Kerem eve gidene kadar duygularını tutmak çok zor olmuştu. Yanında Robert ve Nurşen varken, bu olayı düşünüp kendini bırakamıyordu. Eve girdiğinde tüm bedeni şaşkınlıkla titremeye başladı. Yekta'yı hiç öyle kendinden emin bir acıyla görmemişti.
Nurşen'e karşı basit bir kıskançlık krizine girdiğini sanmıştı ama kızın dile getirdikleri onun içinde fazlasını olduğunu gösteriyordu. Ona bakışı, bağırması, duygularını dile getirişi genç adamı tahmin edilmesi zor bir duygu seline itmişti.
Dünyalar güzeli ve tatlısı Yekta'ya bu kadar keskin ne olmuştu da birdenbire böyle Kerem'e acıyla haykırmıştı
Eve girince kendini direkt odasına oradan da yatağına attı. Elleri özenle yapılmış saçlarının arasından sıkıntıyla geçti. İçinden bir ses bu kavgayı onarmakta sıkıntı yaşayacağını söylüyordu.
Çünkü onun güzel yeşil gözlerinde affedilmez duruşu görmüştü.
Peki ya Yekta ne bekliyordu? Geçmişte olan her şeyi o da bilirken istediği neydi bu kızın?
Onu üzmek istemiyordu. Onun kalbini kıranın, onu yakanın kendisi olsun istemiyordu. Çocukça kavgalarla yetinip, onu tatlı tatlı öpmek istiyordu sadece.
Böyle cüretkar hallerle onu umutsuzluğa sürüklemeyi bırak, onun saçının teline küçücük bir zarar vermekten ödü kopuyordu!
Söylediklerini düşünmeye çalışıyordu, ama sanki aklından birer birer uçup gitmişlerdi.. Bedeni büyük bir şok geçirirken, düşüncelerini toparlayamıyordu..
Dirseğini bacağına, başını eline yasladı ve yaşadığı büyük sarsıntıyı atlatmaya çalıştı. Mantıklı düşünmek istiyordu sadece.. Hem böylece, Yekta'yla az önce yaşanan şeyin de sebebini bulabilirdi..
Onun gitmesini istemiyordu, bunu anlamıştı. Hem de o kadar çok istemiyordu ki, ilk kez ona bağırmış, ilk kez onun dokunuşlarından haykırarak uzaklaşmıştı...
Ama onun yüzünü elleri arasına aldığında, bir beklentiyle bakmıştı ona.. Yeşil gözlerini örten o güzel göz kapakları ahenkle kapanıp açılmış, birbirlerinin nefesleri yüzlerine değdiğinde büyük bir kasılmayla onun kolunu tutmuş ve ona yaklaşmak istemişti.. Evet, ona yaklaşmak istemişti.. Başını ileri uzatıp, aralarındaki mesafeyi kapatmak istemişti.
Acaba ona sarılıp, onu öpecek miydi?
Keşke geri çekilmeseydim diye düşündü. Yine belki ettikleri bir kavgadan daha, böylelikle kurtulurlardı.. Yekta ona yanaşır, Kerem onu sarardı ve bir sıkıntıyı daha orada bırakırlardı..
Ama Yekta sözleriyle, mimikleriyle onu o kadar şaşırtmıştı ki, bir an yaklaşınca bedenine iğne batmış gibi irkildi ve uzaklaşıverdi.. Halbuki bir his, onun tenine öyle yakın hissettirmişti ki kendini...
Ellerinin daha fazlasını istediğini inkar etmeyecekti. Yekta o kadar yumuşaktı ki, ellerine fazlasını tattırmak istedi.. Belki birkaç büyük öpücüğe, ona dokunmak isteyen bedenini bırakabilirdi...
Gözleri kapandı.
Yekta'nın güzel yüzü, yeşil gözleri onu alıverdi tüm bu şeylerden.. Ona masumca bakması, neşeyle gülmesi, onun sevgisine sonsuz bir dokunuşla karşılık vermesi çok güzeldi..
Hala minicik ve uzun ince parmakları, düz bahar kokulu saçları, çimen rengi gözleri, ince beli, sıcak yanakları, onu öpen yumuşak dudakları, kulağına doğru kıkırdaması, güzel elbiseler içinde hayranlık uyandıran bedeni, saçlarını sevip ona sarıldığında yüzünde oluşan tatminkar gülümsemesi, koşup durduktan sonra nefes nefese ona bakıp kahkaha atışı, kızaran elma yanakları, içini kabartan nefesi, onun varlığı, çok özeldi...
Kerem'in gözleri önünden bir anda Yekta'nın her hali geçti.. Yumuşaklığı, sevgisi, kızması... Ama haykırması, ona gideceği için acıyla haykırması?
Peki Kerem'in şu an ona dokunmak için çıldıran elleri ne olacaktı? Şimdi koşarak gidip, onu kolları arasına alıp, oradan çıkarmamak için her yolu denemek istemesi ne olacaktı? Peki dudaklarının, onun tenine değmesi için onu sıkıştırmasına ne diyecekti?
Gözleri açıldığında, yaşadığı bu duygu akını, onu kabaca duvara çarptı! Düşünceleri, ters yöne girmiş, onu, bedenine dolan adrenalinle sarsıyorlardı.
Yekta, onu parçalıyordu! Ve o parçaları çekinmeden birden fazla duyguya fırlatıyordu. Onun bedenine dokunmayı düşünmemesi gerekiyordu, dudaklarının yanmaması gerekiyordu, Yekta'yı kucağına alıp sıkıca sarıp, onu içine sokmak için çıldırmaması gerekiyordu.
Bunlar da neydi şimdi! Diye düşünürken yataktan adeta fırladı. Elleri saçlarında, ona neler olduğunu anlamaya çalıştı.
Kendine anlam veremiyor, karmaşık fikirleri onun bedenini kırıyordu. O yüzden yere çöküp kaldı. Ellerini saçlarına sabitledi, anne ve babası eve gelene kadar odasından da çıkmadı.
Her şey ağır geliyorken, başkasına nasıl bir açıklamada bulunacaktı?
Üç saat kadar sonra Robert odasına girmeye cesaret etti. Kapı kapanıp, arkadaşı içeri girdi ve konuşmadan onu seyretti.
"Bu çöküşe sebep olan kız kim?"
Kerem dönüp ona baktı. Elleri cebinde, bilmiş bir halde ona rahatlığını gösteriyordu.
"Bir kız olduğunu nereden anladın? "
"Eh bırakta anlayalım be kuzen. Onca tecrübeyi boşuna yaşamadık. "
Kerem'in onunla uğraşacak hali yoktu. Çünkü onun az önce Yekta'yla yaşadığı tecrübe, düşünce yetisini nerdeyse kaybetmesine neden olacaktı.
Robert onun çaresizliğini fark edince bir iki adımla yanına yaklaştı ve "Galiba Yekta'yla kavga ettiniz." dedi.
"Evet öyle oldu.. Ve ben.. ben.. karmaşığım. Karmakarışığım!" derken avuç içlerini sıkıntıyla açmış, ellerini sağa sola sallıyordu.
"Biraz kafa patlatsan bulursun gibime geliyor. Sen zeki bir çocuksun."
Kerem ona baktı ve kaşlarını çattı. "Senin aptal teorilerinle uğraşacak halim yok Robert! " diyerek patladı.
Ama kuzeni gibi sevdiği çocuğun etkilendiği söylenemezdi.
"Kalbinin sesini dinlemen de yeterli olurdu. " deyip umursamazca omuzlarını silkti.
Kerem onun suratına tuhaf tuhaf baktı ama bir şey diyemeden odasına annesi girdi.
“Oğlum yerde ne yapıyorsun, üşüteceksin! Kalk oradan kalk, popon donacak.” diyerek Yağmur onu kollarından tutup kaldırmaya çalıştı, ama çocuğunu kaldıramayacak kadar büyüdüğünü anlamamakta inat ediyordu. Zaten Kerem'de annesine sıkıntı vermeden homurdanarak kalktı.
Robert ona bakıp, alaylı şekilde sırıttı.
“Kuzen tüm o karizman yerlerde.. Haha!”
Kerem öfkeli gözlerini onunkilere dikti, ama annesinin sözlerinden cevap veremedi.
“Yine ne dedin bakayım sen? Çapkın çocuk! Gel buraya gel, o tonton yanaklarını seveyim bir yine!”
Robert onun ne dediğini anlamıyordu ama ellerini kaldırıp yaklaşınca, endişeyle gözleri açıldı ve geriye bir iki adım attı. Yağmur, Robert'ın yanaklarını yakalayıp sıkınca, Kerem kendini tutamadı ve güldü.
“Burada annelerin dilinde karizma sözcüğü yoktur, bilmeni isterim!”
“Siz yine başladınız benim anlamadığım dilden konuşmaya! Neyse, haydi inin aşağıya misafiriniz var. Birazdan Eda'lar da gelecek.”
“Eda teyzeler mi?” diye sorarken Kerem'in bakışları sabitti.
“Evet onları da yemeğe çağırdım. Nurşen'i merak eder şimdi o. Hadi aşağıya, burada durmayın!” diyerek önden gidince, Robert onu takip etti. Kerem ise, onların çıkışını dalgınca seyredip, yavaş adımlarla odadan çıktı.
Yekta gelecek miydi? Ailesi geliyorsa, annesi muhtemelen onu bırakmayacaktı. Peki geldiğinde, ona nasıl davranacaktı? Galiba akşam olmadan bunların cevabını alamayacaktı...
Aşağıya inip baktığında, babasıyla Nurşen'in şakalaşıp gülüştüğünü fark etti. Onun ingilizcesinin bu kadar berbat olduğunu bilmiyordu! Konuşacak hali de yoktu, o yüzden pek müdahalede bulunmadı.
“Beni süründürdü işte bu tatlı kadın.” derken bir elini masanın üzerine koyup yavaşça sürtüyordu. “Sürünmek..” Sonra kollarını kaldırıp ileri geri oynatmaya başladı. Sonra yanlarına gelen çocuğuna dönüp sordu.
“Sürünmek ne demek Kerem?”
“Grovel.”
“Hah! Grovel, Grovel!” diyerek önce Yağmur'u, sonra kendini gösterdi. “Me, me!” Nurşen küçük bir kahkaha attı.
Babası, “Beautiful woman!” deyince Kerem'in annesi elindeki tabağı masaya bırakıp kocasına yaklaştı ve bir kolunu boynuna dolayıp onu yanağından keyiflice öptü.
“Aşkım neden bunu yapıyorsun?”
“Ne yapıyormuşum ki?”
“Bize bu işkenceyi yapma, ingilizcen berbat!”
“Sonuçta anlaşıyor muyuz, sen ona bak!” deyince karı koca karşılıklı bakışıp gülüştü.
Kerem koltuğa yayılıp, güzel ailesine baktı.. Onu yollamak zorunda kalsalar da bir an olsun yalnız olduğunu hissettirmemişlerdi.. Kerem'i gerçekten çok seviyor, tüm mesafelere rağmen onu koruyup, ona destek çıkıyorlardı..
Genç oğlan anne ve babasının neşeyle parıldayan yüzlerine baktı. Onların hikayesini kim bilir kaç kez dinlemişti.. Babasının yaptığı onca aptallığa rağmen, annesinin tertemiz kalbi, affedip, her şeyi silip yok etmeyi başarmıştı.
Kenan ellerini karısının beline yasladı ve büyük bir aşkla gülümseyip karısının gözlerinin içine baktı. Çok bedel ödenip alınan aşklarını, biricik çocukları uzakta olsa da ayakta tutmayı başarıyorlardı.. Kerem onlara bakınca, kendi hayatındaki pürüzleri düşündü. Acaba o da onlar gibi büyük bir aşka sahip olabilecek miydi? Hala ödedikleri bedeller vardı, ama bıkıp usanmadan tutkuyla böyle birbirlerine bakabiliyorlardı. Kerem de bunu istedi..
Nurşen yanına oturdu, koluna girip, onunla birlikte gözlerini anne ve babasına çevirdi. Bu kızla bir geleceği yoktu, bunu hissedebiliyordu. Ama şu an koluna asılan bir aşkın olmasını isterdi...
Kapı çalınınca herkes ayaklandı ve Yağmur kapıyı açmak için hızla hareketlendi. Kerem ayakta beklerken, heyecanlı bir stresle sarıldığını anladı. Yekta'yla aralarına giren bu his ilkti ve Kerem'in şaşırıp, aklını kurcalamasına sebep oluyordu.
Ve Yekta içeri girdi. Anne ve babasına sıkıca sarılıp gülümsedi ve onlara güzelliğini bahşetti. Mini kırmızı bir elbise giymişti. İnce bacaklarını siyah bir çorapla kapamıştı ve saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Kerem ona bakarken, gözlerinde coşkulu bir beğeni vardı. Önceki saflıktan farklı bir parlaklıkla, kızı baştan aşağıya süzüyordu.
Yekta, Robert'a selam verdi ve onun söylediği bir şakaya gözlerini devirip güldü. Kerem sıranın ona gelmesini beklerken, ne olacağını merak ediyordu..
Kavga ettikleri için küsecekler miydi? Yoksa birazdan her şeyi konuşup halledecekler miydi? Yekta ona neyinin olduğunu daha sakin bir dille açıklayacak mıydı? Galiba Kerem, onun o güzel yeşil gözleri için, eğer Yekta kendini hatalı hissediyorsa, onu affetmeye hazırdı.
Yekta dönüp onun gözlerinin içine baktı ve bir saniye kadar orada oyalandıktan sonra sadece “Merhaba Kerem.” dedi ve yönünü Nurşen'e çevirdi. Onu da kuru bir merhabayla geçirmek istiyordu, fakat kız arkadaşı şakıyıp ona sıkıca sarıldı.
Genç oğlan midesinden kalbine doğru güçlü bir sarsıntı hissetti. Gözleri yere takılırken, yaşadığı şaşkınlıkla kalakaldı. Göğsünün hemen altında bir ses duyar gibi oldu.
Galiba kalbi çatlamıştı.. Birbirlerinin hayatlarında var oldukları o süre boyunca, her kavgadan sonra bir şekilde barışmışlardı. Kerem ona bağırıp çağırsa da, yine sıkıştırıp gönlünü bir şekilde almıştı. Ama Yekta şimdi öylece ona bakmış ve öylece, 'Merhaba Kerem.' demişti.
Herkes koltuklara yerleştikten sonra, bal rengi gözleri buğulandı Kerem'in ve bakışlarını başı başka tarafta olan ve ihtiyatla duran Yekta'ya çevrildi. Koltuğa olduğundan daha sakin yerleşmeye çalışırken, bakışlarını çocukluğunun saflığından ayıramıyordu...
&&&
Birkaç saat önce
Kendimi gerçeklerin koynuna bıraktığımda Burçin'i aradım. Zavallı arkadaşım, sınav için sabahladığından uyuyordu; ama benim hıçkırıklara boğularak onu çağırmamla resmen çığlık attı ve adeta uçarak yanıma geldi.
Ona kapıyı açmakta zorlandım ve adeta sürünerek ulaştım. Beni kolları arasına alıp, odama taşıdı. Bir yandan da ne olduğunu soruyordu...
Aklıma gelen düşüncelerle tekrar hıçkırıklara boğuldum. Burçin ne yaparsa yapsın beni konuşturamıyordu; çünkü içim çekilirken duygularımı aktaramıyordum..
Sonunda biraz sakinleşince, gözlerim tavanıma dikildi. İki seçenek vardı şu an ruhsuz gibi durmamın; ya ağlamaktan yaşlarım tükenmişti, ya da acı bir buzdolabı gibi, gözyaşlarımı dondurup akmalarına fırsat vermiyordu...
“Bana anlatacak mısın artık ne olduğunu?” diyen arkadaşıma çevirdim gözlerimi..
Korkuyla saklamıştım Burçin; ama söyleyecek kimsem yok. Bunları senden başkasına anlatamam...
“Burçin, ben Kerem'e aşığım.” dediğim an sertçe bir kez gözlerini kırptı ve kahverengi bakışları büyüdü. “Şaşırdın mı?”
“Birden itiraf etmene şaşırdım. Ben daha uğraşacağımı sanmıştım.”
“Demek ona aşık olduğumu anlamıştın. Bana o yüzden onları söyledin. Peki ne zaman anladın?”
Burçin önüme düşen saçlarımı kenara çekti ve bana sevgiyle gülümsedi. İçimi çektim, yanımda olduğunu görmek güzeldi..
“Galiba seni tanıdığım andan beridir..”
Bu cevabı beni şaşırttı, çünkü neredeyse üç yıldır birbirimizi tanıyorduk ve ben üç yıldır Kerem'e aşık mıydım?! Daha ne kadar şaşıracaktım. Ona olan sevgimin, arzuları da barındırdığını anlamak, beni yeterince cefaya sürüklüyordu. Hele de karşılığını görememek, yeterince acıya sebebiyet veriyordu..
“Nasıl anladın? Ben nasıl fark etmem...”
Burçin bir süre daha beni inceledikten sonra, düşüncelerini toparlamak isteyip parmaklarını saçlarımın arasından geçirdi.
“Ya aslında başlarda, birbirine çok bağlı olan iki insan vardı gözümde.. Ama sonra Kerem'i o kadar çok özlüyor, o kadar çok dile getiriyordun ki.. Gökhan'la bile olmak istememiştin. Hatırlıyor musun, sana neden diye sorduğumda, Kerem ne der? Demiştin..” hızlıca gülümsedi.
“Sonuçta herkes bir şekilde hayatına devam ediyor; ama sen edemiyordun işte.. Bir düşün. Darcy'e o kadar aşıktın ki, onu kerem'e benzettiğin için izlediğini anlamıştım. Çünkü yanında değildi ve onun varlığını hissetmeye çalışıyordun. Ha sakın, öylece içime doğdu falan sanma! Senin de yardımın dokundu buna.. 'Baksana, gülümseyişi biraz Kerem'i andırmıyor mu?' diye kaç kez sordun bana...”
“Daha sonra şu İngiltere'ye olan aşkın... Tamam orada bir akraban var ve ülkeyi seviyorsun.. Ama en çok ilgilendiğin ve araştırdığın, Kerem'in hangi kafede çalıştığı, yaşadığı evin konumu, çevresinde neler olduğu... Yani demek istediğim, Kerem çook uzaklardaydı; ama sen onu hayatında tutmaya devam ettin..”
“Bak eğer, aşık olup gençliğinin tadını çıkarmak isteseydin, bunu basit bir sevgi olarak algılardım. Ama Kerem senin hayatının tam ortasına oturmuş tatlım.. Her koşulda orada. Bakışlarında, hareketlerinde, kararlarında, inan bana nefes alışlarında...”
“Aşk işte, bu...” deyip bana omuzlarını silkti.
Benim gözlerim dolu dolu olmuştu. Benim hislerimi, bir başkasından duymak ve ona verilen ismin henüz farkında olmak beni çok şaşırtıyordu..
Mız mız bir sesle arkadaşıma döndüm ve mırıldandım. Konuşurken sesim kendini zorluyordu.
“Ama Kerem buraya sevgilisini getirdi, tanışmam için.. Ben şimdi ne yapacağım Burçin? Onu kazanmam mı gerekiyor, yoksa bırakmam mı? O kadar cahilim ki bu konuda.. Hislerime kulak vermekten bile acizim...”
“Sevgilisi de nereden çıkmış be?!”
“Ne bileyim ben, gelmiş hemen işte uyuz! Buldu tabii gül gibi çocuğu kaçırmak istemiyor!” deyince arkadaşım benim huysuzlanmama tatlıca gülümsedi, ama hemen ardından bakışları hüzünlendi.
Bunu sevmedim.
Sana keşke onun için savaş diyebilseydim Yekta.. Ama Kerem gidecek. Bu o kadar belli ki... Düşününce ona kızamıyorum, çünkü gitmek zorunda biliyorsun.. Hem orada da bir hayat kurdu.”
Gözlerimden birkaç damla yaş kaçtı.
“Evet, gidecek. Çünkü beni sevmiyor...”
Arkadaşım beni teselli etmek için başımı yakaladı ve hemen atıldı.
“Hayır, seni seviyor! Sevmese bunları yapar mı! Buraya gelir miydi, seni korur muydu!”
“Ama bana aşık değil..” diye bir umut onun gözlerine baktım, ama beni üzmek istemediğini gösteren bakışları çıktı ortaya..
“Peki ben ne yapacağım? Galiba onu kazanmak istiyorum, çünkü gitmesini istemiyorum. O kızı öpmesini istemiyorum Burçin, istemiyorum!” dedim ve tekrar ağlamaya başladım.
“Böyle yaparsan daha çok acı çekeceksin, bundan vazgeç!” diyerek bana çıkıştı. “Bundan kurtulman lazım Yekta.. Ben senin arkadaşınım. Çok üzgünüm, ama seni mutlu edecek yalanlar söyleyemem.”
Hemen ayaklanıp, bedenimi ondan çektim ve yatağıma yaslanıp başımı dizlerime dayadım.
“Onsuz yapamam ben, yapamam! Evet, yapamam!” derin ve titrek bir nefes çekip durdum. Kabullenmem gerekiyordu, ama yapamıyordum.. “Kurtulmak istersem ne olacak?”
Burçin'in de gözleri dolu dolu olmuştu. Benim çektiğim acıyı, demek o da yüreğinde yaşıyordu.
“Ondan uzak durursan, gittikten sonra bundan kurtulabilirsin.”
Burnumu çekip, yanaklarımdaki yaşları sildim. Halbuki Kerem için akan o tuzlu suları bile sevmiştim..
“Peki ya beni sevmesini sağlamak istersem, başarabilir miyim?”
Burçin biraz yüzümü inceledi ve başını benimkine yaklaştırıp bir sır verircesine fısıldadı.
“Her şey Kerem'in kalbinde bitiyor aslında biliyor musun? Eğer sana karşı bir eğilimi varsa aşık bile olabilir!”
“Gerçekten mi? Nasıl yapacağım?”
Arkadaşımın gözleri parıldadı.
“Denemen lazım Yekta. Deneyerek sana aşık mı olacak, yoksa seni hep küçük bir kız çocuğu gibi mi sevecek görebilirsin.”
Bedenim yatakta dikelirken, heyecanla sesimi yükselttim.
“Nasıl ama?”
“Tabii ki onu çıldırtıp, yine ondan uzak durarak!”
Ve ben sonucu ne olursa olsun, kalbimdeki acıyı dindirmek için denemeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...