“Neler oluyor?” diyen Burçin'in endişeli sesini duyduğumda rahatlayan bedenim, dudaklarıma tekrar kapanan Gökhan'ın elleriyle titremeye başladı.
Boğazımdan sesler çıkararak yardıma ihtiyacım olduğunu vurguluyordum. Şu an için tek isteğim, Burçin'in beni ciddiye almasıydı.
“Yekta, iyi misin?” deyip kapıya hızla iki kez vurdu. Dudaklarım kapalıydı, ama ses tellerimi acıtacak kadar bir işaret yoluna giriştim.
“Yekta seni duyuyorum, neler oluyor! Gökhan orada mı?! Onu çağırıyorum!”
İnanamıyordum! Ya da inanmakta bir sakınca görmüyordum. Gökhan bizi o kadar güzel oyalamış, öyle güzel kalplerimize girmeyi başarmıştı ki.. Ne ben bu odaya girerken olumsuz bir düşünce besledim ne de Burçin içeride beni alıkoyanın Gökhan olduğunu düşünüyordu.
Yaşayanlar iyi bilirdi. Bugün kardeş gibi sevdiğin, yarın seni sırtından yaralayabilirdi. Önlemini almak bazen güç olurdu. Bu yüzden her insan büyüdükçe, o tuzağın içine en az bir kez düşerdi.
Burçin apar topar gittiğinde, Gökhan beni altında çevirip yüzünü yüzüme değdirdi. Konuşurken gergin ve tehlikeliydi.
“Bunu yaparak çok büyük bir aptallık ettin. Şimdi sana burada anında tecavüz edebilirim, inan bana kimse bunu engelleyemez.”
Sonra başını kaldırdı ve benim ağzımın kapalı, gözlerimin irileşmiş olduğu suratıma baktı.
“Böylesi hiç zevkli değil. İşimin yarıda kesilmesine tahammül edemem.”
Midemde ekşimsi bir tat boğazıma geldi. Kusmak üzereydim. Ya da korkudan bayılmak.. Onunla baş edemezdim ve bana bu kötülüğü yaptığı an, hayatımda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Bu sebeple sustum ve onun hastalıklı cümlelerini dinledim.
“Bir yıldır senin hazır olmanı bekledim. Senin için verdiğim fedakarlık ve edindiğim sabrın ne denli sınırları zorlayıcı olduğunu bilemezsin.” Eğildi ve burnunu yanağıma sürtüp, kokumu içine derince çekti. Bu uyuşturucuya bağımlı bir insan izlenimi verdi bana. Elbette, kullanan kimseyi görmemiştim, ama filmlerde nasıl olduğunu bilirdik. Çaresizlik ve açlık bedeni ansızın sarar ve kendi canınızdan olmaya razı olursunuz.
Allah'ım! Benim Gökhan üzerindeki etkim bu olamazdı. Fazlaydı. Gerçekten çok fazla ve tehlikeliydi.
Benim bugüne kadar yaptığım tek şey ona iyi davranmak ve sevgisine elimden geldiğince karşılık vermek olmuştu. Ona hiçbir zaman deliler gibi aşık olduğumu ve aşkından çıldırdığımı göstermemiştim. Çünkü gösteremezdim.
Olmayan bir şeyi nasıl gösterebilirdim ki anlayamıyordum!
“Senin de beni sevdiğini biliyorum. Sadece duygularını açığa çıkarmakta zorluk çekiyorsun.” deyip gözlerini kaldırıp benimkilere dikti. Çok tuhaftı. Gözbebekleri irileşmişti ve beni görmüyor gibiydiler.
Beklediğim tek şey vardı o anda, bana yalvarması. Ellerini benden çekip, yaptığı hata için önümde diz çökmesini istiyordum. Ellerimden tutup, az önce yaptıklarını telafi etmesi ve kimseye söylememem için yalvarıp yakarmasını bekliyordum. Çünkü bu an için yapılabilecek en akıllıca şey buydu. Onun için. Benim içinse, bir kurtuluş olacaktı. Fethedilmemiş bedenim, eski saflığını koruyacaktı. Tam olarak olmasa da.. Ruhumda açılan yara, benim kalbimdeki ve içimdeki güzel duyguları da öldürmeye başlamıştı. Şimdiden hissediyor, acımasızlığın tadını dilimde fark edebiliyordum..
“Yekta!” diyerek Burçin bağırdı ve kapıya vurmaya başladı.
Nefesimi sertçe tutup, heyecanla gözlerimi kapıya çevirdim. Gökhan'ın korkutucu sözleri bile aklımdan uçup gitmişti. Altında kıpırdanıp, beni kurtarmaya gelen arkadaşıma sesimi duyurmaya çalıştım.
“Ses çıkarma! Sus!” diyerek Gökhan elini daha çok ağzıma bastırıyor, ondan kaçıp gitmeme engel olmaya çalışıyordu.
Anlayamadığım şuydu, şu an için beni alıkoysa da, ertesi günün sabahında ne yapmayı planlıyordu? Benim bedenimi ele geçirdiğinde, onun hayatının da acımasızca esir kalacağını bilmiyor muydu? Ben tarafından..
Söylediklerini umursamadım. Kendimi ona teslim edecek kadar korkak değildim. Daha çok kıpırdanıp, onu rahatsız etmeye ve fazlasıyla sinirlendirmeye başladım.
“Rahat dur!” diyerek bedenini daha çok benimkine bastırdı. O sırada kapı zorlanmaya başladı. Şerefsiz demek kitlemişti! Mumlara, gül yapraklarına ve tütsülere o kadar dalmış olmalıydım ki, arkamda kilitlenen kapının sesini işitmemiştim. Kadınların bu duygusal duruşları, büyük tahriplere neden olabiliyordu demek ki.
Bir an fazlasıyla duygusal ve gereksiz yere minnoşluk taslayan kişiliğime kızdım. Bazen sert olmak gerekiyordu kesinlikle. Bunu düşünmek iyiydi, ama nasıl başarılabilirdi? Benim gibi bir kız, sert duvarları andıran bir kişiliği ortaya çıkarması için sanırım yüzyıllarca işkence görmeliydi. Öyleyse hiçbir zaman sert olamayacaktım, çünkü ömrüm yetmeyecekti.
Kapıya vurulan eller arttı ve ardından birkaç erkek sesi duydum. Ama Buğra'nın sesini aralarından ayırt edebiliyordum.
“Abi geri çekilin bi, Gökhan kızacak ama kıracağım bu kapıyı!”
Beni esir alan sevgilim, hızla bana döndü ve kulağıma eğilip, “Eğer tek kelime dahi edersen, seni mahvederim. Anlıyor musun beni?” dedi. Anlıyordum, ama tepki vermedim.
“Anladın mı?!” diyerek tısladı, o yüzden sevinç gözyaşlarımı tutmaya çalışarak başımı salladım.
Buğra'nın sert bedeni kapıya çarpınca, odada güçlü bir ses yankılandı. Kapı kırılıp, evdeki herkes bizi böyle görmesin diye, Gökhan hızla üzerimden kalktı ve beni de kolumdan yakalayıp kaldırdı. Beni yatağa oturtup hızlı adımlarla kapıya ulaştı.
Kapıyı açıp, dışarda kümelenen insan topluluğuna baktı. Konuşurken kelimeleri yuvarlıyordu. Hala sarhoştu pislik köpek!
“Neler oluyor?”
Tüm gözler Gökhan'dan odanın içine, sonra bana kaydı. Benim yüzümü seçebildiklerini sanmıyordum. Tüm o boğuşmalardan sonra, odada yanan birkaç mum vardı ve yüzümdeki ifadeyi onlara gösterdiklerine inanmıyordum.
Burçin, öndeki birkaç erkeği umursamazca yardı ve aralarından sıyrılıp odanın kapısına dayanıp içeri bakmaya çalıştı.
“Yekta'nın bana bağırdığını duydum ve telaşlandım.”
Gözlerim arkadaşımı buldu. Beni buradan alıp götürmesini istiyordum. Burada daha fazla kalmak ruh sağlığıma iyi gelmiyordu. Gökhan'ın tehditlerinin bende etki ettiğini söyleyemezdim, çünkü kimseye bir şey anlatacak halim yoktu. Hele de başıma neredeyse gelecekleri düşününce, kendi kendimi rezil etmeye gönlüm razı gelmedi.
Birden üşüdüğümü fark ettim. Kırmızı elbisemin eteği yukarıya sıyrılmıştı. Bunu fark etmek beni ürküttü. Ellerimle düzeltip, kollarımı kendime sardım. Neden kalkıp gitmediğimi bilmiyordum, ama galiba bu halde insanların bana tuhaf tuhaf bakmalarını istemediğimden yerimden oynamıyordum.
“Bir sorun yok Burçin!” dedi Gökhan.
“Öyle mi?”
“Tabii ki!” Yüzünü göremiyordum, ama sesinde tehditkar bir ton vardı Gökhan'ın.
“Doğrudur.” diyerek omuz silkti. “Yanlış duymuş olabilirim, ama sadece telaşlandım birden. Neyse.. Saat on ikiyi geçti, Yekta'yla eve gitsek iyi olur.”
Kapının önünde duran kalabalığın beni tam anlamıyla görüp gitmeyeceklerini anladım. Ah, sanki sağlığımı merak ediyorlardı! İçlerinde kabarıp duran dedikodu aşkını fark etmiyordum sanki. Lanet olası doğum günü partimi, bir daha kimsenin eline bırakmayacaktım. Çünkü bir daha tanımadığım, samimiyetsiz insanların arasında kalmayı hiç istemiyordum.
Derin birkaç nefesten sonra, ayaklandım. Bacaklarım hala korkuyla titriyor, bedenim içime işleyen soğukla beni rahatsız ediyordu. Sakin olmam gerekiyordu. En azından bu odadan çıkıp gidene kadar sakin olup, kimseye herhangi bir malzeme vermemeliydim.
Kapıya doğru yaklaştım ve her şey yolunda gülüşümü yapmaya çabaladım. Bu gülüşün gözlerime ulaşmadığını elbette biliyordum, ama bu kadar sarhoş kafanın bunu anlayacağını pek sanmıyordum.
“Parti bitti anlaşılan? Gökhan da bana hediyesini veriyordu.”
Burçin yüzümü baştan aşağıya inceledi ve gülümsedi.
“Ne almış çok merak ettim. Ya da dur şimdi cevap verme. Eda Teyze daha fazla merak etmesin bizi.”
“Ben sizi eve bırakırım.”
Gökhan'ın bu sözlerine ne cevap vermem gerekiyordu. Hayır bırakamazsın gerizekalı, sen şerefsizin tekisin! Diyerek bağırmak istiyordum.
“Gerek yok sevgilim. Zaten fazlasıyla alkollüsün. Biz bir taksiye atlar gideriz.”
Gözleri sertleşti. Söylediklerim onu mutlu etmemişti.
“Bu saatte sizi tek başınıza yollamam.”
Bakışlarımız birleşti. Tam da burada ona özgürce meydan okuyabiliyordum. Ayrıca ona küfür etmek istiyordum. Bunu gerçekten istiyordum. Önce çok sevdiği şu evini dağıtmak, koltuklarına bıçak saplamak, hemen ardından da ona, annesine, sevgili ebesine bir güzel saydırmak istiyordum.
“Ben bırakırım kızları abicim. Sen misafirlerinle ilgilen. Haberleşiriz.” diyerek araya Buğra girdi.
Bu çapkın ve daldan dala atlayan, çoğu zaman umursamaz davranıp, çoğu zaman sıcacık halleriyle insanın içini ısıtan çocuk bana bir yıllık sevgilim olan pislikten daha samimi geldi. Herkesin hataları ya da yanlışları olabilirdi. Ya da yaşayış biçimi, bir diğerine uymayabilirdi.
Ne olursa olsun, önemli olan insan gibi insan olmasıydı!
Eve girdiğimizde saat gecenin birini gösteriyordu. Babam uyumuştu fakat annem salonda oturuyordu.
“Kızım hoş geldiniz. Neler yaptınız bakalım?” derken gözleri benimkilere odaklanmıştı.
Neler yapmıştık acaba?!
Yaşadığım korku dakikaları sarhoşluğumu üzerimden atmamıştı. Biraz da olsa kafam hala dumanlıydı.
“Eğlendik, güzeldi anneciğim. Keşke beklemeseydin, yatsaydın.”
Benim ona ilettiğim sakinlik ulaşmış olmalı ki, tetikte bekleyen bedeni rahatladı ve bana sıcacık gülümsedi. Bunu nasıl beceriyordum bilmiyordum, ama bazen insanları çok kolay kandırabiliyordum. Annemin ne denli saf ve iyi niyetli olduğunu görebiliyordum. Sanırım bu yeteneğim babamdan geliyordu. Neyse ki onun kadar çapkınlık yapacak değildim. İstesem de izin vermezlerdi zaten.
“Tamam kızım. Haydi iyi geceler size.” diyerek annem odasına girdikten sonra biz de Burçin'le benim odama girdik.
Kendimi hemen yatağıma ve kasılan bedenimi rahat bıraktım. Hala üşüyor, yaşayacaklarımı düşünmek beni sarsıyordu.
Kollarımı bedenime sardım ve gözlerim istem dışı yere sabitlendi.
Bana tecavüz etseydi ne yapardım, ne? Bunu düşünmek beni çok ama çok korkutuyordu. O dakikalarda yaşadığım çaresizliği düşünmek bile kanımı donduruyor, gelecekteki hayatımın kontrolünü bir süreliğine de olsa kaybetmek beni çıkılmaz bir sokağa itiyordu.
“Yekta iyi misin?” Başımı kaldırıp arkadaşıma baktım, ama onu tam olarak görmüyordum. Nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Aslında tüm olacakları şimdi daha iyi kavrayabiliyordum. Psikolojimin ne denli bozulacağını, ailemin perişan olacağını, tanıdık herkese rezil olacağımı şimdi daha net bir şekilde görebiliyordum.
Gözlerimden yaşlar boşanmaya başladı. Gökhan'dan nefret ediyordum! Beni bunca zaman oyalayıp kandırdığı için onu öldürmek istiyordum! Geberip, gözlerimin önünde gitmesini istiyordum! O kadar öfkeliydim ki ona karşı bir şey yapamayacağımı bilmek beni daha da kızdırıyordu. Bu duygu çok iğrençti ve ben resmen onun kanını dökmek istiyordum!
Titremelerim arttıkça kendime daha çok sarıldım. Bunu atlatamayacaktım. Bugüne kadar kimseye zarar vermemiştim ve bana verilmek üzere olan zararın etkisini yaşamak beni isyana sürüklüyordu.
O sırada Burçin'in kollarını hissettim, bana sarılmıştı. Sarsılan bedenimi sıkıyor, rahatlamamı sağlamaya çalışıyordu.
“Yekta çok korkuyorum, neler oldu?” Söyleyecekleri bitmemişti anlamıştım, ama kelimeleri dile getirecek kadar da cesaretinin olmadığını fark etmiştim.
İçimi çeke çeke bir dakika boyunca ağladım. Ona cevap verebilecek halde değildim.
“Beni telaşlandırıyorsun. Neler oluyor Yekta?”
Arkadaşımın sesindeki telaşı duymak beni daha iyi yapmıyordu. Konuşurken nefesim kesiliyor, kelimelerin birkaç harfini yutuyordum, ama o ne demek istediğimi iyi anlamıştı.
“G-khan, b-na te-c-vüz etmeye ç-lıştı.”
“Ne?” diyerek beni bırakıp ayağa fırladı. Bedenimi ona yasladığım için desteksiz kalınca yatağa doğru düştüm. Ama hemen kendimi toparlayıp eski halime doğruldum. Bedenim dik durmaya çalışsa da, ruhum çok çaresizdi. Kötü şeyleri düşünme, diye söylerlerdi, ama elimde değildi. Olacakları düşünmek beni mahvediyordu. Belki de yaşamaktan daha zordu.
Ah, Allah korusun! Ondan daha kötü olamazdı, kesinlikle. Yine de Gökhan'ın kolları arasında yaşadığım o şokla bunları düşünememiştim. Şimdiyse, serbest kalan bedenim ve beynim, rahatlamanın verdiği etkiyle gerçekleri yüzüme çarpıyor ve ağlamama sebebiyet veriyorlardı.
“P.ç kurusu! Onu mahvedeceğim! Şerefsiz, köpek! Onun ağzına...”
“Burçin..” dedim tek solukta. Susmasını istiyordum. Yaşadığı şaşkınlığı ve almak istediği intikamı anlayabiliyordum, ama şu an sadece sussun ve bana sarılsın istiyordum.
Sesi şefkatle yumuşadı. “Özür dilerim.” diyerek tekrar yanıma oturdu ve beni sıkıca sardı.
“Dileme.” dilemesi gereken o değildi.
Beni daha da sıkı sardı.
“Hayır Yekta özür dilerim. Her zaman o p.ç kurusunu savunup, onunla olman gerektiğini söylediğim için gerçekten çok özür dilerim. O köpekle ne yapılacağını biliyorum ben, ama...” deyip sustu.
Sonra yavaşça yatağa devrildik. Beni koynuna aldı ve saçlarımı sevip uykuya dalmamı sağladı.
Hala çok üşüyor ve içimin korkuyla titremesine engel olamıyordum. Gözyaşlarım bir başlıyor, bir bitiyordu.
Yine ihtiyaç duyduğum biri vardı. Burçin'e bunu söylemek istedim ama anlamayacaktı biliyordum. Nedenini bilmiyordum, ama Kerem'e ihtiyaç duyuyordum. Yanımda olanın o olmasını istiyordum. Ne sıfatla olduğunun pek bir önemi yoktu. Sadece benimle olmasını diliyordum. En büyük eksiğimi tamamlayıp bana bir yol açmasını istiyordum.
Kerem'i çok özlüyor, onu kısacık ömrümün verdiği cesaretle istiyordum..
Hislerimin adını o an için önemsemedim. Ne dendiği o an için umurumda değildi. Yaşadığım titremelerde mantıklı kararlar aramıyordum. Duygularımla hareket ediyordum. Kerem'i o yüzden istiyordum. Yanlışlığı ya da doğruluğunun önemi yoktu.
Sadece sürüklendiğim bu girdaptan beni kurtarsın istiyordum. Ruhuma dokunsun..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015
Romance"Seni çok seviyorum ben.. O aptal filmlerdeki çiftler gibi davranmayalım. Hemen ayrılmak için yer arayanlar var ya onlar işte... Hem hayatta çok az şey böyle nadir bulunur. Öyle ki bizim hikayemizde tuhaf sahip şeyler var. Karşı konulamaz ve insana...