Sofraya geçip Yağmur teyzemin yaptığı Tarhana Çorbası ve İzmir Köftesi'ni yemeye başladık. Herkes yine neşeli neşeli sohbet ediyor, dedem ve anneannemin tatlı atışmaları bile beni gülümsetemiyordu.
Hele de Nurşen'den sonra..
Özellikle O, gecenin konuğu olmuştu. Herkes ilgi gösteriyor, onunla konuşmaya çalışıyor, ona Türkçe kelimeler öğretmeye çalışıyordu.. Bende hiç iştahım olmasa da, köftelerimden yemeye çalışıyordum.
Burçin'le konuştuktan sonra ne yapacağıma karar vermiştim. Arkadaşım, Kerem'le zaman kaybetmemi istemiyordu, çünkü ona yanlış geliyordu.. Kerem gidecekti ve bunu haykırdığımda inkar edecek bir şey söylememişti.
Ne yapacağımla ilgili arkadaşımın teorisi gayet mantıklıydı. Uzak dur, eğer seviyorsa buna katlanamaz ve sana gelir. Ama eğer sevmiyorsa... O zaman acılar içinde yanan kalbime, kova kova su atmam gerekecekti. Onu söndürebilenin sadece Kerem olduğunu bilmekte, yaşadığım üzüntüde hiç yardımcı olmayacaktı.
Yağmur teyzemin sözleri beni daldığım düşüncelerden çıkardı. Gözlerim ondaydı, ama kalbimin sesi Kerem'e dönüp bakmamı söylüyordu. Yapmayacaktım ama.. Bir karar vermiştim ve bunu uygulayacaktım. Nerede pes edecektim, nereye kadar dayanıp kendi sınırlarımı aşacaktım gerçekten bilmiyordum, ama kendi kalp sağlığım için bunu yapacaktım.
Belki de, çaresizce dipsiz kuyulara yuvarlanacak, tenim acıyla buruşacak, bir daha başkasını sevemeyecektim... Ama bunu yapacaktım. O yüzden Kerem'e dönüp bakmadım. Zaten, muhtemelen Nurşen ona yapışmıştı yine, o yüzden görmemek bazen iyi oluyordu..
“Sınavların bitti mi Yektacım?”
“Yok daha bitmedi, ama Cuma günü bitecek..”
“Aa, iyiymiş, çok az kalmış. O zaman bizimkileri sen gezdirirsin. Kerem yıllardır İzmir'e uğramıyor ne de olsa, pek hatırlamıyordur.”
“Aslında hatırlıyorum anne, o kadar da değil.” diyen aşkıma bakmamak için savaş veriyordum. Ama beni zorluyordu işte! “Tarihi eserlerin daha değişmeyeceği ortada.. Ama yepyeni yerler açılmıştır. Yekta oralara götürebilir bizi. Götürür müsün, müsait misin?”
Dönüp ona bakınca, heyecanla gözkapaklarım birkaç kez açılıp kapandı. Bana bakışları ısrarcı ve derindi.. Kavga etmiştik doğru ya.. Ben kendi aşkıma odaklanmış, kavgamızı unutmuştum.. Acaba benimle ilgili ne düşünüyordu? Barışmak için bir hamlede bulunacağını düşünüyordum, en azından beni zorlayacağını biliyordum. Çünkü bizim küs kaldığımız pek görülmemişti..
Ama işler değişti. Ben eskilerden kalma kız değildim. Ben Kerem'e aşkını kabullenmiş ve bunun için savaşmayı göze almış biriydim. Tabii kendime göre savaşma desek daha doğru olur, çünkü bir kılıç kuşanıp Nurşen'i doğradıktan sonra, Kerem'i kaçıracak değildim. Aslında biraz düşününce fena olmazdı..
Kerem'i kaçırmak biraz zor olurdu, onu taşıması falan yani. Ama Burçin yardım ederdi tabii bana.. Sonra da onu bir kuleye kapardım ve kılıcımı ona doğrultup, ya beni sev ya da sonsuza kadar burada kal diye haykırırdım.
Vahşi İskoç savaşçıları gibi! Diye düşünürken kıkırdamamak için kendimi tuttum.
Kerem'e gözlerimi dikip, düşünmeye başladım. Bir yandan da onu oyalamak için konuşuyordum. Nurşen ve Kerem'i yanyana görmek iğrençti! Ama onları yalnız bırakmak, kesinlikle yüreğime ihanet olurdu!
“Aslında sınavlardan sonra birkaç gün dinlenmek için kendimi eve kapamayı düşünüyordum, ama misafir var tabii.. Tamam, Burçin'i de alırız, gezeriz. Nereye gitmek istiyorsanız.”
Kerem, buğulu bal rengi gözlerini benden ayırmadan Nurşen'e durumu açıkladı. Bakışları birer ok gibiydi ve kalbime saplanıyordu. Bir an onun etki alanından kaçamadım ve ben de ona bakakaldım. O kadar güzel ve tehlikeli bakıyordu ki..
Onun o güzel ve erkeksi duruşuna çekilmek imkansız gibi geliyordu..
Ama kalbim dayanamadığı için başımı çevirdim, ama yemeğime bakmam kısa sürdü. Kerem bana konuşmaya devam etti.
“Aslında Şirince'ye gitmek istiyoruz biz. Oranın şarapları da güzel oluyor..”
“Tüm günümüzü alabilir oraya gitmek, orayı gezmek, geri dönmek.. biraz uzak.”
“Tamam sonra gidelim oraya... Aslında belki bir otelde oda kiralarız birkaç günlüğüne, hep birlikte kalırız. Ne dersin?”
Büyüklerin yanında o kadar rahat konuşuyordu ki, bu beni şaşırttı. Henüz kendi kararlarımı tam olarak veremiyordum. Yani ailemden almam gereken izinler oluyordu. Böyle bir yerde kalmama ne derlerdi bilemedim. Gerçi, herkesi tanıyorlardı ve Kerem sonuçta bizim yakınımızdı; ama geçen günlerde benimle yaptıkları bir konuşmada, Kerem'in gideceğini onlar da söylemişlerdi. O yüzden onunla takılmalı istemiyor gibiydiler..
Kendini fazla kaptırma! Neden herkes bunu söylüyordu?!
Tam o sırada babamla göz göze geldik. Benim gözlerime benzeyen can yakan yeşil gözleri benimkilerle çarpıştı. Hah, şimdi bir şey diyecek derken, beni gerçekten şaşırttı.
“Sınavlardan sonra sana da iyi bir tatil olur. Ne zamandır isteyip gidemediğimiz yerler oldu. Bari sen kafanı dinle.. Tabii Burçin de gelsin, birlikte rehberlik edersiniz arkadaşlarınıza..”
Canım babacığım, her koşulda beni düşünüyordu. Şu an ne kadar kıskandığını ve endişe ettiğini biliyordum, ama Kerem konusunda endişe etseler de, ben mutlu olacağım diye kabul ediyorlardı.
“Teşekkür ederim.” diyerek gülümsedim. Bana göz kırpmakla yetindi. Kerem'in sesi beni uyandırdı.
“Süper! O halde, birkaç gün içinde gidiyoruz.” diyerek bana sıcacık gülümsedi..
Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Benimle barışmak istiyordu ve sıkıştırmalarına sofradan başlamıştı.. Ama bu sefer yemeyecektim.. Çünkü hisli duygularım, geçici bir şeyi kaldıramayacak kadar hassastı atık...
&&&
Bir saat kadar sonra kanepelerde oturup tatlı yiyip, çay içiyorduk. Ben olabildiğince uzak kalmak için uzağa oturdum, ama Kerem tam karşıma geçip beni delirtmek istedi. Sol yanımda oturan Robert'a başımı öyle bir çevirdim ki, yarım saat sonra tutulacağını düşündüm.
“Bizi nereye götüreceksin bakalım?” diyerek sırıtan Robert'a ben de sırıtarak karşılık verdim.
“Nereye gitmek istiyorsun?”
Ellerini önce önünde birleştirdi, sonra bir kolunu bedenine yaslayıp, diğerini havalandırdı ve baş parmağını çenesine dokundurup düşündü.
“Biliyor musun aslında yaz ayında olsaydık, bu soruna çok kolay cevap verebilirdim.”
“Allah Allah?” derken gülüyordum. Kim bilir altından yine ne çıkacaktı.
“Tabii ki tatlı şey! Şimdi orada bir sürü fıstık olurdu ve beni sahil kenarına bırakıp, üç gün sonra alsanız hiç sorun olmazdı.” Başını tavana kaldırmış hülyalı hülyalı düşünüyordu.
“Tavuk gibi kızarsan da kalırdın orada yani.”
Bana döndü ve dişlerini göstererek güldü.
“Tabii ki! Kıskandın mı?”
“Aslında gururum incindi. Bana her zaman iltifatlar ediyordun, ara sıra Burçin'e de ediyordun; ama bunun tüm kızları kapsayacağını duymak beni üzdü.” diyerek dudaklarımı büküp ona baktım.
Beni çok şaşırtarak birden kolunu kaldırdı ve omzuna atıp beni kendine çekti. Eğilip kulağıma fısıldarken gülüyordu.
“Bir bilsen seni ne kadar istiyorum! Ama işte, aramızda mesafeler var. Ayrıca, ben senin olamayacak kadar mükemmelim!”
Hemen kolları arasından sıyrıldım ve ona vurdum. Kendimi tutamadım ve kahkahalarım salonu doldurdu. Herkes susup bize baktı. Yanaklarım al al olmuştu.
“Yine ne dedi o deli oğlan?” diyerek atıldı Kerem'in annesi..
“Ne dediyse belli ki Yekta'nın hoşuna gitmiş!” diyen Kerem'e döndüm. Bakışları sertti ve emindim ki, oturduğumuzdan beridir bizi dikizliyordu oradan.
Önce sen yanındaki kıza söylen! Kollarını sana sarmış, sıktıkça sıkıyor!
Kıskançlıkla yüreğim kabardı. Nasıl olsa evin içi kalabalıktı, onları rahatlıkla yalnız bırakıp, Kerem'i çıldırtmaya devam edebilirdim. Başımı çevirdim ve elimle çaktırmadan ağzımı kapadım. Ne dediğimi onun duymasını istemiyordum.
“Bahçeye çıkalım mı?”
Robert kabul ettiğinde birlikte kalktık. Bahçeye geldiğimizde yine bana espriler yapacağını sanmıştım, ama gözleri Kerem'le tırmanıp durduğumuz şu ağaca takıldı.
Bir gün ellerimi tutmuştu ve bana, beni kıskandığını söylemişti. O zaman beş yaşımdaydım..
“Kıskanmak ne demek Keyem?”
“Kıskanmak, o kişiyi çok sevmek demek.”
“Sen beni seviyo musun?”
“Evet, ben seni çok seviyorum. Bunu asla unutma, olur mu?”
“Unutmam. Ben de seni çok seviyoyum..”
Ellerimi montuma koyup, hayalin bana verdiği etkiyle yavaşça büzüştüm. Gözlerim çok uzaklara dalıp gitmişti.. Kıskanmanın anlamını ondan öğrenmiştim. Aileden başkasının ilk kez nasıl sevildiğini de öğrenmiştim..
Bakışlarımı yukarı kaldırdım ve bu gece açık olan gökyüzüne baktım. Çok uzaklarda birkaç küçük yıldızı görebiliyordum. Keşke kaysaydı, kaysaydı bir dilek tutardım. Aslında böyle şeylere pek inancım yoktu ama, kırılmış bir kalple ne yapacağımı bilmiyorken, bulduğum ilk şeye tutunmaya çalışıyordum.
Bir yıldız kaysaydı, Kerem'le yine şu ağaca tırmanmak isterdim. O, ellerimi tutsun ve yine bana, beni sevdiğini söylesin...
“Kerem'le kavga etmişsiniz galiba.” deyince düşüncelerimden sıyrılıp, başımı eğdim.
“Söyledi demek..”
“Saklaması mümkün mü? O söylemese ben anlarım. Unutma on yıldır benim yanımdaydı.”
Masumca dile getirdiği son cümle, kalbimi yaraladı.
“Evet, senin yanındaydı... Ve hep öyle kalacak Robert.”
“Ben, seni üzecek bir şey demek istememiştim.”
“Beni üzecek olan sen değilsin, boş ver. Ben yeteri kadar üzüldüm zaten ve hala üzülmeye devam ediyorum.”
Nane yeşili gözleriyle biraz yüzümü inceledi.
“Sen gerçekten çok tatlı ve iyisin.”
Bu samimi itiraf beni şaşırtmıştı. Ona teşekkür edecektim, ama beni dinlemedi.
“Kerem de öyle.. Siz bazen aynısınız. Ne için kavga ettiniz bilmiyorum, ama üzülüyor.. Gerçekten üzülüyor Yekta!”
Derin bir nefes alarak susmayı tercih ettim. Belli ki Robert devam etmeden rahat etmeyecekti. Bir elini kaldırıp omzuma yasladı.
“Onunla konuşmalısın. Konuşursan, barışırsın. Halledersin..”
Onun endişelerine gülmeden edemedim. Elimi kaldırıp onu kolundan yakaladım ve sıkıca tuttum.
“Benim kavgadan daha büyük sorunlarım var Robert. Öyle ki, kavga ettiğimizi bile aklımda tutup, ona kızamıyorum. Benim sıkıntım çok başka..” Kendimi tutamadım ve söyledim. “Benim sıkıntım kalbimde..”
“Hasta mısın?” diye tek solukta sorunca ona güldüm.
“Hayır, değilim. Kalbim acıyor Robert, çok acıyor..”
Bakışım mı, sözlerim mi, duruşum mu, yoksa havada titreşen nefesim mi bilmiyordum, ama Robert beni anlamıştı galiba. Ya da Burçin gibi, o da her şeyin farkındaydı o anda.. İçimden umursamadım. Bilmesi bana bir zarar vermezdi. Gidip Kerem'e de söyleyebilirdi, çünkü kendime yaptığım bu işkenceden kısa yollu kurtulabilirdim.
Bana doğru yaklaştı ve elini sırtıma alıp, bana sordu.
“Bir oyuna var mısın?”
“Ne oyunu?”
Gözleri arka sağımda şöyle bir dolandı ve hızlıca göz kırptı. Önce fısıldadı, “Kerem'i delirtmek için,” sonra bağırdı. “Benimle takılmaya ne dersin?”
“Burada neler oluyor?” diyerek Kerem'in kükreyen sesini duyunca irkildim, geri çekilmek istedim, ama Robert izin vermedi. Bende ondan güç alarak, titreyen bedenime, büyük bir korku eklenerek cevap verdim.
“Kabul ediyorum! Artık her koşulda kavalyem sensin!”
Robert ellerini benden çekti ve keyiflice gülüp derin bir nefes çekti geceden.
“Harika!” Sonra yanımızda öfkeyle soluyan Kerem'e döndü. “Bu gece de pasta var galiba kuzen. Sevmediğimi biliyorsun, ama Yağmur teyzem yapmışsa, yemem lazım.” diyerek göz kırptı ve yanımızdan uzaklaştı.
Ben onun arkasından bakarken, Kerem'den gözlerimi kaçırıyordum.
“Ne takılmasından bahsediyorsunuz?”
Bakmasam olmazdı, konuşmazsam hiç olmazdı; hele ki onu sevmesem...
Döndüm ve onun meraklı bakışlarının üzerine bir parça eklenen öfkeli gözlerine baktım.
“Bundan sonra gittiğim her yerde Robert yanımda olacak yani.. Tıpkı bir çift gibi.”
Kerem'in çenesi kasıldı ve başı arkaya yatarken, bakışları sertleşti.
“Robert'la sevgili olmana izin veremem.”
Şaşırmış gibi yapıp kaşlarımı çattım ve konuşurken başım aşağıya eğildi.
“Sevgili olmakla ne ilgisi var bunun? Zaten bizim öyle bir niyetimiz yok!”
“Yani öylesine takılacaksınız. Gezeceksiniz, tozacaksınız, el ele tutuşup, yanak yanağa duracaksınız. Öyle mi?”
Sesinde alay mı seziyordum, yoksa beynim beni mi sevindiriyordu, onun kıskançlığıyla?.
“Tıpkı dediğin gibi! Hem yirmi birinci yüzyılda artık herkes el ele! Arkadaşlar bile samimiyetlerini böyle gösteriyorlar. Hatta öyle ki dudaktan masum birer öpücük bile veriyorlar birbirlerine.” dediğim an Kerem'in gözleri açıldı ve konuşurken resmen kekeledi.
“Ö-öpücük mü? Dudaktan?”
Umursamazca omuzlarımı silktim ve yüzümde kayıtsız bir ifade belirttim.
“Tabii ki! Hem zaten Robert'ta çok rahat bir çocuk. Hani şu cool denen cinslerden. Şimdi gidip onu öpsem, ertesi güne unutmak istersem unutacaktır.”
Kerem'in yüz ifadesi tıpkı şöyleydi; önce sarı, sonra kıpkırmızı ve şoklardan şoka giren bir duruş. Sınırları fazla mı zorluyordum ne? Bir anda kaşları çatıldı ve bana doğru hızlıca yaklaştı. Uzun ve güçlü bedeninin artı yanını kullanıyordu. Beni korkutarak..
“Saçma sapan konuşup beni çileden çıkarma Yekta!” derken adeta kükredi. Yerimde hafifçe sıçradım ve neredeyse öncekiler gibi ağlayarak annemin kucağına koşturacaktım. Bu, sen saldır gerisi gelecek, mantığı galiba çokta bana göre değildi.. Ama içimdeki yeteneği gözardı edemezdim; çünkü yılların çapkını bir babam vardı. Eh, bende onun kızı olduğuma göre, bu huyumu geriye itebiliyordum.
Ama elleri yumruk olmuş, bakışları çeliği andıran ve beni dövecek gibi duran Kerem'i ne yapacaktım? Galiba her çılgın kadın, aşkının karşısında bir kedi gibi kalıyordu.. Çünkü her kadının içinde, fingirdek bir yan oluyordu. Ama hayır, üzerine gidecektim. Durmak, beni belirsizliğe iterdi ve bu da daha çok acı demekti...
Sesim onunkine nazaran daha sakindi.
“Seni bu kadar sinirlendiren şey ne Kerem? Gökhan'dan sonra hayatıma devam etmek istiyorum. Ve Robert çok tatlı.”
Sözlerimi henüz bitirmiştim, tekrar kükredi.
“Buna izin vermem!”
“Neden?” diye sesimi yükselttim. Galiba bana bağırması sinirimi bozuyordu.
“Çünkü.. Çünkü Robert çok çapkın biri, seni üzer. Ayrıca, bir iki hafta içinde gideceğiz, geçici bir şeye adım atman aptallık olur!”
“Bana aptal diyemezsin!”
“Yaparsan aptal olursun diyorum sana! Ve yapmayacaksın..” derken sesi emir içeriyordu.
“Yapacağım! Ayrıca, ilişkilerimin gelip geçici olacağına bir tek ben karar verebilirim.”
“İzin vermiyorum Yekta! Beni kızdırmak için yaptığını çok iyi biliyorum.”
“Seni kızdırmak mı? Seni kızdırmakta nereden çıktı?”
“Kavga ettik, sen bana bağırdın ve ben senin gönlünü henüz almadım.”
“Bunun kavgamızla bir ilgisi yok. Benden sorumlu olmadığının farkına varmanı istiyorum sadece. Ben genç ve özgür bir kızım, istediğimle birlikte olurum.”
“Seni korumaya çalışıyorum!”
“Robert'tan bile mi?!”
“Herkesten! Sana zarar verebilecek herkesten!”
“Ben senin kardeşin değilim!”
“Sana değer veriyorum lanet olası!” diye bağırınca titredim. Bana lanet olası mı demişti? İnanmıyordum!
“Bana hakaret edemezsin! Buna izin vermem!”
“Bende senin aptal gibi davranmana izin vermeyeceğim!”
“Bana karışamazsın! Kiminle istersem onunla olurum!”
“Tatlım bana kızgın olduğunu biliyorum, bunu konuşarak halledebiliriz.” deyip farklı bir yol denemek istedi. Ama ben artık bu yetersiz vaadlere kanmayacaktım.
“Halledeceğimiz bir şey yok Kerem. Her zamanki gibi saçma bir kavgaya tutuştuk ve o kadardı. Sen hayatına devam ediyorsun, bak Nurşen var.” Sesim onunla alay ediyordu, ama bence o benim laflarıma şaşırdığından, anlayamıyordu. “Ben de kendime bir tane bulmak istiyorum. Benim aklım beynim var, sen merak etme! Hem yanımdasın. Beni hala koruyabilirsin! Eğer biri bana zarar vermek isterse. Ama bırak hayatımı yaşayayım!”
Kerem geri durup, büyük bir şaşkınlıkla gözlerimin içine odaklandı. Evet, biliyorum, beni tanıyamıyorsun. Her zaman saf ve sana pervane olan kız gitmişti Kerem. Benim mutlu olmamı istiyordun değil mi? Öyleyse sana sözüm şu; seni zorlamadan mutlu olamayacağım. Buna benim için katlanabilir misin? Beni sevecek misin ya da sevmeyecek misin diye çok merak ediyorum. Kendimle boğuştuğum bu savaşa kazanacak mıyım? Bunu merak ve heyecanla bekliyorum.. Sadece birazcık katlanacak ve bana rengini belli edeceksin..
Derin bir nefes alıp, onun bana bakan güzel bal rengi gözlerine odaklandım. Sana böyle diklendiğime bakma Kerem.. Korkuyorum.. Seni seviyorum ve çok korkuyorum.
Seni kaybetmekten..
Bu savaşı kaybetmekten...
İçimden geçenleri, gözlerim ona ne kadarını iletmişti ya da Kerem anlamış mıydı bilmiyordum, ama keşke beni duyabilseydi diye düşündüm.
Ve bana herhangi bir cevap vermeyince, ardımı dönüp gittim.
Bu savaş beni yoruyordu, oturmam gerekiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...