Odada saniyeler süre kulak tırmalayıcı sessizliği sona erdirmek istemiştim ama şu durumda ne söyleyebilirdim ki...
Yataktan hızla kalkıp ellerimi önümde birleştirdim. Sonrasında alnıma koyup bir Ares'e bir Berkay'a baktım. Ellerimi koyacak yer bile bulamıyordum.
"Bu ne lan?"
Berkay da yataktan kalkıp üzerini düzeltti. Başını kaşıyıp yandan bir gülümsemeyle Ares'i süzdükten sonra bana döndü.
"Kumsal randevu saatlerini karıştırdı herhalde."
-Tam şu an şu koordinatlara bir göktaşı düşebilir mi ne olur! Bu gerizekalının sonu iyi olmayacak.-
"Ne diyorsun lan sen?!"
-Allah'ım ölmek istiyorum! Ares vallahi düşündüğün gibi değil!-
"Çok saçma değil mi birader? Bu yatağa üçümüzün sığması mümkün değil!"
İşten nasıl sıyrılınır görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok.
Berkay senin sülaleni seveyim!
"Ne diyorsun sen be ?! Seni ben mi çağırdım buraya?! Karşıma geçmiş utanmadan ikinizle birden yatmak istediğimi ima ediyorsun!"
Berkay'ın üzerine yürüyüp onu duvara ittirdim.
"Ah Kumsal, bayılıyorum senin şu sert kadını oynamana ama bence rahat davranabilirsin. İkimizde senin her halini gördük zaten."
Berkay'a sert bir tokat attığım sırada Ares beni kenarıya çekti. Berkay'ın yüzüyle buluşan ilk yumruğu onu yere düşürmüştü. Ares onu yakasından tutup defalarca vurdu. Kenarda durmuş olanları hiçbir şey yapamadan izliyordum. O an için elimden yalnızca bu geliyordu.
O Ares'i üzerinden ittirmeye çalışırken hala gülümsüyordu. Hatta en sonunda kahkaha atmaya başlamıştı.
"Onu memnun edememişsin Ares. Aradığını sende bulamamış koymuş kapının önüne."
Berkay işinde başarılı bir psikologtu ve karşısındaki insanı nasıl kışkırtacağını çok iyi bilirdi. Onun şu an attığı kahkaha keyiften değil, Ares'i daha da çıldırtmak içindi.
"İstersen sana öğretebilirim."
Berkay'ın burnundan,Ares'in eline bulaşan kan ağır çekimde gözlerimin önünden geçtiğinde beynimde dolaşan tek şey Berkay'ın bu odadan canlı çıkamayacağıydı. Ares'i ittirip onu Berkay'ın üzerinden düşürdüğümde artık ikimizde yerdeydik .
"Berkay s..tir git buradan!"
Onu zaptetmek imkansızdı. Beni üzerinden çektiği gibi Berkay'a yöneldi, onu ayağından yakalayıp yere düşürdüm.
"Berkay! Defol!"
Kalkmasına fırsat vermeden üzerine çıktım ama ağırlığım onu yerde tutmak için yeterli olmuyordu. Yüzünü ellerimin arasına alıp göz teması kurmaya çalıştım.
"Ares sakin ol!"
"Bırak!"
"Ares beni dinle lütfen!"
"Kumsal çekil!"
"Onu öldürmene izin veremem!"
Berkay yerden güçlükle kalkıp dışarı çıktı.
"O benim umrumda değil ama sen umrumdasın, lütfen..."
Beni üzerinden itip ayağa kalktığında dış kapının çarpılma sesi yükseldi. Dizlerimi karnıma çekip şakaklarıma parmak uçlarımla baskı yaptım. Ares ise birbirine girmiş saçlarını geriye ittirdi. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktığında peşinden fırladım, gidecekti...
"Nereye gidiyorsun?"
Cevap vermeyerek beni önünden çekti.
Kapıya ondan önce varıp kilitledikten sonra anahtarları avucuma hapsettim.
"Gidemezsin."
"Kumsal kapıyı aç, canını yakmak istemiyorum!"
"Bana zarar vermeyeceğini biliyorum, gidemezsin."
Ares bir eliyle bileğimden tutup diğer eliyle avucumu açmaya çalışırken onu ısırmak zorunda kaldım.
Acıyla elini bileğimden çeker çekmez
anahtarı pencereden dışarı fırlattım.
"Kumsal yapma!"
Anahtarın ardından baktı, ellerimi çırparak ona döndüm.
"Sanırım konuşmamız gereken şeyler vardı."
* * *
"Sosyal psikolojinin bize öğrettiği önemli bir şey vardır. Bu da, bir insanın davranış şeklini karakterinin değil içinde bulunduğu şartların belirlediğidir." Demiş Stanley Milgram. Bu sözleri son zamanlarda o kadar çok geçiyordu ki aklımdan. Yaptıklarım için bir geçerli bir açıklama arıyordum belki veya az önce olanlar için. Ares'in Berkay'ı dövmesi elbette çok kötü bir şey ama öldürmesine kıyasla, iyi ihtimallerden biriydi.
Ayakta dikilip durmayı bırakıp koltuğa oturdum ve ellerimi başıma koyarak arkama yaslandım. Konuya nerden gireceğim konusunda ki kararsızlığım beni sessiz kalmaya zorluyordu. Onu içeriye ben almadım desem, çelik kapıyı bile kırar, gider Berkay'ı öldürürdü.
Anahtarı attığımdan beri dışarıya bakıyordu. Az önce olanları sanki başka birisi yapmış gibi sakindi, hiç konuşmuyordu. Yanına yaklaştım, bir kuşun ki gibi hızla inip kalkıyordu göğsü. Elini tuttum, buz gibiydi... Berkay'ın yüzünden bulaşan kan haricinde eklem yerlerinde oluşan küçücük yaraları da biraz kanıyordu.
"Eline baksak iyi olur."
Sesimle bilinci yerine gelmişçesine bana baktı. Yüzünde tarif edemediğim bir ifade vardı. Bir süre hiçbir şey söylemeden gözlerime baktı. Bir şeyler söylemek istiyordu ama susmasını sağlayan nedenler daha ağır basıyordu.
Başını öne eğip tekrar dışarıya baktıktan sonra nihayet birkaç şey söylemişti.
"Bundan nasıl kurtulabilirim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️
RomanceTamamlandı ☑️ Karadutun lekesini, sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Eskiler, "İnsan da aynı bu ağaç gibidir." Derler. Yarasına ilacı başka yerde arayan yanılırmış. Her yaranın merhemi; kendi dalındaymış. 🖤 Kaybettiklerinin acısıyla bambaşka bir insa...