek yataktan kalkmaya çalıştı, ama yere kapaklanınca poposu meydana çıktı.

Burçin kendini tutamadı ve “Bu gerçekten çok iğrenç!” diyerek kıkırdadı.

“Oh, shit!” diyen Robert'a daha fazla dayanamadı ve ikisi de gülmeye başladı.

“Tamamdır olmuş. Şimdi biraz da biz çekelim, garanti olsun.” diyerek cebinden anlaştıkları ücreti çıkarıp verdi ve Gökhan'a döndü.

Lale ona bakıp sırıtıyordu.

“Başka bir şeye ihtiyaç olursa eğer?”

Kerem kadına dönüp gülümsedi.

“Olursa haberin olur Lale.”

Kadın gülümseyerek omuzlarını silkti ve odadan çıktı.

Robert seslice gülerek ellerini birbirine vurmaya başladı ve öne çıktı.

“Evet kuzen, giyinik mi istersen, yoksa böyle ete değerken çıkan sesi duymak mı istersin?”

“Aslına bakarsan...” deyip acıyan gözlerle Gökhan'a baktı. Tuhaf şekilde homurtular çıkarıp, onlara tükürükleriyle tehditler saçıyordu. “Hiç fark etmez.”

“Burçin dışarı çıkmalısın.” demesiyle, genç kız kendini hızla dışarı attı ve kapıyı da kapadı. Hiç sevmediği şeydi aslında birisi dövülsün ya da acı çeksin, ama Gökhan bunu kesinlikle hak etmişti. Ona bıraksalar şimdiye canını yakacak bir şey bulurdu herhalde, ama neyse ki Kerem imdadına yetişmişti.

Yekta'nın beyaz atlı prensi, diye düşünürken kıkırdadı. Ama görünüşe göre geri dönecekti. Ona da yine üzüntülerle dolu Yekta kalacaktı. Kerem gerçekten iyi bir çocuktu. Nazik ve sevecen bir karakteri vardı aslında. Ama olacak şey değildi. Yekta'nın kafasını gereksiz bir meşguliyetle kaplıyordu. Belki Kerem'in tekrar gidişi, Yekta'nın canını daha çok yakardı da, aklından bu faktörü çıkarırdı.

Umarım, diye düşündüğü sırada içeriden ses duydu. Suratını buruşturup oradan uzaklaştı.

Robert, Gökhan'ı kollarından tutup ayağa dikince, üzerindeki battaniyede yere düştü.

“Dostum işini çabuk tutmazsan şuraya kusacağım!”

Kerem montunu çıkarırken sırıtıyordu.

“Bunun daha aksiyon bir halde olmasını tercih ederdim. Böyle komiklikler hevesimi kaçırıyor.”

“Benim de bu çirkin çıplaklık.” diyen Robert'ın lafının arasına saniye koymadan yumruğunu kaldırdığı gibi Gökhan'ın suratına patlattı.

“Suratı da sertmiş ş.refsizin!” diyerek inildedi Kerem. Ama hiç durmadan bir tane daha patlattı. Onu öldürmek istemiyordu, ama o güzel suratına vereceği hasarla onu darma duman etmek istiyordu.

“Tamam dur, şöyle de bir fotoğraf alalım.” derken Gökhan ellerini kollarını sallayıp küfür etmeye çalışıyordu. Ama ikisi de anlamıştı ki, birazdan bilinci kapanıp gidecekti.

Kerem vakit kaybetmeden, iki gözüne, burnuna ve çenesine daha hafif birer yumruk attı. Sonra kendini sandalyeye bırakıp yorulduğunu dile getirdi.

Robert omzunu silkip, Gökhan'ı havada tuttu ve elini yumruk yapıp, tersiyle sertçe geçirdi. Gökhan yatağa devrilip kaldı.

“Ölmüş müdür?” derken Robert, Kerem'e bakıyordu.

“Sanmıyorum, ama devam ederse, keşke ölseydim diyeceğine eminim.”

Kerem içini çekip ayaklandı ve Robert ve Burçin'i de alıp evden ayrıldı. Yeni aldıkları bir numarayla, Buğra'ya gizli bir mesaj attılar. Gökhan'ın birkaç fotoğrafını yollayıp, eğer bir daha ahlaksız herhangi bir işe karışırsa, herkese yollayacaklarını ve hatta daha beterini yapacaklarını söylediler.

Burçin daha beterinin ne olabileceğini sorduğunda, Robert küçük bir kahkaha attı, fakat sorusunu cevaplamadı.

&&&

Burçin'i kaldığı öğrenci evine bıraktıktan sonra, Kerem kendini tutamadı ve Robert ne derse desin Yekta'yı görmek istedi. Bunu gitmek zorunda olduğu gerçeği de sıkıştırıyordu.

Genç kıza çıkabilirse, aşağıya inmesini söyledi ve görünüşe göre Yekta elbette uyumadan onlardan gelecek cevabı bekliyordu.

Onun küçücük bedeniyle, saçları topuz yapılmış haline baktı. Bir ceylan gibi seke seke onlara doğru koşuyor, Kerem'in yüzüne odaklanan gözleri sevgi ve merakla ışıldıyordu.

Yekta yaklaşınca, Kerem tereddüt dahi etmeden onu yakaladı ve onu tatlı bir mesafeyle sardı. Sonra yüzünü elleri arasına alıp onu yanaklarından öptü.

“Ellerin kanıyor. Size bir şey yaptı mı? Ne oldu?” diyerek telaşlanan genç kızı sakinleştirmeye çalıştı.

“Merak etme bir şey olmadı. Hallettik. Yarın bunları konuşuruz olur mu? Ben sadece seni görmek istedim. İçim rahat etmeyecekti..”

Bu sözlerle Yekta ona sıcacık gülümsedi. O da Kerem'i görmeyi istiyordu. Hem de her zaman.. Kerem tarafından ilgilenilmek ve sevgiyle yanında olmasını dilemesi çok hoşuna gitmiş, kalbi sevgiyle kabarmıştı.

Her ne kadar bırakmak istemese de, Kerem'in öpücüklerine tüm içtenliğiyle cevap verip gizlice evine girmişti. Ve o gece heyecanla sabahı beklemişti.

En çokta, Kerem'i yarın da göreceğini bilmek içini heyecanla ısıtmıştı...

Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin