17.Bölüm

15.9K 594 14
                                    

Kerem, Yekta'lar gidene kadar gözlerini önce Yekta'dan sonra da Robert'tan ayırmadı. Yırtıcı bir hayvan gibi, pusuda durmuş onları izliyordu. Az önce duydukları onu çıldırma noktasına getirmişti ve Yekta'yı tekrar yalnız yakalayamadığı için, içinde tuttuğu zehir ona zarar veriyordu.

Dokunsalar patlayacaktı, ki patladı, ama en suçsuz olan kişiye..

“Aşkım? Neden bu kadar öfkelisin?”

Kerem gözlerini Robert'tan ayırmadan ona cevap verdi.

“Öfkeli değilim.”

Nurşen yerinde doğrulup, yüzünü ona yaklaştırdı ve onu inceledi.

“Yüzün öyle söylemiyor ama.. Robert'a neden o kadar ters bakıyorsun?” deyip döndüğünde, Robert, Yekta'ya kolunu atmış, ona bir şeyler söyleyip karşılıklı gülüşüyorlardı.

Nurşen, Robert'ın ne kadar çapkın olduğunu bilirdi. Bir keresinde, yakın bir arkadaşını ayarlamıştı ve Robert bir hafta bile sadık kalmayı başaramamıştı. Özünde çok iyi kalpliydi, ama onunla gönül işine girilmezdi..

Kerem'in, Yekta'yı ne kadar çok sevdiğini biliyordu, çünkü erkek arkadaşı onu anlatmadan neredeyse tek bir gün bile geçirmiyordu. Bildiği kadarıyla, Robert ve Yekta kuzendi, ama görünüşe göre sevgilisi onları kıskanmıştı. Yekta'yı korumak istiyordu, bu çok basitti. Ama aklına takılan bir şey vardı. Robert, Yekta'yla olmazdı ki.. Bunu göremeyecek kadar kör müydü Kerem? Tamam çok çapkın olabilirdi, ama hayatı boyunca göreceği kızlara bir şey yapmazdı Robert.

Bunu da şuradan biliyordu, Robert'ın birkaç ay peşinde dolandığı kızın annesi, çocuğun uzaktan bir dayısıyla evlenmişti. O günden sonra, kıza sadece takılıyor, ama onu umursamadığını da belli ediyordu hani..

Kerem neden onu bu kadar çok kıskanıyordu ki? Robert'ın ona bir şey yapmayacağı ortadaydı. Dönüp sevgilisine baktı tekrar. Öfkelendiğinde olduğu gibi, yüz kasları kasılmıştı ve ela gözleri öfkeyle karşıya dikilmişti.

“Çünkü az önce beni çok kızdırdı!”

“Sen ona bakma, her zaman öyle..” Nurşen eğildi ve fısıldadı. “Yekta'yı mı kıskanıyorsun?”

Kerem hızla dönünce, burunları hafifçe çarptı. Nurşen hemen geri çekildi, burnunun acısını unutmaya çalışarak, ona odaklandı.

“Ne saçmalıyorsun ya sen?”

“Onlara öfkeyle bakıyorsun. Robert'ın, Yekta'yla işi olmaz, biliyorsun.. Öyleyse onu kıskanıyorsun.”

“Bir daha şu kelimeyi kullanma bana!”

Nurşen, bu kadar insanın içinde rezil olmak istemiyordu ama, kendini de tutamıyordu.

“Robert onunla sevgili olarak ilgilenmez, farkında değil misin?”

Kerem, buruşmuş suratıyla onu inceledi ama bir sonuca varamadı. Kıskançlık, tüm bedenini esir almıştı artık.

“Ben onu korumaya çalışıyorum. Robert'ın sözlerine kanıp, onunla gereğinden fazla ilgilenebilir. Yekta, çok saf bir insan.. Üzülmesini istemiyorum.”

“Bence Yekta da farkında.. Baksana sadece gülüşüp eğleniyorlar. İki yakın arkadaş gibi..”

Kerem dönüp onlara baktı ve gerçekten de iki yakın arkadaş gibi görünüyorlardı. Ama kaç örneği vardı ki bunun, yakın arkadaşlar birbirlerine aşık olup evleniyorlardı..

Tüm bedenini saran o kıskanç duygu, onu sertçe sarstı.

“Ya ondan hoşlanmaya başlarsa?”

“Hoşlanırsa, Robert onu üzmez merak etme. Onlar akraba sayılır ve Robert ne zaman aileden sayılan birini üzdü bir düşün..” deyince Kerem düşündü. Gerçekten de Robert onun canını yakmazdı, ama...

Lanet olasıca bir ama vardı ve onun etini sıkıştırıp deli ediyordu.

“Olmaz.” diyerek başını sağa sola salladı. “Buna izin veremem!”

“Neden ama? Biraz sakin olmalısın.” diyerek kolunu onunkine doladı ve sevgilisini sakinleştirmeye çalıştı, ama bilmiyordu ki, ona dokundukça Kerem öfkeleniyordu..

“Çünkü Robert'la olmaz tamam mı!”

“Başkasıyla olması daha mı iyi olurdu anlayamadım? Robert senin tanıdığın biri.”

Kerem öfkeyle ona döndü ve sesini yükseltti. Neyse ki salondaki büyükler derin mevzulara girmişlerdi ve televizyonun da sei fazlasıyla açıktı.

“Kimseyle olamaz tamam mı! O daha çok küçük ve saf! Sen buna karışma, çünkü yetmezsin!”

Genç kız kollarını ondan çekip, kendini şaşkınlık ve kırgınlıkla koltuğa yasladı..

Acaba Kerem'in, Yekta'ya bağlılığını küçümsüyor olabilir miydi?

Yekta giderken ona selam vermeyince, öfkesi daha da kamçılandı. Annesine etrafı toplamakta yardımcı oldu ve babası Robert ve Nurşen'le otururken, şahin bakışlarını ondan hiç çekmedi.

Sonunda herkes yatmaya hazırlanırken, Kerem merdivenleri uçarak çıktı ve Robert'ı kendi odasında yakaladı. Onun için hazırladıkları yer yatağını açıyordu. Kerem odaya paldır küldür dalınca, Robert'ın kaşları hafifçe çatıldı ve sadece ona öldürücü bakışlarla bakan kuzenini şöyle bir süzdü ve üzerindeki gömleğini çıkarmaya başladı.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun?!” diye ona sertçe çıkıştı.

Robert, ellerinde gömleğinin etekleri öylece bakakaldı.

“Soyunuyorum, bir sakıncası mı var?”

“Sen benim ne demek istediğimi anladın!”

Robert gözlerini odada şöyle bir gezdirdi ve aklına bir şey gelmiş gibi başını anlayışla salladı.

“Karşında soyunmamı istemiyorsun anladım.. Daha önceleri sorun olmuyordu gerçi bu.”

Kerem ellerini beline yerleştirirken, derin bir nefes aldı ve seslice verirken, “Sabır Allah!” dedi.

Robert'ın gözleri heyecanla parıldadı ve bir parmağını kaldırıp ona doğrulttu.

“Ah, bunu biliyorum! Bazen baban anneni kızdırınca, o da senin gibi yapıyor! Galiba bu öldürmemek için Tanrı'ya yapılan bir dua!”

Kerem'in bedeni sağa dönmüştü, ama gözleri öfkeyle Robert'a bakmaya devam ediyordu.

“Bilerek yapıyorsun değil mi? Beni delirtmek için!”

Genç oğlan gömleğini, tişörtünü ve pantolonunu çıkardı. Pijamalarına ulaştıktan sonra ona cevap verdi.

“Ne dediğinle ilgili hiçbir fikrim yok. Ayrıca bana neden bağırıp çağırıyorsun onu da anlamış değilim.”

“Ben senin zihninin nasıl açılacağını iyi biliyorum.” derken yumruklarını sıkmış, kuzenine iyice yaklaşmıştı.

“Burada benimle kavga etmeyeceksin değil mi? Evde tepinirsek Yağmur teyzem çok kızar. Çünkü tepinmek, evdeki tozları kaldırıyormuş.” Robert'ın tepinmek sözcüğünü tatlı Türkçe'siyle dile getirmiş olması bile Kerem'i sakin tutamıyordu.

“Gerçekten bilerek yapıyorsun daha iyi anladım!”

“Ya neyi bilerek yapıyorum!”

“Yekta'dan uzak duracaksın, ona yaklaşmayacaksın ve onun dudaklarını öpmeyeceksin! Beni anladın mı!”

Robert'ın kaşları havada bakakaldı. Yekta'yı dudaklarından falan öpmek istemiyordu ki.. Kız çok tatlıydı, onu seviyordu ve sadece onunla eğleniyordu.

“Bence sen şizofrensin!”

“Ne olduğumla ilgilenme! Onu öpmeyeceksin!”

“Kabul ediyorsun yani.” derken yorganını açıyordu. Ama yatağa yatmadan Kerem öfkeyle onu yakasından yakaladı. “Onu öpmeyeceksin!”

Ellerinin, birer pençe gibi ona atıldığını görünce Robert gerçekten çok ama çok şaşırdı. Kerem'in Yekta'yı sevdiği ortadaydı işte, ama aptal inat ediyordu.

“Tamam onu öpmeyeceğim! Şimdi beni bırak. Pijamalarımı Yağmur teyzem yeni ütüledi ve kırışsın istemiyorum.”

Kerem öfkeyle soludu ve odanın diğer yanına geçip üzerindekileri hızla çıkarıp bir köşeye atmaya başladı. Robert onu gerçekten hasta edecekti ya da katil!

“Bilerek yapıyor Allah'ım, bilerek yapıyor işte!”

“Kendi kendine konuşarak, şizofren olduğunu kanıtlıyorsun kuzen, bence bunu dışarıda yapayım deme.”

Kerem ona bakmadan nefesler alıp veriyor, konuşmaya devam ediyordu.

“Senin saçmalıklarına kanıp, seni öldürmeyeceğim ama bilmeni isterim.”

Robert yatağına uzanmış, dişlerini göstererek ona sırıtıyordu.

“Demek yaşamama izin verildi. Çok teşekkürler, buna ihtiyacım vardı. Ne de olsa, Yekta'yla işim bitmedi.”

Kerem'in gözleri kocaman açıldı ve sertçe solumaya başladı. Eğer Robert konuşmaya devam etmeseydi, ona gerçekten saldıracaktı. Odanın bir ucundan, onun üzerine atlayacaktı!

“Neden bu kadar sinirleniyorsun anlamıyorum. Kız hayatına devam etmek istiyor. Ayrıca merak etme onunla sevgili olma konusunu düşünüyorum. Kesin bir durum yok yani.. Ve sevgili olana kadar da, ki olursam, onu öpmeyeceğim. Sakin ol artık.”

Kerem biraz sakinler gibi oldu, ama onun pişmiş kelle gibi sırıtması sinirine dokunuyordu.

“Hem bence abartıyorsun Kerem. Sen kendine bir yaşam kurdun. Nurşen'le birlikte döneceksin.. Ama Yekta ne yapacak? Kızı düşün bir de.. Bence Gökhan'la ilgili olan durumu henüz atlamadı ve kalbi çok kırık.”

Kerem durup onun yüzünü inceledi. Büyük oranla sakinlemişti, çünkü Robert haklıydı. O çok hassas bir kızdı ve hemen Gökhan'ı aklından silmiş olamazdı.. Kim bilir, ne kadar üzülüyor ve acı çekiyordu..

“Sen Nurşen'le ilgileneceğine göre, bırak bende Yekta'yla ilgileneyim. Geleceğimiz konusunda böylece bir karar veririz.” deyince Kerem'in kaşları tekrar çatıldı.

Cevap verecekti ki, Robert sırtını ona döndü ve “Işığı kapatabilir misin? Gözlerimi dinlendirmem gerekiyor. Sabaha mor halkalarla uyanıp, Yekta'ya çirkin görünmek istemem.” dedi.

Kerem onun ardından ellerini kaldırıp, onu boğmak istediğini gösterdi, ama arkadaşı görmüyordu. Kerem ışığı kapatırken de Robert'ın sırıtan yüzünü fark edemedi.

Tam yatağına yatacakken, Robert'ın telefonu çaldı.

“Ah Yekta'dan!” derken, Kerem bir an kalakaldı ve yatağının içine girmeden kendi telefonuna baktı. Tek bir mesaj vardı, o da Nurşen'den geliyordu. Onu özlediğini söylüyordu. Telefonu sertçe komodinin üzerine bırakıp yatağına yattı. Ellerini başının altına alıp, gözlerini tavana dikti ve sakin olmaya çalıştı. Ama ne mümkün! Robert'ın kıkırdamaları onu deli ediyordu, zaten sonunda patladı.

“Gülüp durma, sinirime dokunuyorsun!”

“Ah pardon kuzen, seni uyutmuyor muyum? Ama Yekta cidden çok komik!”

“Telefonunun ışığı da beni rahatsız ediyor! Gözlerinin altındaki mor halkalardan kaçmak ne oldu, ha?!”

“Tamam, hemen son bir mesaj atıyorum ve kapıyorum.” derin bir nefes alırken son kez kıkırdadı ve Kerem'e “İyi geceler.” diledi.

Kerem'in gözlerinde tek gram uyku yoktu. Öylece yukarıya odaklanmıştı ve Robert anlamasın diye Türkçe konuştu.

“Ne boktan bir gece!”

&&&

İki gün sonra, kampüsün içinde, oraların pekte yabancısı olmayan bir çocuk yürüyordu. Elleri cebinde, duruşundan taviz vermiyor, ama içinden geçen olumsuz bir düşünce onu sıkıştırıyordu...

Özlediği biri vardı. Günlerdir ondan uzak olan, ona yaklaşmaktan kaçınan ve adeta kaçarcasına davranan biri..

Gelmeyecekti aslında.. Kendince sahiplendiği gururuna bu kötülüğü yapmayacaktı. Ama dayanamadı. Günlerdir görmemeye, sesini duymamaya, onunla konuşmamaya dayanamadı...

Sonra da bıraktı gururunu bir balon gibi gökyüzüne uçsun diye...

O gün hava, bir bahar havası gibi sıcaktı ve insanın içini ısıtıyordu. Montunun fermuarını açmış, güneş ışınlarının tenine değmesine izin veriyordu.

Böyle güzel bir havada, bir tek kişiyi görmek istedi..

Bedenini duvara dayadı ve beklemeye başladı.

Yekta, elinde kitabı, yanında arkadaşı fakülteden çıktı. Saçları, beline kadar uzanan bir şerit gibiydi. Güneş vurunca yeşil gözleri sulandı ve kısıldı. İnce dudakları, bedeni gibi güçsüz ve yorgun görünüyordu. Uzun kirpiklerinin altındaki çimen gözler bulanıktı..

Kerem onu ne kadar da çok özlediğini düşündü.. Tartıştıktan sonra, gittikçe uzaklaşan Yekta'yı artık yakalamak mümkün değildi.. Onun kalbini kazanmak istiyordu, ama kız hiçbir şekilde yüz vermiyor, ona gideceğini her söylediğinde ders çalışacağını bahane ediyor, dışarı çıkmayı teklif ettiğinde yorgun olduğunu dile getiriyordu. O yüzden dayanamadı ve soluğu okulda aldı.

Derin bir nefes alıp, ona doğru yürümeye başladı. Kulağına çalınan sözler bir süre onu rahatsız edecekti...

“Bu kadar üzme kendini Yekta. Sonunda ölüm yok, bunu anlamıyorsun.” dedi Burçin.

“Sen beni anlamıyorsun. Dayanamıyorum diyorum.. Uzaklığa dayanamıyorum.. Hele de yıllardır çekilen sıkıntıdan sonra, dokunmak için sadece bir adım atmam gerek ve ben kaçıyorum..”

“Peki karşılığını alabilecek misin? Ona gittiğinde, aynı şekilde karşılayacak mı seni?”

Yekta'nın güzel yüzü daha da soldu ve başı yere eğildi.

“Bundan emin olamıyorum ve bu beni deli ediyor..”

Arkadaşı, onun gittikçe sararan yüzünü inceledi ve iç geçirip konuştu.

“Belki vazgeçmen daha iyi olacaktır.. Karşılıksız bu acıyı yaşayamayacak kadar güzelsin. İstesen bir sürü bulursun..”

“Ama ben sadece onu istiyorum...” deyip sözlerini tamamlayacaktı ki, tam zamanında Burçin, Kerem'i gördü ve resmen kanı çekildi. Yüzü bembeyaz kesilince, adeta bağırdı.

“Aa, Kerem! Hoş geldin!”

Yekta, heyecanla hemen ardını döndü ve kalbi ağzında korkuyla bakakaldı. Neredeyse, onun ismini fısıldayacaktı, neredeyse...

“Merhaba, hoş bulduk. Ne yapıyorsunuz?” diyerek gülümsedi.

“Sınavdan çıktık ya ne yapalım? Sen ne yapıyorsun burada?” diye konuşan arkadaşını da, Kerem'in cevabını da duymuyordu Yekta, çünkü olduğu yerde bir buz kalıbı gibi öylece kalmıştı.

“Nasıl geçti sınavınız?”

“Fena değildi, yaptık işte bir şeyler..”

“Anladım..” diye susup Yekta'ya baktı. Onu görünce, böyle sararması da neydi? Bir de az önce konuştukları şey de neyin nesiydi? Kulakları mı yanlış duymuştu, yoksa yanlış mı anlamıştı? Aşık olduğu biri mi vardı Yekta'nın? O yüzden mi hırçındı bu kadar? Karşılıksız bir aşk mı yaşıyordu? Ona açılamadığı için mi böyle davranıyordu? Yıllardan bahsetmişti ama, öyle olsaydı haberi olurdu herhalde değil mi?

İçindeki özlem gibi çoğaldı moral bozukluğu... Kızgın bir demir gibi derisine değdi o kıskançlık hissi.. Yekta, başkasına karşı, acılı bir aşk besliyordu yani, öyle mi?.

“Ee, burada böyle bekleyecek miyiz? Haydi gidelim.”

Kerem bakışlarını Yekta'ya çevirdi. Çimen rengi gözleri, onunkilerden hiç ayrılmıyordu..

“Ben aslında Yekta'yla konuşmak için gelmiştim.”

“Öyle mi?” diye endişeyle söylenen Burçin dönüp arkadaşına baktı. Duyguları bu denli karışıp, ona acı çektirirken, şimdi Kerem'le başbaşa kalması ne denli iyi gelecekti acaba ona?

“Tamam ben kaçıyorum o zaman. Sonra görüşürüz.” diyerek şoka girmiş arkadaşına sarıldı ve kulağına fısıldadı. “Konuşmalarımızı unutma. Deneyeceksen, devam etmelisin..”

Yekta ona bakıp hafifçe başını sallarken gülümsedi, ama bu her şey yolunda gülüşü değildi..

Bir süre kampüsün içinde aylak aylak dolaştılar, ikisi de konuşmadan. Yekta'nın da iki gündür tüm enerjisi düşmüştü aslında.. Kerem'i çıldırtacağım derken ondan tamamen uzak kalmak canını yakıyordu. Üstelik, Nurşen'le aynı evde olmaları da kendini iyi hissetmesine hiç yardımcı olmuyordu. Ama neyse ki Robert vardı da Nurşen'le onları yalnız bırakmıyordu...

“Şuraya biraz oturalım mı?” diyerek banklardan birini gösterince, kız başını sallamakla yetindi.

Yaklaşık beş dakika kadar sessizce oturduktan sonra Kerem'e söze girdi.

“İki gündür hiç görüşmüyoruz Yekta.. Kavga ettikten sonra benden çok uzaklaştın.”

Yekta onun samimiyetiyle yüzüne baktı ve teninin her bir noktasını inceledi.

“Bu aralar yoğun olduğumu biliyorsun.”

“Bunun bir bahane olduğunu biliyorum.” bekledi. “Seni kıracak bir şeyler yaptım galiba değil mi? Sana bağırdım ve hakaret ettim. Eğer, lanet olasıca dediğim için kızdıysan özür dilerim.”

Yekta'nın gözleri doldu. Onu affetmek istiyordu. Ona habersizce yaşattığı her ağır duygu için onu affetmek ve azad etmek istiyordu. Ama Kerem'in özgürlüğünün, onun kalbinden geçmesini istiyordu, utanmaksızın..

“İnanmayacaksın ama kavgamızı unuttum bile..” Onun bal rengi gözlerine baktı ve durdu. Kerem'den ayrı geçirdiği iki günde, içinin güçlü bir hortumla çekildiğini hissetmişti. “Benim başka sıkıntılarım var Kerem. Ama lütfen bana sorma olur mu?”

Kerem'in kalbi kırıldı, çünkü ne olduğunu anladığını sandı. Yekta bir başkasına aşıktı...

Bunca zaman karşılık bulamadığı bir aşkı vardı ve onunla ilgilendiği için bunu dile getirememişti. Demek ki son zamanlarda acılı bir süreçten geçiyordu ve Kerem onunla ilgilenemediği için kendine kızdı. Yekta'nın tek sıkıntısı Gökhan değildi elbette, bunu fark etmemiş olması çok aptalcaydı.. Belki de o yüzden gitmesini istemiyordu Yekta.. Bu acıya onu da ortak koşmak istiyor, ondan yardım istiyordu...

Ne kadar aptaldı ki, Yekta'nın sıkıntılarını görememişti...

“Senin üzülmeni istemiyorum Yekta. Bana anlatmanı istiyorum. Seni dinlemek istiyorum..”

“Anlatsam ne olacak? Derdime bir çare bulabilecek misin?” diye cesurca dile getirdi.

“Evet, elimden geleni yaparım.”

“Ne zamana kadar?” diye tek solukta sordu..

Kerem susmakla yetindi.. Bunun üzerine Yekta başını çevirip yere eğdi ve acıyla gülümsedi...

“Her şey gidene kadar değil mi? Gidene kadar tüm hayatımı çekip çevireceksin, anladım...”

“Senin mutlu olmanı istiyorum ve bunun için uğraşıyorum.. Bırak sana yardım edeyim..”

“Yardımına ihtiyacım yok Kerem.. Ben kendim halledebiliyorum.”

“Halledebilsen, böyle suratın asık olmazdı işte. Bana da anlat sıkıntını, dinlemek istiyorum. Burçin'den ne gibi bir farkım var, onu söyle bana..”

Yekta yaşlarla dolan gözlerini ona kaldırdı ve baktı.

“İnan bana Kerem, çok ama çok farkın var...”

“Biliyorum, çünkü ailenden sonra hayatına giren ilk kişi bendim. O yüzden benimle paylaşmanı istiyorum.”

Yekta gözlerini ona dikti ve bir süre ayırmadan baktıktan sonra ayaklandı.

“Lütfen beni rahat bırak.” diye yürümeye başlamıştı ki, Kerem onu kolundan yakaladı ve yüzünü ona çevirmesine neden oldu.

“Seni tanıyamıyorum artık Yekta. Geldiğimde her şey normaldi, seni birdenbire değiştiren şey ne anlayamıyorum.. Kavga ettik biliyorum, ama benden uzak kalmanı istemiyorum.”

“Bunun kavgayla bir ilgisi yok demiştim sana.” diyerek öfkeyle cevapladı.

“O zaman neyle ilgisi var?” diye sustu ve hemen ardından yapıştırdı. “Aşk acısı mı çekiyorsun?”

Yekta nefesini tutarken, heyecan, bir yara gibi midesinde yer edindi ve neredeyse yere yatıp büzülmesine neden olacaktı.

“A-aşk mı?”

“Evet, birine karşı platonik bir aşk mı besliyorsun? Benimle paylaşabilirsin.”

“Yok öyle bir şey. Nereden çıktı bu?”

“Öyle hissettim.” diyerek yalan söyledi.

Yekta hemen kendini toparladı ve cevapladı.

“Yanlış hissetmişsin o zaman..”

“Hayır ben anlarım Yekta. Bunu halledelim. Neler olduğunu anlatırsan, sana yardımcı olabilirim.. Bundan kurtulmana yardımcı olurum..”

“Öyle mi?” diyerek gözlerini, onunkilere dikkatle kenetledi. “Farz edelim ki aşıktım Kerem, ne zamana kadar benimle kalırdın? Ben kurtulana kadar mı? Peki bu sonsuza kadar sürseydi? Gitmez miydin?”

Kerem cevap vermedi.. Gitmesini istemiyordu bunu biliyordu artık, ama bu kadar istediği ve ihtiyaç duyduğu şey neydi bu kızın?

“Beni yalnız bırak Kerem lütfen.. Sınavlarım bitene kadar görüşmeyelim. Zaten tatile gideceğiz. O zaman konuşuruz.” deyip ardını döndü.

Kerem, kız bir iki adım daha atmadan ona bağırdı.

“Seni rahat bırakamam!”

Yekta durdu ve öfkeyle dönüp aynı tonla bağırdı.

“Neden? Neden rahat bırakamazsın?! Senin ilgilenmen gereken bir kız arkadaşın yok mu?!”

Kerem yutkundu ve onu izlerken heyecanlandığını düşündü. Duyguları... tuhaftı.

“Çünkü seni özledim Yekta! Seninle konuşmayı özledim! Sana dokunmayı özledim!” diyerek ona yaklaştı, ama ellerinin ona temas etmekten çekindi. “Benden uzak durmana dayanamıyorum. Sana karşı yaptığım her hata için özür dilerim. Ne istersen onu konuşur, istemezsen de susarız. Ama sadece benimle iletişime geç, çünkü bu çok zor...”

“Seni özlüyorum Yekta.. Hele de..” deyip yutkundu. “Hele de saçların, kış güneşi ve rüzgarının altında bir bahar gibi kokup, burnumu şenlendirirken... Onlara dokunmayı özledim...”

Yekta nefes alamadığını hissetti. Belki de mutluluk çok yakınında duruyordu... Sadece birkaç dakika sonra, iki gündür yaşadığı o boğucu günlerden uzaklaşacaktı...

“Ben de seni özledim...” deyip koşmak istedi, ama Kerem yine yaptı yapacağını..

“Yıllarca uzak kaldık ve sen kendini benden mahrum bırakıyorsun.. Güzel gözlerinden, gülüşünden ve papatya kokan saçlarından... Bırakta her neyin varsa birlikte aşalım ve uzak kalmayalım.. Çünkü seninle geçireceğim son günleri de iyi değerlendirmek istiyorum.”

Yekta neredeyse elindeki kitapları düşürecekti... Bir hayalkırıklığına daha yer açabilmişti yani yüreği öyle mi?

Konuşurken sesi titriyordu. Gözyaşlarını tutmak onu zorluyordu.

“Kerem, beni biraz rahat bırakmanı istiyorum sadece, lütfen.. Bazı sıkıntılarım var, tamam mı? Bunları seninle halledemem.. Ama endişe etme. Yapacağımız tatile kadar toparlarım kendimi.. Sonra görüşürüz.” diyerek ardını döndü ve Kerem'in ona seslenmesine cevap vermedi.

Genç oğlan ayakta kızın arkasından öylece bakakaldı. Ayakları hareket edip geriye gidemiyordu. Özlediği bedeni, gözleriyle iyice tartıp seyrediyordu... Yine onun yüzünü elleri arasına alıp, onu sevip öpmek istedi.. Yumuşak saçlarından ellerini geçirip, onu koklamak istedi.

Aklı hiçbir şeyi almıyordu artık, çünkü sanki tüm düşünceler ve yaşananlar birbirine karışmıştı.

Yekta neden böyle davranıyordu? Kimseye aşık değilse, Burçin'le konuşulanlar da neyin nesiydi? Daha iki gün önce şakıyan kız, bugün neden hüzünle bakıyordu gözlerinin içine?

Neler oluyordu?

Peki onu içine çeken bu karmaşada Kerem ne yapacak, nasıl davranacaktı? Ama buraya gelirken belirlediği yoldan uzaklaşıyordu. Verdiği kararlar, tek tek fesh ediliyor, yepyeni anlaşmalara gebe oluyordu..

Galiba her ne kadar gideceğim diye tuttursa da, burada kalmak istiyordu.. Ama neden burada kalmayı arzulamaya başlarken, Yekta'yı kaybediyordu?

Genç kızın bedeni kaybolunca, o da zıt yönde ilerlemeye başladı. Belki de ona biraz zaman vermesi gerekiyordu. Belki de anlatamadığı başka bir sıkıntısı vardı.. Peki ya aşık olduğu bir erkek varsa? O zaman ne yapacaktı?..

Çocukluğumun Kokusu - TAMAMLANDI #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin