Allah'ım nasıl bir şeydi bu? Yıllar sonrasında bile nasıl tanıdık gelirdi bu kollar, bu sıcaklık, bu koku, bu beden? Nasıl yabancılamazdı ellerim? Gözlerimi kapattığımda, nasıl sadece Kerem'in varlığını hissedebiliyordum? Geçen zaman beni ondan uzaklaştırmamış, sevgime sevgi eklemişti. Kerem, benim çocukluğumu alıp giderken, benden de bir parça koparmıştı demek, o yüzden tam geliyordu bir şeyler.
Asıl güzel olan şey, ben bunları hissederken onun da hissettiğini anlamamdı. Yoksa neden kaçacakmışım gibi sarılsın bana? Neden sussun ve dursun öylece benim gibi? Özlememiş olsa neden gelsin? İstememiş olsa, mesafelerin yendiğini gösterse, neden güçlü elleri tenime şevkle yapışıp kalsın?
“Bazı şeyler duydum.” deyip geri çekildi. Göz kapaklarım yarıya inmiş vaziyette başımı kaldırıp ona baktım. Onun da benden eksik kalır yanı yoktu görebiliyordum. Birkaç dakikada birbirimize yolladığımız sevgi kıvılcımlarını o da almıştı. Bu tembelce gülümsememe neden oldu.
Sakin geçen bir sürede yüzümü inceledi.
“Gökhan'ın sana saldırdığından haberim var Yekta. Bana her şeyi olduğu gibi anlatmanı istiyorum.”
Hala kolları arasındaydım ama eski sıcaklığını hissedemiyordum.
“Bu konuda konuşmak istemiyorum.”
Bal rengi gözleri sertleşti ve koyulaştı. Öfkelendiğini anladım, çünkü annesinin de gözleri kızınca böyle oluyordu.
“Hayır konuşacağız Yekta. Bunu halletmezsem içim rahat etmeyecek asla.”
İşin ciddiyetin ölçtüm ve yavaşça kollarından sıyrılıp gardımı aldım.
“Senin böyle bir şeyle uğraşmanı istemiyorum ben. Zaten çok pişmanmış.” derken yüzümü buruşturup, Kerem'i daha da kızdırmak istemedim. “Fazla içki ve uyuşturucunun sebepleri işte.. Şu sıralar özür dileyip kalbimi kazanmaya çalışıyor. Yani bir daha böyle bir şeye kalkışacağını sanmam. Ne de olsa beni seviyormuş.”
“Yanılıyorsun. Bir erkek bir kızı severse, ne denli sarhoş olursa olsun böyle bir şeye katlanmaz.” Eliyle başını işaret etti. “Belki düşünemeyecek duruma gelir, ama saldırmaz. Bunlar bahanesi değil Yekta. İnan bana, devamının geleceğini de şimdiden görüyorum.”
“Bu saatten sonra elime bile dokunamaz Kerem. Cesaret edemez hiçbir şeye, çünkü..” deyip sustum. Söylemekten biraz utanmıştım.
“Çünkü ne?.” diyerek sabırsız ve sertçe üsteledi.
“Çünkü onu aletini kesmekle tehdit ettim.”
Yüzü kırıştı ve anlamsız bir şekile girdi. Gözlerini benden ayırmadan baktı ve birden dudaklarının iki yana kıvrıldığını gördüm. Hemen ardından kahkahaları kulaklarımı doldurdu.
“Gülme.” desem de ben de ona eşlik ettim. Onun kahkaları arttırdıkça, ben daha yüksek sesli gülüyordum. O kadar yakışıklıydı ki, onun gülüşüyle içim kıpırdanıyordu.
Eski günlerdeki gibi ona vurmaya başladım. Ellerim önce omuzlarına, sonra göğsüne ve kafasına iniyordu. Ama yıllar öncesindeki hırçınlıkla değil, daha yumuşak ve şakayla. Kerem benim hamlelerimden gülerek kaçmaya çalışıyordu. Ama daha fazla direnemeyeceğini anlayınca, saçımı tuttu ve çekti. Dört yaşımdaki gibi değildi ama acıtmıştı.
“Yapma!” diyerek kahkahayla karışık bir çığlık attım. Ama Kerem'in parmakları bana merhamet göstermiyordu, koltuğa doğru eğildim ve dengesini kaybedip üstüme düşmesine neden oldum.
Burunlarımız birbirimize değecek kadar yakın duruyorduk. Keyifli bir işveyle bakışıyorduk. Elleri yavaşça başımın altında yayıldı ve saçlarımı daha nazik tuttu. Eğilirken kalbimin duracağını hissettim. Alnıma küçük bir öpücük kondurdu ve geri çekilip gülümsedi.
“Hala o mızmız Yekta'sın. Ama çok güzel olmuşsun, büyümüşsün.”
Cevap verebilecek halde değildim, çünkü tüm ağırlığı üzerimdeydi. Bu tatlı duruştan vazgeçmek istemiyordum, ama konuşmazsam da rahatsız olduğumu düşünmesini istemiyordum.
“Sen değişmişsin ama..”
Söylediğim dikkatini çekmişti, kaşlarını kaldırıp bana baktı.
“Öyle mi?”
“Evet. O tonton yanakların yok artık. Kilo vermişsin.”
Neşeyle kıkırdayıp başını salladı. “Kilo verip, formumu korudum.”
Onun o güzel yüzünü inceledim ve kelimeleri önüne döktüm.
“Değişmeyen şeyler de var.” Sormasına fırsat vermeden açıkladım. “Eskisi gibi olgunsun. Korumacısın. Tatlısın ve sevgilisin.”
“Çok haklısın tatlım. Bir kişiyi kalbime yerleştirdiğim anda, oradan çıkışı bulması biraz zorlar. Ve evet korumacıyım. İnan bana Burçin'in söyledikleriyle kendimi o an Türkiye'ye ışınlamamak için zor tuttum. Ki istemesem de imkansızdı.” deyince gülümsedim.
İçimdeki beni seviyor, benimle ilgili ve benim için endişeleniyor heyecanı kabarıyor da kabarıyordu. Nefes almakta zorlanmaya başlamıştım. Ağırlığının üstümde olması da etkendi buna.
Sevinçten delirmemek için kendimi tutuyordum.
“Seni korumam gerekiyordu ama biliyorsun burada değildim. Ama şimdi bu işi halletmem gerekiyor Yekta. En azından canını yakarsam, etrafındaki insanların varsa, sana zararlı bakışlarını engellerim. Lütfen bana her şeyi olduğu gibi anlat tatlım. Bunun için geldim.”
Nefesim kesildi. Ona büyük bir gülümseyiş sunacaktım ki, “Gitmeden halletmeliyim.” dedi.
Uçmakta olan bir balonun içindeki havayı verirken etrafta savruluşu gibi savruldum.
Tüm sevincim, tüm hayallerim adeta bir fıs sesiyle sönmüştü. Kerem gidecekti. Geçici olarak gelmişti buraya. Evet benimle ilgilenmeyi istemiş, benim için gelmişti, ama gidecekti. Ben yine o aptal yalnızlığımla baş başa kalacak, onunla savaşacak, kavga edecek ve belki de kendi hayatımı mahvedip, yok edecektim.
Keşke ona gösterebilseydim. Buradayken nasıl mutlu olduğumu... Kendimi bildim bileli bu kadar kısa sürede hiç bu denli içten gülmemiştim. Anlatmaya cesaretim var mıydı? Benim güçsüz bir varlık olduğumu düşünecekti. Bunu göze alıp anlatsam da anlar mıydı?
Anlayacak olsaydı düşünürdü. Düşünseydi, gitmeyi seçmezdi.
Kalbim neredeyse yarılacaktı üzüntüden, ama sustum. Gözlerimi yakan yaşları geriye ittim. Zalimliğimin tadına bakmayı gerçekten çok istiyorlardı ve ben bununla nasıl yaşayabileceğimi cidden bilmiyordum..
Tam ağzımı açmıştım ki kapı çalındı. Bakışlarımız ayrıldı ve Kerem sakince doğrulup, elimden tuttu ve beni kaldırdı.
Kalbim içimde mutsuzlukla titreyip dururken, bacaklarımı hareket ettirmek öylesine zordu ki.. Ona belli etmeyeyim diye çabaladığım kırılan gururum gözyaşlarımla kendini salıverecekti.
Lanet edilmesi gereken o kadar çok şey vardı ki.. Ne olurdu ki, benim çocukluğumu ve saflığımı almadan etseydim? Ne olurdu Kerem burada kalmak isteseydi?
Kendimi toparlayıp kapıya yaklaştım. Henüz erkendi, annemlerin gelmeyeceğini aklımdan geçiriyordum ama sağlıklı fikirler üretemiyordum. Hızla kapıyı açtım ve karşımda ellerinde çiçeklerle Gökhan'ı gördüm.
Bir zamanlar hayranı olduğum mavi gözleri, şimdi pişmanlık ve hüzünle parıldıyordu.
“Merhaba prenses.” dedi bana. Allah'ım sıkmış olduğum yumruklarımı açıp üzerine atlamamak için kendimi çok zor tutuyordum.
Bir de utanmadan pişmiş kelle gibi sırıtıyordu ya!
“Ne istiyorsun Gökhan?”
Sesimdeki iğrenme bile geriye adım atmasına sebep olmuyordu. Bundan fazlasını düşünemiyordum ki zaten bu yaptığı bile büyük bir yüzsüzlüktü. Çiçekleri bana uzattı, ama almadım sadece baktım.
Kırmızı, pembe, beyaz gülleri karıştırıp gelmişti. Benim neyi sevdiğimi bilmiyordu herhalde. Ona papatyaları sevdiğimi söylemeyecektim, çünkü onları alıp gelmesini istemiyordum.
Kerem!
Ya şimdi bir şey derse? Ya evde kavga ederlerse? Komşulara rezil olurdum! Annem ve babam ciddi anlamda bana kızarlardı. Özellikle babamın kaldıracağı türden bir şey değildi bu. İki erkek, onun kızı için evinde kavga ediyor..
Biraz düşününce ne kadar gurur verici olduğunu fark ettim. Ama, hayır. Kerem'in güzel yüzüne herhangi bir zarar gelsin istemezdim. Onun yüzü öpülmeyi hak ediyordu. Yüzümü bir sıcaklık kapladığında, arkadan Kerem'in sesi geldi. Kalbimin ritmi hızlandı.
“Yekta?”
Korku dolu gözlerle dönüp Kerem'e baktım. Kaşları biraz çatıktı ama ifadesinde, burada neler oluyor, vardı.
“Kerem.. Şey..”
“Kerem?” diyen Gökhan'a döndüm. Yüzünde heyecanlı bir gülüş belirdi.
Tabii ya, ona Kerem'den bahsetmiştim. Asıl merak ettiğimse, Kerem'in tepkisiydi.
Gökhan içeri doğru hareketlenince, Kerem eve girmesini engellemek için hızla yanımıza geldi. Göğsü sırtıma değiyordu ve bunu özellikle yaptığını düşündüren bir şey hissettim.
Şu an tiksindiğim eski sevgilim elini uzatıp Kerem'le tanışma yoluna girişti. Gerçekten ciddi miydi? Bunu nasıl bir cüretle yapabiliyordu? Benim hiç mi bir şey anlattığımı düşünmüyordu? Belki de düşünmüyordu. Benim saf ve akılsız aklımın buna yetmeyeceğine karar vermişti belki de..
“Kerem merhaba, ben Gökhan. Yekta'nın erkek arkadaşı. Senden hep bahsederdi, demek geldin. Hoş geldin.”
Ardıma bakmama gerek yoktu, çünkü Kerem'in de benim gibi şok olduğunu biliyordum. Sırtıma değen bedeninin anlık bir halde titrediğini fark ettim. Kavga çıkmasını engellemek için, böyle durup onun öne geçmesini engelleyebilir miydim acaba? Ah, hiç sanmıyordum. Tek yapması gereken kolumdan tutup beni kenara itmek olurdu.
Ama Kerem beni çok ama çok şaşırttı.
“Merhaba, evet ben de senin adını duydum. Teşekkürler..”
Yeşil gözlerim büyük bir şaşkınlıkla açıldı. Dönüp Kerem'e baktım. Bana sakin ve gülümseyen bir bakış attı o kadar.
“İçeri gelmek ister misin?” diyen Kerem'in karnına dirseğimle hafifçe vurdum.
Pek etkilenmişe benzemiyordu ama homurtusu kulağıma geldi.
“Gökhan'ın işi vardır bence zorlamayalım.”
“Hayır hiç işim yok.”
“Ama benim işim var. Birazdan çıkacağız Kerem'le. Gördüğün gibi hazırım da.” Kendimi gösterdim.
Gökhan bir hayli bozuldu ve sinirlendi. Mavi bakışlarıyla beynimi delmek ister gibi bakıyordu. Umursamadım.
“Evet çıkacağız aslında. Daha sonra görüşürüz o zaman Gökhan. En kısa zamanda oturup bir şeyler içeriz.” diyerek Kerem elini uzatınca, Gökhan gülümsedi ve “Görüşürüz.” diyerek def olup gitmeden önce gülleri ellerime bıraktı.
Kapıyı kapatıp hışımla Kerem'e döndüm.
“Az önce gelenin Gökhan olduğunun farkında mıydın?”
“Tabii ki farkındaydım.” diyerek bana göz kırptı ve kolumdan yakalayıp beni tekrar salona çekti.
Elimde çiçeklerle içeri doğru çekildim ve tekrar onun yakınına oturmak zorunda bırakıldım. Kerem'le konuşmaya geçmeden önce, elimdeki çiçeklere baktı ve sertçe elimden alıp ileri doğru fırlattı.
Ellerim bomboş bakakaldım.
“Şimdi bana her şeyi olduğu gibi anlatıyorsun. Kim bu Gökhan? Ne okuyor, nasıl tanıştınız, neler yaptınız, annesi babası ne iş yapar, içtiği çayı açık mı, koyu mu sever? Her şeyi istiyorum Yekta. Hiçbir şeyi atlama. Anlat ki, şimdi şuradan kalkıp hala gitmemişken ona saldırma hissinden kurtulayım.”
Bal rengi gözleri irice açılmıştı ve ben ortalık birbirine girmeden önce, bedenimi ona çevirdim ve her şeyi olduğu gibi anlattım.
“O.ospu çocuğu!” diyerek koltukta dikeldi. Başını hızlı hızlı sallıyor, aklından bir şeyler geçirdiğini anlayabiliyordum. Ama ben onun böyle şeylerle başını derde sokmasını istemiyordum. Ne de olsa Gökhan İzmir'e şu an için daha hakimdi.
“Kerem eğer bir şey yaparsan daha çok hırslanacak. Ve sonrası çok kötü olacak. Tarihte de örnekleri var.” diyerek başımı eğip ona baktım. Etkili olabilmek için ellerimi uzatıp onunkileri tuttum. Ellerini, ellerimden kurtarıp benimkileri sardı ve baş parmaklarıyla, onun elleri arasında kaybolan parmaklarımı sevdi.
Tek istediğim buydu işte. Böyle yanyana olmamız ve böyle sevgiyle birbirimize temas etmemiz. Ama demek bu hale gelmemizin de bir bedeli olmalıydı ki, şimdi Gökhan'la uğraşmak zorunda kalıyorduk. Gökhan'ı hayatıma hiç sokmamış olsaydım eğer, Kerem belki de henüz dönmeyecekti. İstese de, onu bu denli tetikleyecek şey olmayacaktı.
Çekilmesi gereken bedeli çekmeye karar verdim. Hem belki Kerem'i buraya çeken duygusu, kalmaya da zorlardı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...