Elimi onun eline kenetledim.
Beni saçlarımdan öpüp gözlerime baktı.
"Hadi gidelim buradan."
Mehmet Bey'in yanına döndüğümüzde, o dikkatle bir yöne bakıyordu.
"Yağmur duracağa benzemiyor, ateş yakmamız mümkün değil."
"Sanki şurada yanıp sönen bir ışık var."
Mehmet Bey'in işaret ettiği yöne dikkatlice baktım. Düzenli aralıklarla yanıp sönen ışık, sanki birilerine bir şey işaret ediyor gibiydi.
"Oraya gitmeliyiz."-M
"Işık tam da bize doğrultulmuş. Bu sizce de garip değil mi? Tuzak olabilir."-K
"Tuzağın sahibi ne yakaladığını görmek için geri dönecektir."-A
"Bu hoşuma gitmedi. Elizan'ın burada olup olmadığını öğrenip gidelim." -K
"Bu yeterli değil, o bekçi Elizan'ın nerede olduğunu biliyor olabilir."-M
"Tamam, o halde bir plan yapıyoruz."-A
* * *
Yazardan<Athena'nın takip ettiği araba şehrin dışında bir binanın önüne terk edilmişti.
Athena kendi arabasını yol kenarına çektikten sonra koşar adımlarla arabanın yanına gitti ve cebindeki takip cihazlarından bir tanesini arabaya yerleştirdi. Binaya girdikten sonra adımlarını yavaşlatıp etrafı dinledi. Hiç ses yoktu... Sessizce yürümeyi sürdürdü, uzaktan gelen cılız bir bebek sesi duyduğunda gözleri ışıldamıştı.
Temkinli ve bir o kadar da hızlı adımlarla sesin geldiği yöne ilerledi.
Kapalı bir kapının ardından geliyordu sesler. Athena kapıyı hızla açıp içeriye bakındı. Oda, küçük bir bebek odasıydı. Pencere kenarına yerleştirilen beşiğin içinde bir bebek battaniyesi vardı ve sesler onun içinden geliyordu. Athena battaniyeyi hızla açtı. Ayıcıklı peluş battaniyenin içinden oyuncak bir bebek ve bebek sesinin kayıtlı olduğu, sürekli başa saran bir ses kayıt cihazı çıktı.
"Elizan..."
"Hoşgeldin Athena. Bizde seni bekliyorduk."
Athena arkasını döndüğü anda başına çarpılan sert cisimle kendini yerde buldu.
* * *
Kumsal<
Işığın geldiği yer, bizi otlarla kamufle edilen küçük bir barakaya getirdi.
Elimde kalınca bir odun parçası alıp çaktırmadan pencereden içeri baktım.
"Hiçbir şey göremiyorum."-K
"Muhtemelen onlar bizi görüyordur."-M
"Pencereye yaklaşmayın. İçeriye gireceğim. Siz dışarıda bekleyip birinin gelip gelmediğini söyleyin."-A
"Oraya tek başına girmene izin vereceğimizi mi düşünüyorsun?"-K
"Bende geliyorum."-M
"Hayır! Hepimiz içeriye girersek dışarıyı kim kontrol edecek ? Baba, Kumsal ile birlikte dışarda bekleyin." -A
"Hayır!"-K
"Kumsal..."-A
"Tamam, şöyle yapıyoruz. Kumsal, sen dışarıda bekleyeceksin. Biz içeri gireceğiz."-M
"Onu burada yalnız bırakmam."-A
"Bir planım var! Siz içeriye girin, ben ağaca çıkacağım. Bu şekilde birinin gelip gelmediğini öğrenebilirim. Hem, beni orada bulacağını sanmıyorum."-K
"Böylesi daha iyi."-A
Ares memnun görünmüyordu ama başka çaremiz yoktu. Ağaca tırmanmadan önce cebime birkaç çakıl taşı doldurdum ve onlar barakaya girmeden ağaca çıktım.
Her yer çok sessizdi. Ağaca sımsıkı tutunmuş vaziyette dikkat ve endişeyle etrafımı izliyordum.
Hiç ses yoktu. Hayvan sesleri bile yoktu, buraya son gelmemden bu yana neredeyse hiçbir şey değişmemişti.
Ares ve Mehmet Bey'in silüetlerini barakanın içinde yavaşça ilerliyordu. Dikkatimi onlardan yana verdiğim sırada arkamdan uzanan bir el ağzımı kapattı.
"Merhaba güzelim."
* * *
Arkamı dönmeye fırsatım olmamıştı. Sesimi bile çıkaramayordum. Saatlerdir aradığımız bekçi karşımıza çıkmak için sadece doğru zamanı bekliyormuş.
Bu anı bir yerden hatırlıyorum. Sanki dejavu yaşıyordum. Beynim beni üç yıl önceki çaresizliğime sürüklerken, gözlerimden birkaç damla yaş süzülmüştü. Burnu saçlarımda dolaşıyordu. Midem ağzıma doğru yükseliyordu sanki.
Bu sefer aynısı olmayacak! Bu sefer sana yenilmeyeceğim!
Cebime doldurduğum taşları avucuma hapsedip var gücümle barakanın penceresine savurdum.
Ne yaptığımı anlaması uzun sürmemişti. Diğer eliyle kolumu tutmaya çalışıyordu ama bu eli ağzımda ki eli kadar kuvvetli değildi.
Elini ısırıp, kolumu ondan kurtarmaya çalıştım. Cama çarpan taşların çıkardığı sesler, bekçinin acı çığlığıyla senkronize oluşturmuştu. Başımı hızla geriye attığımda onun burnuna çarptım. Ellerini tutunduğu daldan çekerek burnunu tuttu. Fırsattan istifade onu ittirerek dengesini bozmaya çalışmıştım ama işler umduğum gibi ilerlememişti. Bekçi dengesini kaybedip ağaçtan aşağıya düşerken beni de kolumdan yakaladı.
Ares'in barakadan çıktığı sırada bekçinin ardından yere düştüm.
Sol tarafım acıyla uyuşmuştu adeta, ama illet bekçi hiç rahatsız görünmüyordu. Yerden kalkar kalkmaz beni yeniden kolları arasına alacağında Ares beni onun pis elleri arasından kurtardı. Doyumsuzca etrafına bakınan bekçiyi Mehmet Bey kollarından yakaladı.
"Cemil bir şey yapmadı. Cemil sadece oyun oynuyordu. Cemil, Çelebi'den saklandı."
Ares bekçinin üzerine eğilip gülümsedi.
"Cemil şimdi s..i tuttu."
* * *
Mehmet Bey ve Ares bekçiyi barakaya sokup bir sandalyeye bağladı. Az önce burnuna kafa attığım için burnu kanıyordu.
"Cemil çok üzgün. Cemil çok üzgün! Efendi Çelebi lütfen affet. Cemil çok üzgün."
Akli dengesinin yerinde değildi ve bunu insanların vicdanıyla oynamak için kullanıyordu. Bu herifin ne kadar pislik biri olduğunu bilmesem neredeyse ona acıyacaktım.
"Cemil canının yanmasını istiyor mu?"-A
Ares, onun yüzünü sertçe tutmuş, gözlerine dikkatle bakıyordu.
"Canını acıtmamı istiyor musun?"-A
"Efendi Çelebi ona engel ol! O Cemil'i öldürecek!"
Aklı sıra Mehmet Bey'den onu kurtarmasını istiyordu. Denize düşen yılana sarılır dedikleri sahiden bu muydu?
Ares ona yumruk attığında sandalyesi devrilip yere düştü.
"Acıdı acıdı! Cemil korkuyor! Küçük Alptürk Cemil'e merhamet et. Ela kurtar bizi !"
"Ne dedin sen?!"-A
"Merhamet et küçük Alptürk!"
"Ela nerede?!"-A
"Cemil çok üzgün!"
"Hay senin Cemiline de sana da Ela nerede lan Ela?!"-A
Mehmet Bey, bekçiyi yerden kaldırdıktan sonra karşısına oturdu.
"Beni tanıyorsun öyle değil mi?"-M
"Efendi Çelebi, Cemil bir şey yapmadı."
Adam bozuk plak gibi sürekli aynı şeyleri söylüyordu. Ares sıkıntıyla saçlarını karıştırdı.
Yüzündeki merhamet dilenen ifade saniyeler içinde silinip ciddiyetle Mehmet Bey'e baktı.
"Bu, senin oğlun değil!"
Ares yerine çivilenip dikkatle bekçiye baktı. Mehmet Bey bozuntuya vermeden konuşmaya devam etti.
"Cemil, onun bir kardeşi var, nerede olduğunu biliyor musun? Ela nerede?"-M
"Efendi Alptürk'ün bir torunu oldu."
Bekçi rahatsız edici bir şekilde güldü.
"Ela'nın bir kızı oldu. Ela mutlu, Cemil mutlu."
Her cümlesinin ardından kahkaha atıyordu.
Gülmesi aniden kesilip sessizce Mehmet Bey'e yaklaştı ve kulağına fısıldadı.
"Sana bir sır vereceğim efendi Çelebi, Silivri'de Ela vakti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️
RomanceTamamlandı ☑️ Karadutun lekesini, sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Eskiler, "İnsan da aynı bu ağaç gibidir." Derler. Yarasına ilacı başka yerde arayan yanılırmış. Her yaranın merhemi; kendi dalındaymış. 🖤 Kaybettiklerinin acısıyla bambaşka bir insa...