#53

84 8 0
                                    

Yazardan<
Başında bir zonklamayla gözlerini açtı. Dakikalardır sert, soğuk zemin üzerinde yatıyordu. Yerle temas eden yüzünün sol yanı uyuşmuş vaziyetteydi.
Başını tutarak yerden kalktı ve etrafına bakındı.
Az ötesinde Ares'in yattığını gördü.
"Ares."
Emekleyerek yanına ulaştı ve yanaklarına dokunup birkaç kez daha seslendi.
"Ares iyi misin?"
Üzerini kontrol etti. Ares'in ciddi bir yaralanması olmadığından emin olduktan sonra duvara yaslandı ve kaşından süzülen kana dokundu.
"Aman Tanrım kan! Kaşım kanıyor! Ares, ambulans çağırmalıyız!"
Ares göğsünü tutarak öksürdü ve yerden doğrulmaya çalıştı ama hala canı yanıyordu.
"Hey, sen iyi misin?"
Eliyle ok işareti yapıp yeniden yere düştü.
"Geri geleceklerdir. Gitmemiz gerek."
"Hömön orkondo olocoğom."
Ares'in yüzü beton zeminle bütünleştiğinden ne söylediği tam anlaşılmıyordu.
Telefonu yeniden çalmaya başladı.
Orlando telefonu bulmak için ona dokundu.
"Ahh! Yavaş ol!"
Onu kenara itip altında kalan telefona ulaştı.
"Alo?"
"Ares nerdesin?"
Orlando göz ucuyla Ares'e bakıp konuşmaya başladı.
"Ben Orlando. Ares şu an biraz meşgul, kim arıyordu?"
"Ares nerede? O iyi mi?"
"Yanımda şu an kendisi. Telefonla konuşmaya pek istekli görünmüyor, alınmayın sakın."
"Nerdesiniz tam olarak bana konum atabilir misin?"
"Tamamdır, gönderiyorum."
Orlando konum attıktan sonra telefonu Ares'e geri verdi.
"Dostum, berbat görünüyorsun. O herifler geri gelmeden gitmemiz gerek."
"Bir de geri mi gelecekler?"
"Ne sandın, bunun bir de rövanşı olacak."
"Zaten kaybettim."
"Hiç fark etmez."
Orlando Ares'in yanına oturup doğrulmasına yardım etti ve sırtını duvara yasladı.
Ceplerini yokladı ve sigarasından iki tane çıkartıp birini ona uzattı.
"Dayaktan sonra da bir başka oluyor değil mi?"
"Tecrübeli gibisin."
"Çok."
Orlando sigarasından derin bir nefes aldıktan sonra ağır ağır dışarı üfledi.
"Şu gelenler sizinkiler mi?"
Ares Orlando'nun işaret ettiği yere dönünce onları gördü. Francis ve grubu ellerinde sopalarla geri dönüyordu.
"Hiç sanmıyorum."
Orlando panikle kalktığında Ares ona yaslandığı tarafa düştü.
"Kalk, kaçmamız lazım."
Güçlükle Ares'i yerden kaldırmaya çalışıyordu.
"Dostum, acele etmeliyiz!"
Kolundan tutmuş onu bir sağa bir sola çekiştirirken, arkalarından gelen korna sesiyle onu bırakıp ellerini havaya kaldırdı. Ares yeniden yere kapaklanmıştı.
"Ben masumum!"
Athena, Berfu ve Kumsal arabadan inip koşarak onların yanına ulaştı.
"Ares, ona ne oldu böyle?"
"Bence şu an asıl konu bize ne olacağı?!"
Francis, Orlando'nun işaret ettiği taraftan koşarak yaklaşıyordu.
"Aman ne hoş sürpriz!"
Athena, Ares'in kolunu omzuna atıp arabaya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.
"Berfu oyala onları!"
Panikle etrafına bakınan Berfu bir saniyeliğine
Kumsal ile göz göze geldi. O sırada Kumsal yerde ki çakıl taşları avucuna dolduruyordu, hızla karşılarında ki adamlara fırlatmaya başladı.
"What are you doing baby?! Calm down!"
(Bebeğim ne yapıyorsun?! Sakin ol!)
"Sakın bir adım daha yaklaşayım deme!"
"It hurts!"
(Acıtıyor.)
"Yaklaşma diyorum!"
"Kumsal seni anlamıyorlar!"
"Kızlar koşun, hemen!"
Athena arabayı çalıştırırken Kumsal ve Berfu hızla arabaya koşturdu.
Arabanın içine güçlükle atlatabilmişlerdi kendilerini. Araba hareket ettiğinde, Francis neredeyse ulaşmak üzereydi.
"Bu adamları bu kadar sinirlendiren şey ne merak ediyorum!"
"Biziz, Ares onlarla konuşmanın iyi bir fikir olacağını düşündü, ona kaçalım demiştim."-O
"Sen de kimsin?!"-A
"Ben kim miyim? Ah bebeğim ben bu hikayedeki esas kahramanım!"-O
"Kim bu adamlar, Ares'ten istiyorlar?"-B
"Kardeşim artık uluslar arası bir belasın! Seninle gurur duyuyorum."-At
"Francis, Angele'nin kuduruk eski sevgilisi. Ha bu arada, benim ismim Orlando."-O
Orlando tokalaşmak için elini uzattığı sırada Ares'in sözleri damga vurmuştu.
"Bebek benden olmayabilir."
"Ne?!"
Hep bir ağızdan bağırmıştık ona. Bize şaşkınlıkla baktı.
"Francis bebeğin kendisine ait olduğunu söylüyor."-O
"Ama, ama test yaptırmıştın, bebek senindi!"-K
"Sanırım bebek gerçekte kimin, bugün öğreneceğiz."-At
Orlando söylenenleri anlamaya çalışırcasına Berfu ve Athena'ya baktı.
"Bu ne demek oluyor?"
"Angele doğuruyor."
"Aman Tanrım! Teyze oluyorum!"-O
* * *
Kumsal<
Hastaneye geldiğimizde Angele'nin doğumunun sonuna yetişmiştik.
Ares'i muayene odasına sokmak mümkün olmamıştı, çünkü bebeğin neye benzediği ve kimden olduğunu öğrenmek için daha fazla sabrı kalmamıştı.
Eğer Francis söylediği gibi gerçekten bebeğin asıl babasıysa çocuğun ona benzemesi gerekecekti. Ares ile birbirlerine benzemedikleri aşikardı ve bu durum biraz olsun fikir sahibi olmamızı sağlayacaktı, en azından biz öyle umuyorduk.
Bir diğer konu...
Hastaneye gelene kadar peşimizi bırakmayan Francis ve adamlarından burada da rahat yoktu.
Doğumhanenin önünde bir düzine insan, çıkacak bebeğin kime benzeyeceği yönünde tahminler yürütürken aynı zamanda diken üstündeydi.
"Ares'e benzerse çok işimiz var. Yaramazlıkta hiç sınır tanımayacaktır."-Aycan
"Umalım da benzemesin."-Athena
Athena karton bardaktaki kahvesinden keyifsizce bir yudum aldı ve devam etti.
"Alınma kardeşim, inan bu lafım sana değil."
Gözleriyle beni işaret ettiğinde herkes ne ima ettiğini anlamıştı.
"Where are she?!"
(Nerede o?!)
"Where is Angele?!"
(Angele nerede?!)
Koridorun başında gür sesiyle hastaneyi inleten Francis kocaman adımlarla yanımıza ulaşıp Ares'in yakasına yapıştı.
"Where is my darling?!"
(Sevgilim nerede?!)
Francis hiç durmadan kükremeye devam ederken, Aycan Hanım büyük bir soğukkanlılıkla yerinden kalktı. Önümüzden büyük bir zarafetle geçerken hiç beklemediğimiz bir hamleyle çantasını Francis'in kafasına geçirdi.
Acıyla geri çekilen Francis kendisine vuran Aycan Hanım'a baktı
"Sen kimsin be?! Kim oluyorsun da benim oğluma posta koyuyorsun?! Çekil! Çekil git şuraya! İşimiz gücümüz yok senin kokuşmuş sevgilini saklayacağız! Manyağa bak, sen kimsin be?! Sen kimsin?! İçerde doğuruyor işte sevgilin!"
Aycan Hanım'ın hiç beklenmeyen bu tepkisi hepimizi şaşkına çevirmişti. Zarif bir hanımefendi gibi saçını düzeltip çantasını yeniden omzuna taktı ve Athena'ya döndü.
"Athena, çevir oğlum söylediklerimi."
Athena elindeki bardağı bırakıp ayağa kalktı ve endişeyle etrafına bakındı.
"Anne korkudan ingilizceyi unuttum vallahi."
"Is she fine?"
(O iyi mi?)
O sırada bir hemşire kucağında kundaklanmış bir bebekle dışarı çıktı.
Başta Francis olmak üzere hepimiz hemşirenin başına toplanmıştık.
O an, belki de hayatım boyunca hiç olmadığım kadar şaşkın ve bir o kadar da mutlu olmuştum.
Bu tarifi mümkün olmayan bir duyguydu.
Angele sağlıklı, çok güzel, siyahi bir erkek bebek dünyaya getirmiş ve bize oynadığı evcilik oyunu böylelikle sona ermişti.
"Oh my God. Looks just like my Uncle Will!"
(Aman Tanrım. Tıpkı Will amcama benziyor!)

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin