#42

65 4 1
                                    

(Sezen Aksu- Bende Yoluma Giderim)
Evime döndüm...
Uzunca bir süre çok uzak kalmıştık birbirimizden.
Özlemişim, her bir köşesini. İyi bir temizliğe ihtiyacı var belli. Hiç uğraşacak durumda değilim. Paramda suyunu çekmek üzere. İş aramaya başlasam çok iyi olacak...
Ayakkabılarımı çıkartıp koltuğa uzandım.
Üzerine düştüğüm yer hala ağrıyor. Şaka gibi, Elizan'ı resmen popomlo bulmuştum ...
Sehpanın üzerinde ki sigara paketime uzanıp içinden bir tane yaktım. Evin içinin kokması şu an hiç umrumda değil. Zaten her yeri bok götürüyor. Bir de ona kafa yoracak duruma hiç değilim.
Dumanın yavaşça ciğerlerime doluşu birkaç saniyelik tarifsiz bir huzura teslim ediyordu bedenimi. İlk zamanlardaki o baş döndürücü hissi olmasada beni mutlu eden sınırlı şeylerden biriydi.
* * *
Gözlerimi araladığımda hava kararmıştı.
Yattığım yerden doğrulup gözlerimi ovuşturdum. Evin içinde sağır eden bir sessizlik hakim. Yine koltukta uyuyakalmışım ve karnım deli gibi gurulduyor.
Dolabımda yiyecek bir şey bulma umuduyla ayaklandım.
Dışarıda unuttuğum birkaç yiyeceğin kokusu mutfağı sarmış vaziyette. Küf ve çürük kokusu her yeri ele geçirmiş.
Dolabı açıp içine bakındım.
Utanmasa, son pişirdiğim yemeğin tenceresinden biri çıkıp bana el sallayacaktı.
Umutsuzca dolabı kapattım.
Anlaşılan yiyecek hiçbir şeyim yok ve mutfağım evin geri kalanından daha rezil durumda.
Dolabın önüne çöktüm. Çoktandır içimde olan mahvolmuşluk hissi galip gelmişti.
Gerçekten mahvolmuş durumdayım.
Tam hayatımı adayacağım adamı bulduğumu sanmışken şu başıma gelenlere bir bakın.
İşim yok, gücüm yok... Gücüm hiç yok.
Bir hayatım yok, hayatımı adayacağım adam yok. Size soruyorum, hiç böyle hissettiniz mi ? Bomboş...
Yaşamak nedir sanki hiç bilmiyor gibiyim. Mutlu hissetmek nedir artık hatırlamıyorum.
Babamın bahsettiği şey gerçekten de bu muydu ?
Ah babacığım... Size o kadar ihtiyacım var ki.
Penceremden içeri dolan rüzgar bir yandan ıslak yanaklarımı okşamış diğer yandansa beni çok üşütmüştü.
O an kendimi daha bir yalnız hissetmiştim işte.
Sokulup tüm acılarımdan saklanmak istediğim huzurlu kucağın nerede baba ?
Siz öldünüz ama sanki benimde ruhumu yanınızda götürdünüz. Ruhumu, hayallerimi, gençliğimi...
Ağlamaktan bayılmak üzereydim. Öyle bir acıydı ki içimde ki. Ne zaman tamam artık alıştım, canım daha fazla acıyamaz desem aynı yerimden kanıyorum defalarca.
Bu acı geçmeyecek biliyorum. Alışmama bile izin vermiyor.
Söyle bana anne... Bana öğrettiğin her şey gibi bunu da öğret. Yaşıma aldanma, hala senin küçük kızınım. Daha kırılgan, daha savunmasız hatta. Öğret bana nasıl unutulur düşünmek... Böyle nasıl yaşanılır öğret.
Sanki kucağına aldığın ilk halimmişim gibi. Beslenmeyi, nefes almayı, yürümeyi, koşmayı... Bana yeniden insan olmayı öğret yalvarırım. Artık dayanamıyorum.
*   *    *
Buzdolabının önünde uyuya kalmışım yine. Her yanım ağrı içinde...
Avucumda sıktığım şeyin ne olduğu görünce burada uyumama hiç şaşırmadım.
İlaç kutusunu tezgaha bıraktıktan sonra gerinip saçlarımı düzelttim.
Küvette biraz gevşeyebilmek için banyoma ilerledim. Musluğun uygun sıcaklığa ayarlayıp, küvetin ağır ağır doluşunu izledim.
O sırada kulaklarıma harika bir ses dolmuştu.
Başta umursamamış olsamda bu davetkâr sese karşı koyamayarak ilerledim.
Birisi piyano çalıyordu. Sesin geldiği noktaya vardığımda onu gördüm, Ares'i.
"Nihayet..."
"Burada ne işin var ?"
Şaşırmış gibiydi. Piyanonun başından kalkıp yanıma geldi ve ellerimi tuttu. Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurup gülümsedi.
"Sanırım halâ uykudasın. Burası bizim evimiz sevgilim. Burada değilde nerede olacaktım ?"
Ellerimi çektim.
"Bu çok mantıksız."
Sanki tek sorun oymuş gibi piyanoyu işaret ettim.
"Benim piyanom yok!"
"Yok zaten."
Ares gözlerime bakıyordu, ona baktığımda gözlerinde yabancısı olduğum bir ifadeyle karşılaştım, aldırmadım.
Biraz gerileyip etrafa bakınırken az önce piyanonun durduğu yerde duran beşiği gördüm.
"Allah'ım sanırım aklımı kaçırıyorum."
Başımı tutarak bir koltuğa oturdum.
Ares önümde diz çökerek başımdaki ellerimi çekti.
"Hayır, hala sana ait."
"Şöyle konuşmayı keser misin? Beni korkutuyorsun."
Gülerek ayağa kalktı ve beni çekiştirerek beşiğin yanına getirdi.
"Alex, seni Kumsal ile tanıştırayım. Kumsal, Alex."
Sanırım şimdi kusacağım. Beşiğin içinde oturan minik erkek bebek koca maviş gözlerini üzerime dikmiş sanki Ares'i anlarmış gibi bana bakıyor.
"Bu bir şaka olmalı."
Ares bebeği kucağına aldıktan sonra onu başından öperek kapıya döndü.
Her şey gerçek olamayacak kadar korkunç.
Ares elini kapıya doğru uzatınca gayriihtiyari o tarafa baktım.
İnanmayacaksınız biliyorum. Çünkü ben bile inanmak istemiyorum.
Yansımam şu an tam kapının önünde.
Her şeyiyle ben... Bedenim şu an tam karşımda duruyor!
Kendimi tokatlayarak odanın içinde gezindim.
Hareketlerimi taklit etmiyor! Lanet olası şey, karşımda bir ayna yok! Bu tamamen benden bağımsız!
Dizlerimin üzerine çöküp gözlerimi kapattım.
"Bunların hiçbiri gerçek değil! Yarın hemen bir psikiyatri servisine yatacağım!"
"Ne demek yarın?! Yarın Alex'in doğum günü!"
Birinin elime dokunmasıyla irkilip geri çekildim. Kendi elime dokunuyordum...
Karşımda ki ben yanıma gelmiş ve bana destek oluyordu.
Ağlamaya başladım, Allah'ım bana ne oluyor?!
Yaslandığım yerde yüzümü ellerimle kapatıp ağlamaya devam ettim.
"Şu haline bak, makyajını tamamen dağıttın Angele! Söyler misin lütfen, neden ağlıyorsun?!"
"Benimle konuşmayı kes! Sen gerçek değilsin! Gerçek olan benim! Asıl Kumsal benim!"
Yerden kalkarken bana az önce söylediği şeyle duraksamıştım.
"Angie neler oluyor? İyi misin?"
Ares bana doğru geliyordu. Bana mı sesleniyordu yani? Bana Angie diyordu.
O uzun bacaklı kadının adıyla mı sesleniyordu bana?!
Sinirden tüm bedenim delicesine titriyordu ama o an aklıma gelen şeyi yapacak gücü kendimde bulabilmiştim.
Aynanın karşısına geçip kendi yansımama baktım.
Bedenim onun bedeniydi. Onun saçları, onun gözleri, onun yüzü... Tıpkı onun gibi görünüyordum.

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin