#14

125 10 1
                                    

Bütün geceyi beraber geçirmiştik. Uzun zaman sonra ilk kez rahat uyumuştum. Televizyonun yapay sesine bile ihtiyacım olmamıştı. Tarifi mümkün olmayan bir huzurdu bu. İhtiyacım olan her şey kollarımın arasındaydı. Ben uykuya dalana kadar saçlarımı okşayıp bir şeyler mırıldandı. O gece elim ilk kez çekmecemde ki ilaçlarıma gitmemişti, eksikliklerini bile hissetmemiştim. Sabah olduğunu gözümün rahatsız eden güneş ışığıyla anladım ve gözlerimi açmadan elimi yatakta gezdirdim, yoktu...
Yaşananların rüya olmasından korkarak gözlerimi açtım ve yatakta hızla doğruldum. Işığa alışan gözlerim etraftaki nesneleri algılamaya başladığında onu koltukta otururken görmüştüm. Elimi göğsüme koyup derin bir nefes aldım.
"Gittin sandım. Ne yapıyorsun orada?"
Yerinden kalkıp yanıma oturdu ve saçlarımı okşadı.
"Biraz erken uyandım, seni izliyordum."
"Doğru söyle, uyudun mu?"
Ares cevap vermek yerine gülümseyip avuçlarımı okşadı.
"Seni birkaç kişi aradı."
Telefonumu uzattı. Ekranda yazan isimlerle yüzümü kırıştırdım. Tüm keyfimi kaçırmaya yetebilirlerdi ama onlara fırsat vermeyeceğim. Telefonumu tümden kapatıp yatağın içine attım. Ares'e gülümseyerek baktıktan sonra açıklama yapma gereği hissettim.
"Bu ara işler biraz karışık."
"Anlıyorum."
Ares gözlerini kaçırıp ellerini çekti.
"Ne oldu?"
"Hiçbir şey..."
"Yapma, bana ne düşündüğünü söyle."
"Seni de alıp çok uzak bir yere yerleşmek isterdim. Kimsenin bizi tanımayacağı..."
"Bunlar hayatımızın bir parçası."
"Bence Antartika'ya yerleşebiliriz."
"Antartika mı?"
"İgloda yaşayabiliriz."
"Bak sen."
"Penguenlerde olur orada hem, sen seversin."
"Kulağa harika geliyor ama küçük bir sorunumuz var."
"Nedir?"
"Ben soğuktan nefret ederim."
"Doğru, seni ısıtmaya yetecek kadar battaniyeyi yanımıza alamayız."
Şaka gibiydi ama bunu ciddi ciddi düşünüyordu.
"Aresciğim."
Gözlerime baktığında onu dudaklarından öptüm.
"Ben çok açım. Bence ilk önce bu soruna bir çözüm bulmalıyız."
Yataktan kalktıktan sonra ellerinden tutarak onu da kaldırıp mutfağa getirdim.
"Ben malzemeleri vereyim sen hemen başla. İki dakikaya duş alıp geliyorum."
Ares'in eline buzdolabından elime ne geçerse tutuşturup banyoya girdim.
Onla geçen zamanın hiçbirini boşa harcamamak için hızlıca yıkanmıştım.
Alelacele kurulanıp üzerimi giydim. Saçlarımı da hatır hutur sesler çıkartarak tarayıp havluya sardım ve doğruca mutfağa döndüm.
Mutfakta ki sandalyelerden birine oturmuş gazete okuyordu.
"Ne hazırlandın bakalım?"
Ares gazeteyi masaya bırakıp yanıma geldi.
"Dolabındaki şeyler hangi yıldan kalma? Umarım bunları yemiyorsudur."
Ares'e verdiğim şeylerin ne olduğuna hiç bakmamıştım. Ki zaten yemek yapmayı da hiç beceremediğim için kahvaltıyı bile dışarıdan söylüyordum.
Esin'in aylar önce kahvaltıya gelirken aldığı peynir yeşermiş, çok ilginç. Reçel kavanozlarının üzerinde beyaz beyaz tabakalar oluşmuş, domateslerimse... Domateslerim konuşuyorlar!😱
"Şey... Biliyorsun."
"Hadi dışarda yapalım kahvaltımızı."
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Şu görüntü sana hakkımda kötü düşündürmedi mi yani ?"
Ares gözlerini devirip bana güldü.
"Kumsal hadi git saçlarını kurut."
*       *        *
Hayatınızda sizi tüm kusurlarınızla sevip kabul eden insanlar olmalı. Onlar olduğu zaman ne korku ne şüphe, hiçbirine yer olmuyor kalbinizde.
Konuştuğumuz gibi ben hazırlandıktan sonra kahvaltı yapmak için dışarıya çıktık.
"Arabanı değiştirmişsin."
"Öyle oldu."
"Hayırlı olsun. Bu da güzelmiş ama severdin arabanı, neden değiştirdin?"
"Çok yıprandı kendisi, emekliye ayrılmak istedi bende izin verdim."
Kaşlarımı kaldırarak hayretle Ares'e baktım. Halbuki araba kullanmak konusunda ondan iyisini tanımazdım kaza yapmış olma ihtimali bana çok düşük geliyordu ama yine de sormak istedim.
"Kaza mı yaptın?"
"Yaktım."
"Ne?!"
O kadar rahat söylemişti ki bunu yanlış anlamış olabileceğimi düşünmüştüm.
"Bu çok uzun bir hikaye. O yüzden sonundan başlayarak bunu bozmak istemiyorum. Zamanı geldiğinde her şeyi öğreneceksin."
Sahilde bir kafeye gelince durduk.
"Pekala."
Kemerimi açıp arabadan indim.
"Benim arabam seninkisini döver."

(Beyaz araba Kumsal'a ait

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Beyaz araba Kumsal'a ait.)
Bunun bahsi bile olamazdı ama Ares'e meydan okumak her zaman hoşuma gitmişti. Yolun karşısına geçmek için yanına gelmemi beklerken elini sımsıkı tuttum. Bu duruma biraz şaşırmıştı ama bozuntuya vermemeye çalışıyordu.
Küçük bir kafeteryaya oturup siparişlerimizi verdikten sonra uzun uzun denize baktım. Ona sormak istediğim çok fazla soru vardı, bir çoğunu sormaya çekiniyordum ama aklımdan geçenleri bilmesi gerekiyordu.
"Öğrenmek istediğim şeyler var."
Bana bakıp şaşırtıcı bir rahatlıkla:
"Biliyorum."dedi. Buna aldırmadım.
"Önce şunu bilmek istiyorum. Bize bunu neden yaptılar?"
Yaslandığı yerden doğrulup ses tonunu alçaltarak anlatmaya başladı.
"Athena'yı biliyorsun, uyuşturucu kullanıyordu... Bağımlılık dışında başında ki bir diğer bela bu işin ticaretini yapmasıydı."
"Sen ciddi misin?!"
"Ona engel olmak istedim. İşler benim planladığım şekilde ilerlemedi. Ozan beni bahane ederek Athena'nın da payı olduğu bir ticari gemiyi yaktı."
"Tüm bunlar şaka gibi."
"Değil mi? Halbuki yaşarken hiç de öyle değildi."
Susup devam etmesini bekledim.
"Tüm oklar bana çevrildi. Çünkü Athena'yla olan şahsi meselelerimiz yüzünden herkes intikam almak istediğimi düşünüyordu. Benim amacım intikam değildi. Evet canını acıtacaktım ve bunun benim için bir karşılığı olacaktı ama hiçbir zaman ondan intikam almayı düşünmedim."
"Ozan'ın bu işte ki çıkarı neydi? Seni yanında tutabilmek dışında ?"
"Ozan Alptürk Türkiye'de kaçakçılık dediğin zaman akla gelen tek isim..."
"Biriydi diyorsun, ya hiç var olmamış gibi ya da bu işleden tamamen çekilmiş gibi."
"O öldü."
Onun rahatlığına ve bahsi geçen kişinin bize yaptıklarına rağmen tüylerim ürpermişti. Bardakta ki sudan bir yudum alarak derin bir nefes aldım.
"Onu sen öldürmedin değil mi?"

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin