Tnk-Yine Yazı Bekleriz
"Tutmak ister misin?"
Sesiyle bilincim yerine gelmişti. Bir ona bir bebeğe bakıp evet anlamında başımı salladım. Bebeği yavaşça kucağıma koydu.
Hayranlıkla ona bakıp kokladım,misss gibi kokuyordu. Bebek kokusu insana en huzur veren kokulardan bir tanesi olmalıydı.
"Çok güzel... İsmi ne?"
"Elizan."
Onu biraz daha koklayıp başından öptüm.
"Merhaba Elizan."
Yüzümde şaşkın bir gülümseme vardı ve gözlerim dolmuştu. Ares'e baktığımda beni izlediğini fark ettim.
"Nasılsın ?"
"İyiyim... Sen?"
"İyiyim."
Onu baştan aşağı süzüp gözlerine baktım.
"Çok zayıflamışsın."
Bebeği beşiğine yatırıp onun yaptığı gibi beşiğe yaslandım.
"Seni birkaç defa aradım ama ulaşmadım."
"Yurtdışındaydım. Orada farklı bir numara kullanıyordum."
"Anladım."
Numarasını bana vermemiş olmasına bozulmuş olsamda çaktırmamaya çalıştım.
"Onun için döndün demek. Ne kadar oldu?"
"Evet, bir hafta oldu."
"Geri dönecek misin?"
Çok fazla soru sorduğumu hissettiren bakışlarla beni süzdükten sonra cevap verdi.
"Belli değil."
Bir süre ikimizde hiç konuşmadan bebeği izledik.
"Athena'ya benziyor."
Güldü.
Gülünce yüzündeki yorgunluk birkaç saniyeliğine de olsa kaybolmuştu.
"Evet, ama Berfu'nun yanında söyleme çok kızıyor."
Gülmeme engel olamamıştım.
"Neden?"
"Bütün kahrını kendisi çektiği için kendisine benzemesini istiyordu. Biraz zor bir doğum oldu."
"Geçerli bir sebep. Bebeğimiz sana benzeseydi bende belki kızabilirdim."
Yüzüme buruk bir gülümseme yayılmıştı.
"Ama uzun sürmezdi. Sana benzemesi içten bir dileğimdi"
"Öyle miydi?"
"Evet."
Bir süre sessizlik olmuştu. Sessiz kaldığımız her saniye de ona yaklaşma isteğimi bastırmaya çalışıyordum.
"Ares ben..."
Cümlemi tamamlayamadan telefonum çalmıştı.
"Afedersin."
Telefonla konuşmak için odadan çıktım. Arayan Esin'di.
"Efendim. Şu an müsait değilim. Bu konuyu daha sonra konuşsak olur mu? Tamam, görüşürüz."
Odaya geri döndüğümde Ares'in gideceğini anlamıştım.
"Gidiyor musun?"
"Evet."
Yüzüm düşmüştü bu duruma. Onunla konuşmak istiyordum.
"Müsaitsen bir yerlere gidelim. Hem konuşuruz biraz."
Ares cevap vermeden telefonum çaldı. Randevusunu iptal ettiğim hastalarımdan biriydi.
Bakışları telefonuma kaydığında gözlerini devirdi ve rahat konuşabilmem için dışarıya çıktı. Oysa telefona bakmayacaktım. Telefonumu tamamen kapatıp çantama koyduğumda Berfu geldi.
"Gidiyor musun?"
"Maalesef, en kısa zamanda yeniden geleceğim ama merak etmeyin."
"Gel tabi."
"Hem nasıl özlerim ben bu fıstığı."
Bebeği okşayıp Berfu'yu yanaklarından öptüm.
"Onu harika yetiştireceğinize tüm kalbimle inanıyorum."
Ares kapının önünde bekliyordu.
Birlikte aşağıya indiğimizde Aycan Hanım beni, oğlunun yanına yakışıp yakışmadığımı ölçercesine süzmüştü.
Athena yanımıza geldi.
"Bir şeyler istemediğinden emin misin? Senin için kahve yapabilirim."
"Eminim gerçekten. Kahve için daha sonra geleceğim söz veriyorum."
Vedalaşıp evden ayrıldığımızda üzerimde ki kaynana baskısı da kalkmıştı. Eski kaynana...
"Çok sevdiğim bir yer var, istersen önce oraya gidelim..."
"Olur."
Arabama doğru ilerlerken ikimizden de zorunlu olmadıkça ses çıkmıyordu.
Arabada bu sessizliği bozması için şarkı açmıştım. Mesafe çok olduğundan bu durum biraz sürmüştü.
"Neler yaptın görüşmeyeli?"
Ares gözlerini yoldan ayırıp bana baktı.
Yüzünde ki ifade alaycıydı.
Bir de 'Ayrı geçirdiğimiz 3 yılda evlenip çoluk çocuğa karıştım' diyormuş... Vallahi yüreğime iner.
Peki neden?
"Rusya'ya gittim sonra Los Angeles'a... En son New York'a yerleşmeyi planlıyordum, ama yine buradayım."
"Pişman mısın?"
Bunu sorarken Ares'e öyle acıklı bakmıştım ki ayrılığımızı ima eder gibi olmuştu, ne için sorduğumu açıklama gereği duymuştum.
"Değilim."
Neyse ki yanlış anlamamıştı. Anlasa ne olacaktı...
"Sen neden buradasın ?"
Yurtdışına açılmak konusunda ki düşüncelerimin değiştiğini duysa ne derdi acaba?
"Burada mutluyum. Her şey istediğim gibi."
"Kendini harcıyorsun."
"Ne?"
"Potansiyelinin yarısı bile değil."
"Beni beyin göçüne teşvik etmemelisin. Nerede kaldı senin milliyetçi duyguların?"
Bir süre sessizlik olmuştu. Yurtdışında olsa bile burada ne yaptığımı, ne konumda olduğumu çok iyi biliyordu.
Nihayet varmıştık. İçeriye, önce girmem için kapıyı açtı. Hep oturduğum masamın boş olduğunu görünce gülümsedim.
Hemen, bir garson siparişlerimizi almak için yanımıza geldi.
"Ben bir porsiyon mantı istiyorum, yanına akdeniz salata ve su olacak...Ve bir de yemeğimden sonra o enfes tiramisunuzdan istiyorum, sade türk kahvesiyle beraber."
"Tabi efendim, beyefendi siz ne istersiniz?"
Ares şaşkınlıkla bana bakmayı sürdürürken garsonu duymamıştı.
"Aynısından." Diyerek garsonu gönderdikten sonra ona baktım.
"Ne oldu?"
"O kadar şeyi yiyebileceğine emin misin?"
"Bitiremezsen seninkileri bile yerim."
Ares yarım ağız gülerek arkasına yaslandı ve içeriyi inceledi.
"Burayı tesadüfen keşfettim."
"Merkezden epey uzakta."
"Uzunca bir yürüyüşe çıkmıştım. Yağmura yakalanınca buraya sığındım."
"Evin yakın bir yerde mı?"
"Çok sayılmaz."
Yine bir sessizlik çökmüştü. Bu sefer ilk konuşan olmamak için sabırla susuyordum ama sessizliği bozan yine ben olmuştum. Karnımın gurultusu neredeyse iki sokak öteden duyulacaktı. Gülmemek için elimi ağzıma götürdüm. Ares'e baksam kesin kahkaha atacaktım. Yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı.
"Kumsal, kedi mi yuttun?"
Bununla beraber kahkaha attım. Daha fazla bastıramamıştım.
"Öğlenden beri bir şey yemedim."
"Belli ."
"Bu ara ne kadar çok yemek yiyorum bilemezsin. Kendimi frenlemeye çalışıyorum ama olmuyor. Yemek yemek bir tutku haline geldi benim için."
"Yeniden yemek yiyebildiğini bilmek güzel."
Çok az konuşuyordu ama konuştuğu zaman içimde bir şeyler acıyordu.
Ares'in bana yemek yedirmek için gösterdiği çabası aklıma geldiğinde ikimizde susmuştuk.
Nihayet yemeklerimiz geldiğinde hiç beklemeden yemeğe başladım. Karnımın açlığı biraz bastırılana kadar da tek kelime edemedim. Mantı tabağımı silip süpürdüğümde Ares'de aynı performansı görememiştim.
Suyumdan birkaç yudum içip ona baktım.
"Beğenmedin mi?"
"Hayır, gayet güzel."
"Yine hızlı yemiş olmalıyım. İstersen başka bir şey söyleyebilirsin. Emrivaki olmasını istemem."
"Teşekkürler bu yeterli."
Yemek faslı bitene kadar fazla konuşmamıştık. Ares tabağını bitirmemişti. Onun kalanını yedikten sonra tatlıya kalan yer konusunda endişelenmeye başlamıştım.
"Sanırım tatlıya yer kalmadı."
"Sen tatlıya dayanamazsın."
"Bu durumdan pek memnun değilim. Kilo alacağım ya şu yanaklarıma baksana. Göbek de yaptım zaten. Spora falan da hiç vaktim yok."
"Gayet iyisin."
"Sen çok zayıflamışsın... Kendine iyi bakmıyor musun yoksa?"
Cevap vermeyip sadece gülümsemişti.
O sırada kahvelerimizle tatlılarımız gelmişti.
Ben onun bir şeyler söylemesini beklerken telefonun ışığı yanıp söndü.
Ekranda ki isme gözlerim kaymıştı... Angie .
Mesajı okumayıp telefonunu cebine koydu.
Ne bekliyordum ki, hayatında elbette birileri olacaktı. Ayrılmak isteyen bendim, sonsuza kadar benim için acı çekip beni mi bekleyecekti? Eğer bir ilişkisi olduysa onun için mutluyum... Sahi mi? Kalbim aynı şeyleri söylemiyor ama.
Tatlıya gömülüp bunları düşünürken aydınlanma yaşamış gibi ona baktım.
"Hayatında biri var mı?"
Bunu sorduğuma inanamıyorum. Neden aklımdan geçen şeyler hemen dilime dökülüyordu.
Neden söylemeyeyim,onu gördüğümde hala kalbimin ritmi değişiyorken hayatında birinin olup olmadığını öğrenmek istemem çok mu kötüydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️
RomanceTamamlandı ☑️ Karadutun lekesini, sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Eskiler, "İnsan da aynı bu ağaç gibidir." Derler. Yarasına ilacı başka yerde arayan yanılırmış. Her yaranın merhemi; kendi dalındaymış. 🖤 Kaybettiklerinin acısıyla bambaşka bir insa...