29.Bölüm PART-2

14.1K 550 15
                                    

Sonunda bölümü tamamlayabildim  Bilgisayar başına otursam da kafamı toparlayamadığım için yazamadım hiç  Ama size aşk ve daha fazlasını içeren bir bölüm getirdim, umarım telafi eder  

Bölüm, açık sahneler içeriyor  Her zaman, her yaştaki arkadaşlarım okuyabilir diye ılımlı tutmaya çalışıyorum burada, ama bu kadar oluyor Çünkü bence aşk varsa şehvet de olmalı  Umarım beğenerek okursunuz. Yazarken eğlendiğim kısımlar da oldu 

Keyifli okumalar olsun, yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin lütfen  

&&&

“Seni istiyorum...”

Kerem'in gözleri onun yakıcı bakışlarıyla adeta eridi. Onu korumak için daha önceden sunduğu bahaneler şu an için kendine saçma gelmeye başladı. Yekta'nın kaçırılıp ondan uzaklaşması karşısında ne denli delirdiğini hatırladı. Ve hayatın ne kadar kısa ve sürprizli olduğunu... 

Öyle ki, bir sabah uyandığınızda her şeyinizi bir kazada kaybedebilirsiniz. Emek verdiğiniz, didinip tırnaklarınızla ulaştığınız o zirvede küçük bir ayak kaymasıyla dibe sürüklenebilirsiniz. Daha da kötüsü, gün ağardığında gözlerinizi asla açamama gibi bir ihtimal vardır ki, sahip olduklarınıza istemeseniz de sırt çevirmiş olabilirsiniz.

Kerem de bunları düşündü. 

Annesiyle yaşadıkları o sarsıcı deneyimden on dakika önce, biricik Yekta'sıyla odada oyun oynuyorlardı. Sıkıntılı yaşamdan uzakta, toz pembe bir hayalin içinde, çocukça şeyler için tartışıyorlardı. Ama sonra her şey tepetaklak olmuştu... Birbirlerinden ayrılmışlar, hasret kalmışlar, belki de kaç rüyada yaşanmamış güzellikleri görmüşlerdi...

Birbirlerine yeterince geç kalmışlardı.

Yaşın ne önemi var ki? Diye düşündü Kerem. Belki de ayrılmasalardı birkaç yıl içinde bir olacaklardı. 

Onu görmüştü. Ellerini tutmuştu. Küçücük gözlerini, aptalca sağa sola sallanan dilini, kıpırdanıp duran kollarını görmüştü. 

Onu tanımıştı. Hem de içindeki her bir hücreyi, kendi bedeniyle bağlantı kurarak... Yekta'nın dünya üzerinde dolanan etten kandan olan varlığı, Kerem'in içine yerleşmiş, bilmeden ona yaşamak için bir seçenek vermişti.

Onu sevmişti... Bu düşünceyle kalbinin ritmi hızlandı ve zararsız bir titreyişe yol oldu.. Ne zaman sevdiğini, hangi temasla gerçekleştiğini hatırlıyordu. Uzak ama masalsı bir hatıra dokunmuştu önce gözlerine sonra da yüreğinin tam derinliklerine...

Yekta onun için bir nefesti artık. Eksik kalmış hatıraları onunla canlanacak ve geleceği okşayıcı olacaktı...

Yekta'ya doğru yaklaştı ve elleriyle kızın başını yakalayıp kendine biraz daha çekti. Dudakları dudaklarına tüy yumuşaklığıyla değdi. Hevesi gözlerinden dışarı boşalıyordu.

“Sana emin misin diye sormayacağım.” Yekta'nın sertçe soluyup, yutkunmasına sebep oldu. “Sana bundan sonrasını da düşün demeyeceğim.” Kendi sözüyle nefesi sertçe dışarı fırladı. Kendini toparlayıp hemen devam etti. 

“Sana benimle olmak ister misin diye de sormayacağım artık Yekta'm. Çünkü ben istiyorum. Seni istiyorum. Gözlerine baktığımda senin de beni istediğini açıkça görüyorum. Beni seviyorsun. O kadar çok seviyorsun ki, bunu arsız bir bakışla gösteriyorsun. Sevgini bana açıklamana ya da tekrar hatırlatmana lüzum yok. Çünkü biliyorum.. Bilmekle kalmıyor, gözlerine baktığımda kalbini görüyorum. Ve çevresinde bana ait bir zarla kaplandığını fark ediyorum. Bu ne demek biliyor musun?” 

Genç kızın dumanlaşan gözlerine baktı ve üstelik dudakları yarı aralık bir hale gelmişti. Onu ne kadar öpmek istediğini düşündü. Ama yakaladığı sözcükleri öylece havaya bırakıp süzülmelerine ve yok olmalarına izin veremezdi.

“Bu, kalbinin benden başka kimseye girişini vermeyeceğin demek... Oraya benden bir set koymuşsun güzelliğim. Girişi sadece ben yapabilirim ve çıkışım sonsuz bir zamanla engellenmiş...”

Yekta'nın bir gözünden sessiz bir gözyaşı aktı ve onun yanağına düştü. Ve sanki her şeyin farkındaymış gibi aktı, oğlanın dudakları arasına kaydı. Kerem'in gözleri aşkla kapandı ve içten gelen bu hisle sarsıldı. Daha fazla konuşacak gücü kendinden bulamıyordu. Acelesiz bir tavırla dudaklarını sıcacık yumuşaklara değdirdi ve öpmeye başladı.

Yekta titreyen bedenini bir nebze sakin tutmak için, sabit durmakta sıkıntı çeken ellerini yavaşça yatağa dayadı. Kerem'in öpücükleri nazik değildi, ama onun canını yakacak sertlikle de alakası yoktu. Yine de masum bir tutumdan uzak oluşu kızı ona yaklaştıran bir ayrılığa sürüklüyordu. 

Genç oğlanın elleri kızın zayıf sırtından yavaşça aşağıya indi ve beline ulaştı. O yol boyunca ellerinin ateşini ondan hiç çekmedi. Kollarını geriye çekince, uzun ve güçlü parmakları kızın incecik belini sardı. Onu kendine doğru çektiğinde, Yekta'nın destek aldığı kolları önce güçsüz kaldı ve kız düştü. Bu düşüşle öpüşleri daha derin bir hal aldı. 

Kerem daha fazlası için bekleyemedi ve onu sıkıca sarıp dudaklarını boynuna, kulaklarına, kulakları arkasına, saçlarına, gerdanına... Kısacası kokusuna ulaşabileceği her bir noktaya kızı yakarcasına bastırdı. Ondan gelen buram buram koku, ona çocukluğunun naifliğini ve o zamanın yeni açmış olan papatyaları anımsatıyordu.

“Yekta'm...” diyerek kızın tenine doğru mırıldandığında, Yekta kendini tutamadı ve Kerem'in saçlarına ilk inlemesini bıraktı.

Bal rengi gözleri gittikçe koyulaşan çocuk üzerinde kızla birlikte hareketlendi ve onu altına aldı. Gözleri birleştiğinde, Yekta'nın yeşil gözleri yarıya indi, heyecanlı nefes sesi kulakları kapladı.

“Kerem...” derken göğüsleri sertçe çocuğa çarpıyordu. 

“Korkuyor musun? Eğer öyleyse, şimdi yap...”

“Hayır. Kerem...” dedi yine.

“Söyle Yekta'm.”

“Seni seviyorum.”

İlk kez duymuş gibi çocuğun yüzü aydınlandı ve eğilip kızın dudaklarından öpmeye devam etti. Dili, titreyen dile değdiğinde içinde fokurdayan kanı artık onu rahatsız ediyordu. Duyguları, ona bir anda hareket edip, kızın her şeyine hemen sahip olmasını söylüyordu. Ama bunu yapmayacaktı. Hayatta onun için en değerli ve en güzel şeye layığıyla davranacaktı. Onu açılmayı isteyip, ürkekle hayata adım atmaktan kaçınan bir çiçek gibi sevip okşayacak ve aslında nefes alıp verdikleri bu dünyanın hiç kötü olmadığını ona aşkla gösterecekti.

Elleri kızın başını yakaladı ve onu şehvetini arttıran bir hızda öpmeye devam etti. Ona dahasının da geleceğini korkutmadan anlatmaya çalışıyordu. Hemen ardından ellerini özenli hareketlerle kızın bedeninden aşağıya kaydırmaya başladı. Dudaklarını ondan çekti ve burnu burnuna sürtündü. Onun titrek nefeslerini burnundan içine adeta çekti ve elleri kalçalarını yakaladığında dudakları da boynuna dokundu. Küçük ama etkili öpücüklerle kızı baştan çıkarma işine girişti.

Yekta kollarını Kerem'in boynuna doladığında içinde hala çekinik bir korku vardı. Şu yaşına kadar bunu gerçekten herhangi biriyle yapmayı aklının ucundan bile geçirmemişti. Aslında düşündüğünde sebebini anlıyordu. Çünkü hayatı normal bir seyirde gidiyordu ve aklı her daim Kerem'le dolu olmuştu. Şimdi uzaklarda olan kişi yanına gelmişti. Onu sevmeyi, onunla olmayı, onun sevgisini de tereddütsüz kabul ediyordu.

Öyleyse kendini bırakacaktı.

Ellerini Kerem'in saçlarına daldırdı. Kerem, onun boynundan öptü, gerdanına indi ve ellerini kazağından içeri daldırıp onun daha da ısınan tenine değdirdi. Bu süre boyunca genç kız hem korku hem de büyük heyecanlı bir istekle titreyen ellerini ondan çekmedi. 

Kerem doğrulup onun kazağını üzerinden çıkardığında ona yardımcı oldu. Ellerini utançla yatağa yasladığında, odanın karanlık olmasına minnet duydu. Yine de onu gördüğünü, gözlerindeki ifadeden fark ediyordu. Üstünde sadece sütyeni kalmıştı ve neyse ki öyle çirkin bir şey değildi. Ama seksi de değildi.. Ortalama büyüklüğe sahip göğüslerini sarıp sarmalayan siyah, sıradan bir şeydi.

Genç oğlan elini yavaşça kaldırdı ve avuç içini tam boyun çukuruna yasladı. Kızın nabzının güçlü atışını net şekilde hissedebiliyordu. Elini yavaşça aşağıya kaydırdığında parmakları yukarı kaldığından Yekta'nın sertçe yutkunuşunu fark etti. Pürüzsüz, beyaz ve gittikçe ısınan tenden aşağıya inmeye devam etti ve aradığı yere geldi.

Kızın göğüslerinin arası..

Önce elini bir göğsüne sürttü, sonra diğerine.. Birkaç kez bu hareketi devam ettirdi ve Yekta'nın gittikçe artan nefes sesini başta duymazdan geldi. Onu rahatlatmak isterken kalp krizi geçirmesine sebep olmak istemiyordu. İçinden bu ürkütücü olaya gülmeden edemedi. Yekta öyle güzel, öyle tatlıydı ki, onun gözleri içine bakarken aklından geçen saçma fikirlere engel olamıyordu.

Ve arzularına..

Eğildi ve kızın dudaklarına önce küçük ardından hızlanan bir öpücük bıraktı. Yekta'nın hala isteyip istemediğini ölçmek istiyordu, çünkü ona zarar vermek istemiyordu. Öyle bir şey yaparsa, kendini asla affetmeyeceğini biliyordu, çünkü Yekta onun hayatındaki değeri ölçülemez şeylerden en başında geliyordu. Kızın istekli dudaklarını karşıladığında heyecanlandı ve hala aynı yerde duran elini tekrar hareket ettirip sütyenden içeri soktu. Bir göğsünü avuçlayıp avucunu sürttüğünde Yekta ona ikinci inlemesini bahşetti. Doğru yolda ilerlediğini anlayan Kerem daha da fazlası için dirseklerini yatağa dayadı iki eliyle kızın göğüslerini avuçladı. 

Elleri hala iki yana düşmüş olan Yekta bu haz karşısında kendini daha fazla tutamadı ve boğuk bir ses çıkarırken kollarını onun sırtına sertçe dayadı. Hissettiği duygu öyle yoğun ve sarsıcıydı ki önce göz kapakları ardından hafif hafif bedeni titremeye başladı. Az önceki korkusu yok olmuştu, artık derin denizleri keşfetmeye niyetli bir dalgıç gibiydi.

Kerem onun kıvranan bedenini hissettiğinde özeni bir kenara atıverdi. Elleri hızlıca yukarı kaydı ve kızın askılarını iki yana indirip omuzlarına sert öpücükler bıraktı. Yana kayıp kızı kendine yasladı ve onu sutyeninden kurtardı. Onu sarıp tekrar üzerine doğru uzandı ve daha önce içi boşken göğüslerin büyüdüğünü fark edince güldü. Nefesi kızın göğsüne ulaştı ve ürperdi. 

Kerem artık sınıra dayanmak üzereydi. Yekta'nın istekli bakışları, boğazından dışarı fırlattığı sesler ve ateşli elleri de onu, bu sınıra hızla sürüklüyordu. Ağzı hiç acımadan göğüslere dayandı ve Yekta'nın küçük bir çığlık atmasına sebep oldu. Daha sonra içinden bu kabalığından dolayı kendine küfür etti. Geri çekilip sevdiğine baktı. Nefes nefese sordu.

“Canını mı acıttım?”

Ama Yekta konuşmadan ona bakıyordu. Cam gibi bakışlar, baygın gözlerinden bile net şekilde görülüyordu. Birkaç saniye hiçbir şey dememesi Kerem'i telaşa sürükledi. Onu üzecek bir şey yapıp Yekta'nın ondan kaçmasını istemiyordu. Ama konuşamadan kız cevap verdi ve Kerem için aklını beyninde tutan o ipler bir anda koptu ve hızla bedeninin şu an en sert yerine düştü.

Kızın sesi fısıltı halinde çıkmıştı. “Lütfen devam et.”

Kerem titreyen elleriyle üzerindeki kazağı çekip attı. Kızın üzerine tekrar eğilmek istediğinde Yekta buna izin vermedi ve elleriyle onun pantolonunu yakalayıp düğmesini çözdü. Kerem'in rüzgarlı bir sonbaharı andıran bal rengi gözleri, artık kahverengiyle yarışacak kıvama gelmişti. O da ona ödeme yapmak ister gibi kızın pantolonuna ulaştı hızla ondan kurtardı. Üzerlerinde küçük birer kumaş parçası kalmıştı. 

Yekta gümbürdeyen kalbiyle kızın bacaklarını araladı ve arasına girip elleriyle onun boynunu yakaladı. Dudakları tekrar göğüslerine ulaştı. Az önceki öpücüklerin şiddetini arttırırken Yekta artık onun adını fısıldamaya başlamıştı. Ağzı yavaşça aşağılara inerken, çocukluğundan beridir bildiği kızın nasıl bu kadar şehvetli olabileceğini düşünüyordu aslında. Onun her zaman saf ve narin olduğunu düşünmüştü. Belki de içinde bulunmayı bekleyen cevherler vardı. 

Açılmamış gonca dedikleri şey bu olsa gerekti, diye düşündü. Kerem şimdi onu açacak ve sonsuza kadar solmasına izin vermeden kendine saklayacaktı.

Üzerinde mor çiçekleri olan çamaşırı kızdan adeta çekip aldı ve dudaklarını o noktaya bastırdı. Yekta bu hızlı harekete karşı gelemedi ve Kerem'in dudaklarının olduğu yeri fark ettiğinde utançla çırpınmaya çalıştı, fakat Kerem ona doğru gelen ufak elleri bir iki hareketle engelledi. Onu daha fazla utandırmamak için kızın direkt gözlerine odaklanıp yatağın üzerinde dizleri üzerinde durdu. Ama onu daha da utandırdığını bilmeden kendini çırılçıplak bıraktı. 

Yekta yatağa adeta mıhlanmış, yeşil gözleri irice açılmıştı. O korkusu tekrar onu buldu. 

Kerem telaşsız, tasasız tekrar onun bacakları arasına girdiğinde kızın bedeni bir anda kasıldı. Bunu fark ettiğinde dudaklarını yüzünde yavaşça dolaştırdı ve dönüşü olmayan yola girdiklerini bildiğinden artık tek yapması gerekenin onu rahatlatmak olduğunu düşündü. 

Sesi yumuşak, sıcak ve seksi çıkıyordu.

“Endişe ettiğini biliyorum. Ama şu an dudaklarımın üzerinde gezişini takip et. Sana nasıl hissettiriyor tatlım?”

Yekta sertçe yutkundu ve onun temasıyla gözlerini kapadı. Biraz bunun tadını çıkarıp kuru bir sesle cevapladı. “Çok güzel.”

“Gerçekten tatlım.” dedi ve kız onu öpmek için hamle yapana kadar dudaklarını onun dudakları üzerinde gezdirdi. “Nasıl hissettiriyor?”

“Ah! İnan bana çok güzel...”

Kerem bir eliyle onun ince ve uzun bacağını yakaladı. Eliyle birkaç okşayışla kendine orada tanıdık bir yol edindi. Yavaş ama anlaşılmayan şekilde de eli yukarı tırmandıkça parmaklarını kalçalarına değdirip onu rahatlatmaya devam ediyordu.

“Bana güvenmeni istiyorum. Sadece bunu istiyorum...” dedi boğuk bir sesle.

Yekta derin bir nefes çekti içine, kollarını onun boynuna doladı ve fısıldadı. “Çok inanıyorum.”

Kerem yavaşça onun içine yerleştiğinde, “Canını acıtacağım biliyorum, ama sadece güven.” dedi.

Yekta, acıyla içine sert bir nefes çektiğinde genç oğlanın alnından bir ter damlası aktı. Bunu daha önce de yapmıştı, ama onun gibi ilk kez yaptığını hissediyordu. Bir kere onun canını acıtmaktan nefret ediyordu, bunun için çabalıyordu. Ve Yekta'sını öyle çok seviyordu ki, bilip bilebileceği her şeyi birbirine karıştırıyordu.

İleri geri hareket etmeye başladığında kızdan sert soluklar duymaya başladığında bunu yapamayacağını düşündü. Onun canını acıtmak istemiyordu. Ama birden sesler yönünü değiştirdi ve Yekta'nın kolları onu sıkıca sarmaya başladı. Sonra kulağına şehvetli bir ses bıraktı. 

“Devam et.”

Kerem bir elini yastığın altından, diğerini de Yekta'nın saçları arasından geçirdi ve olabildiğince kendini tutmaya çalışarak devam etti. Bunu istiyorsa bunu verecekti. Onu çok seviyordu. Aklı parçalara ayrılıp toz zerreciklerine dönüştüğünde ona her şeyi vereceğini söylüyordu.

Yekta'nın nefesi hızlandı ve Kerem'in her girişinde küçük iniltiler çıkarmaya başladı. Kalbi deliler gibi içinde çırpınırken, bedeni de alev almıştı. Ellerini tutunmak için Kerem'e sıkıca yasladı ve parmaklarıyla onun etini sıkıştırdı. Bu duygu onu yükseklere çıkarırken diğer yandan da tahammülsüz bir seviyeye çıkarıyordu. Hareketleri artık kontrolsüz olmaya başlamıştı. Nereye tutunup nereye dokunacağını bilemiyordu. Bir bacağını onun beline doladı. Çıkardığı seslerin ve yaptığı davranışların utancını düşünmeden onu sarsan bu duyguları zevkle karşıladı. Bir süre sonra sertçe sarsılırken resmen bağırdı.

“Kerem!”

Kerem ise hızlanıp onun canını daha fazla acıtmamak için kendini zorluyordu. Halbuki bu dakikalar öyle kutsaldı ki bunu özgürce yaşamak isterdi. Kulağına dolan seslerle aklını yitirmeye yakın olduğunu fark etti ve dayanamayıp hızını artırdı. Etini sıkıştıran parmaklar onun gittikçe yukarı yükselmesine neden oldu. Altındaki beden titremeye başladığında o da titredi. Ve tüm aşkı Yekta'ya boşaltırken, kızın adını haykırması onu düşürdü.

Kerem nefes nefese onun üzerine yığıldığında birkaç saniye kendini toparlamaya çalıştı. Sonra başını kaldırıp kıza baktı. Yekta'nın gözleri kapalı, yüzünde de uyuşuk bir ifade vardı. Ona baktığını fark etmiyordu. Tam o sırada yüzüne tatlı bir gülümseme gelip oturdu ve büyük bir aşkla adını fısıldadı.

“Kerem...”

Ve genç oğlanın o anda kalbi adeta yarıldı ve içine genç kızın aşk dolu nefesi doluştu...

Yana yatıp onu hızla göğsüne çekti ve terden ıslanan saçlarını alnından ayırıp öpücükler kondurmaya başladı. Yekta'nın yüzü göğsünde, bir eli belinde kıpırdamadan duruyordu. Kerem öpücüklerini boynuna indirdiğinde kıkırdadı.

“Neden bana bakmıyorsun?”

Yekta başını daha da aşağıya çekince saçları çocuğun göğsünü gıdıkladı.

“Utanıyor musun? Asla, inanmam...”

Yeşil gözler birden yukarı kalktı ve onu buldu. Kerem onun şaşıran ifadesine bakıp sırıttı. Elleriyle onu biraz daha kendine çekip dudaklarına içli bir öpücük kondurdu.

“Bence içindeki gücü engelleme.”

Kerem'in öpücükleri arasında rahatlayan kız ona cevap verdi. “İçimdeki güç derken?”

Kerem eğildi ve kulağına fısıldadı. “Şu hırçın kızdan bahsediyorum. Öyle ki beni baştan aşağıya titretti.”

“Beni utandırıyorsun!” diyerek başını saklamaya çalıştı, fakat Kerem onu omzundan bastırınca sırtı tamamen yatağa dayandı. Bedeninin yarısına ona yaslanan çocuğu baktı.

“Utanma. Utanma çünkü bununla da uğraşmak istemiyorum. Seni öyle çok seviyorum ki tatlım..” deyip derin bir nefes aldı ve dudaklarından öptü. Onu inandırmak ister gibi davranıyordu, fakat kendi de biliyordu ki ona inanıyordu. Ama içindeki bu güdüye engel olamıyordu.

“Çok geç kaldık Yekta'm... Ben artık bizi uzaklaştıracak olan tüm aptal duygulardan kurtulalım istiyorum. Geleceği tamamen istediğimiz gibi yaşayalım istiyorum. O yüzden utanma. Ben senim, seninim, unuttum mu?”

Ona kilitlenen yemyeşil bakışlarla başını iki yana salladı. Başını yavaşça kaldırıp yanağına sıcak bir nefes bıraktı. Geri çekildiğinde Kerem onun yüzünü seyredaldı. Saçları arasından parmaklarını geçirdi, elinin tersini yanaklarına sürttü ve minik burnuna dokunup, dudakları üzerinden geçti. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi mırıldandı.

“Canını yakmadım değil mi?”

Yekta elleriyle onun ensesini yakaladı ve net şekilde cevapladı. “Hayır.” nefesi kesildi. “Hayır, yakmadın. Her zamanki gibi çok naziktin. Her zamanki gibi bana değerimi gösterdin. Beni nasıl sevdiğini gösterdin...”

Kerem göğüs geçirdi ve başını kızın boyun boşluğuna dayayıp gözlerini kapadı. Bildiği bu kokuyu içine çekti. Öyle çekti ki, ciğerlerine girip orada bir iz bıraksınlar istedi. Hayır, ondan ayrılacağından değildi. Ama sadece yanında olsun istemiyordu ki. İçinde, bedeninde, organları arasında dolaşsın istiyordu Yekta'sı... Onu tamamen sokamayacağına göre, ölüp bittiği kokusunu çekiyordu işte içine...

Uzun ve ince parmaklar saçları arasında dolanmaya başladığında gülümsedi ve kızın çenesine çarpan boğuk bir sesle fısıldadı.

“Seni çok seviyorum Yekta'm...”

“Ben de seni çok seviyorum Kerem. Çok...”

Ve gece bir kez daha seviştiler...

Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin