#15

126 11 1
                                    

(Cem Adrian-Beni Affet Bu Gece)
Size de oluyor mu bilmiyorum. Bazen hayatıma hiç kimseyi almak istemiyorum. Hiç kimseyi tanımamak, hiç kimseye değer vermemek, iletişim kurmamak .
Kulağa başta imkansızmış gelen bu cümlelerim hayat boyunca hayal kırıklığını, ihaneti, kaybetme korkusunu size yaşatmaz.
Bezen hayat böyle çok daha kolaymış gibi geliyor. Tabiatımız gereği sosyal canlılarız ama, ya olmasaydık ? Bu söylediklerimle bezenmiş bir hayatı yaşamak sizce nasıl olurdu ?
Ya düşünsenize, en sevdiğiniz, canınız olan insanın sizden önce ölecek olması ihtimali ne kadar kötü, gerçekleşmeden yüreğinizi sıkan bu gerçeğin gerçekleştiği zaman ki yıkımı tarifsiz. Allah kimseyi en yakınlarının acısıyla, yokluğuyla sınamasın.
Onların acısından ziyade aslında hiç hayatlarımıza girmemiş, ruhumuza dokunmamış olmaları daha kolay değil mi? Aslında baştan beri anlatmaya çalıştığım şey bu. Ya da çok güvendiğiniz insanın sizi en zayıf yerinizden vurması. Çok garip değil mi? Sırrını, hayatını , acını paylaştığın insanın seni sırtından bıçaklaması... Şu an adını hatırlayamadığım ünsüz bir düşünür şöyle demişti "Düşman kör nişancıdır ama dost nerden vuracağını çok iyi bilir."
Bende geçmişte yaşadığım dostluk zannettiğim acı tecrübelerim için şunu söylemeliyim. Ne çok sevdiğim, güvendiğim dostlarım var benim, hepsini sırtımdan tanırım...
* * *
Sorduğum soru karşısında ki sessizliği her geçen saniye beni daha çok geriyordu. Kalp atışım giderek hızlanırken nihayet buna bir son vermişti.
"Hayır, onu ben öldürmedim, ama son nefesini verirken yanında olmak isterdim."
Aralarında hiçbir bağlılıkları bulunmadığı için Ares'in bu söylediğinde manevi bir duygu aramıyordum ama diğer ihtimal çok daha ürkütücüydü, intikam.
"Birinin ölümünden zevk alacağını düşünmüyorum."
"Zevk değil. Kendi hissettiklerim umrumda değil Kumsal. Ama annenin , babanın ve senin... Özellikle senin çektiğin acıyı gözlerinde görmek isterdim. Sadece nasıl hissettiğini bilmek için."
Görüşmediğimiz zaman süresinde geçirdiği değişim bazen beni korkutuyordu. Şaşkınlığımı gizlemekte zorlanıyorum. Böyle bir durumda intikam istemek neden şaşırtıcı olsun , ama kim bir insanın acısından zevk alabilir ki? Bu çok sadistik bir düşünce tarzı değil mi? Hatta düşünce tarzından ziyade, bu tam bir sadistlik.
Ares yaşananlardan sonra sadist bir insana dönüşmemiştir değil mi? İçinde ki merhameti kaybetmemiş olmalıydı. Umarım öyledir...
Konuyu değiştirmek için düşünmeye başladım. Ortamın gerginliği başımı ağrıtıyordu. Onun ruh sağlığı açısından yüzleşmem gereken gerçekler için hala hazır değilim ve bir yenilgiyi daha kaldıramazdım.
"Doktora gittin mi Ares?"
-Ne?! Ben bunu sormak istememiştim ki! Bu soru nerden çıktı şimdi?!-
"Ne için?"
"Genel anlamda soruyorum yanlış anlama. Yaşananlardan sonra sende çok yıprandın,  hem fiziken hem..."
Gözlerimi kaçırıp meyve suyundan içmeye başladım.
"Bana gösterdiğin muamele hoşuma gitmiyor. Belki de zorlamamak gerekiyordur ne dersin?"
"Elbette. Ben sadece seni düşündüğüm için sordum."
"Düşünme, ben gayet iyiyim."
"Pekala."
-Canım acayip somurtmak istiyor. İyiymişmişmiş sen onu benim külahıma anlat...-
*      *      *
Kahvaltımızı yaptıktan sonra sahilde biraz dolaştık ve daha sonra Ares beni evime bıraktı. Benimle geleceğini düşünmüştüm ama aksi olacağını anladığımda onu evime davet ettim, kabul etmedi, işleri varmış.
Ne olduğunu sormadım, bilmem gerekseydi söylerdi diye düşünüyorum. Ama öte yandan Ares eskiye kıyasla çok daha az konuşuyor ve hayatı hakkında çok daha az detay veriyordu. Onu eski haline göre değerlendirmemem gerektiğini her geçen gün daha iyi anlıyordum.
Akşam olduğunda telefonumda tek bir bildirim bile görememenin hüznüyle yatağıma uzandım. Bakmayacağını adım gibi bilsemde ona bunu yazmadan uyumak istememiştim.
-Seni seviyorum.-
*       *        *
Ares<

Kumsal'ı evine bıraktıktan sonra kendimi dinleyebileceğim sessiz bir yer bulmak istemiştim. Böyle zamanlarda hep son anda karar veririm. Bilinçaltım nereye gitmek isterse beni oraya götürdü.
Aynı şey abimin formalite ölümünden sonra da olmuştu. Artık bunu şekilde adlandırmak bana çok saçma geliyor. Sanki hayatımın ayrılmaz bir parçası olmuş gibi.
Arabayı ormandan birkaç  yüz metre ileri park ettim. Çok garip, buraya o günden sonra hiç gelmemiştim. Defalarca cesaret etmiş olsam da Kumsal'a verdiğim sözü çiğnememek için yakınından bile geçmemiştim.
Her şeyin alt üst o gece... Bu orman gündüzleri daha masum görünsede asıl yüzünü gece gösteriyordu. Ömrüm, Kumsal'ım nasıl korkmuştu kim bilir. Ormanın içine ağır adımlarla ilerlerken bir sigara yaktım. Hala sigara içerken göğsümde ki kurşun yarasının ağrısını hissedebiliyorum. Zaman zaman dengemi bozacak kadar acı çektirse de bununla yaşamaya alışabilirim. Bu benim tercihimdi, sonucunun farklı olmasını dilemiştim ama olanlar içinde pişmanlık duymak yersizdi.
Sigarayı dudaklarımın arasına sıkıştırıp ağaç dallarıyla örtünen gökyüzüne baktım. Kumsal kollarımın arasındayken de bu şekilde olmuştu. Tek farkla, şu an Kumsal burada değil ve yaşıyor.
Yaşamak...
Ne tuhaf bir kelime, mastar eki olmadığında seni hayatta tutmaya zorlayan bir emir gibi.
Deliriyor olabilir miyim? Ya da çoktan gerçekleşmiş olabilir mi bu ? Neden bir boyutta takılıp kalmış gibi sürekli aynı şeyleri yaşıyorum. Sigaramı dudaklarımın arasından alıp dumanını dışarı üfledim.
"Bende seni merak ediyordum."
Arkamda acınası varlığıyla, muhtemelen başıma bir şey vurmaya hazırlanan bu insan, Kumsal ve diğerlerini ormanda bulduğumda ortalarda yoktu. Berfu onu vurmuştu ama esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmayı başarmıştı. Bende onu bulmak için hiç uğraşmamıştım... Yani bugüne kadar, onun beni bulması için bir fırsat mıydı yoksa bu? Kendimi bile ve isteye bir ruh hastasının önüne atacak kadar sıyırmış olamazdım değil mi ? Çok ilginç, ne çok ortak yönümüz var.
"Cemil çok uzun zamandır seni bekliyor. Cemil beklemeyi sevmez."
*      *      *
Kumsal<

Ertesi sabah uyandığımda hayatım hakkında ciddi kararlar almıştım.
Bunu gerçekleştirmek için erken uyandım. Ilık bir duş sonrasında hemen hazırlanıp iş yerine gittim.
Eğer her şey planladığım şekilde ilerlerse her şey çok güzel olacaktı.
Çantamı bırakmak ve söyleyeceklerimi içimden bir kez daha tekrar etmek için odama geçtim. Stresli olmayı bekliyordum ama çok rahattım.
Penceremin önüne geçip düşüncelerimi toparlarken odama kliniğin önde gelen ortaklarından Sami Bey girdi.
"Kumsal!"
"Sami Bey."
Ve Sami Bey'in arkasından hiç beklemediğim bir isim girmişti içeriye, Berkay...
Yüzünün her tarafı morluk ve yara içindeydi. Burnu patlıcana benziyordu. Belli ki Ares burnunu kırmıştı. Yine de hala hayatta olması bence büyük şanstı.
"Seninle hemen konuşmamız gerek."
"Aslında bende sizinle konuşmak istiyordum Sami Bey."
"Duyduğuma göre Berkay Bey'i bu hale getiren bana sadece sevgiliniz olduğunu söylediğiniz eski kocanızmış."
"Olanlardan sonra polise gitmek yerine size gelmiş, ne kadar ilginç."
"Bu nasıl bir düzenbazlık böyle ?!"
"Düzenbazlık mı ?"
Konuşarak vakit kaybedeceğimi Berkay'ı gördüğüm anda anlamam gerekirdi. Çantamdan istifa dilekçemi çıkartıp Sami Bey'e uzattım.
"Size yalan söyledim, çünkü bu işin hayatımda ki en önemli şey olduğunu zannediyordum ve kaybetmek istememiştim, ama yanılmışım. Benim hayatımda ki en önemli şey Ares'ti. Duyduklarınız doğru Sami Bey, Ares ve ben evliydik. Boşandık ama sebebi geçimsizlik falan değildi. Hatta imrendirecek bir evlilikti . Hakkımda sadece bu kadarını bilmeniz yeterli. Bana sunduğunuz bu fırsat için teşekkürler ama artık birbirimize faydamız olacağını düşünmüyorum, hoşçakalın"

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin