#
~
Çakıl ve Kaya ile yaşadığımız fazla garip o andan uzaklaşmak için izin yazdırıp erken çıkmıştım okuldan. Bir süre ne yapabileceğimi düşündükten sonra antrenman yaparak kafamı dağıtmaya karar verdim.
Spor salonuna geldiğimde çok sessiz ve sakin olduğunu fark ettim. Sanırım bunun nedeni bugünün hafta içi ve okul saatleri içerisinde olmamızdan kaynaklanıyordu.
Vakit kaybetmeden başlamak adına buraya çok sık geldiğim için artık az çok bir muhabbetim olan görevlinin yanına doğru yürümeye başladım. Görevli benim varlığımı fark ettiğinde yüzünde sıcak bir gülümsemeyle karşıladı.
"Bugün erkenciyiz bakıyorum?" Soru sorarcasına bakınca açıklama yapmaya başladım.
"Dersten erken çıktım. Gelebileceğim tek mantıklı yer burası görünüyordu."
"Peki o zaman. İstediğin herhangi bir şey var mı?"
"Aslına bakarsan Selin. Buraya gelmem planlı bir şey değildi. Ve..."
"Tamam o zaman ben sana baştan aşağı ihtiyaçlarını getiriyorum." Yavaş yavaş beni tanımaya başladığının en net örneği buydu. Benim birilerinden yardım istemekten nefret ettiğimi bilmesi, daha da önemlisi bana saygı duyup beni istemek zorunda bırakmamasıydı.
"Çok iyi olur."
Selin'in bana getirdiği şeyleri alıp soyunma odalarına geçtim. İşimi elimden gelen en hızlı şekilde bitirip, kum torbalarının bulunduğu bölüme doğru yürümeye başladım. Koridorun sonuna doğru yaklaştığımda yumruklanan torba eşliğinde, sinirle kendi kendine konuşan birinin, çok tanıdık gelen sesini duydum. Salonun beni ilgilendiren kısmına yaklaştıkça sesler netleşmeye başladı.
"Müsait değilmiş, olunca da arayamazmış. İt herif! Ama geleceğim ulan oraya. Hem de yakın, çok yakın bir zamanda. Sıçacağım ulan çarkına senin. Bekle sen bekle."
Aramızda iki-üç adım kala durdum ve hırslı hırslı kendi kedine konuşmasını dinlemeye devam ettim.
"Dağdan gelip bağdakine bok atıyor aklı sıra. Değerlim lan o benim. Tek'im lan! En özelim, en sevdiğim... Benim lan o benim! Sırf densizin biriyle bir-iki gün konuşup arkadaşlık yaptı diye, birkaç şey yaşadı diye paylaşamam kimseyle!"
Kendi kendine sinirle söyledikleri kalbimi o kadar yumuşamıştı ki, dün bana dediği tüm kötü şeyleri unutup konuşmaya başladım.
"Kimleri görüyorum burada böyle." Kısa bir an afalladıktan sonra eldivenleri yırtarcasına çıkarıp koşarak yanıma geldi.
Tam sarılmak için hamle yapıyordu ki duraksadı. Üstüne başına bakınmaya başlayınca, çok terli olduğu için sarılmadığını anlayıp ben atladım boynuna.
"Sen de benim en değerlimsin kardeşim ve dün telefonumu kendim açamadığım için özür dilerim. Hastanede bir arkadaşımla başka bir arkadaşımı bekliyordum. Bir de burnumun durmak bilmeyen kanıyla uğraşıyordum. O karışıklıkta Kaya açıverdi telefonu. Ama merak etme haddini bildirdim."
Beni kendinden uzaklaştırıp şok için sordu. "Nerdeydim dedin sen?"
"Has." ile başlayan küfürlü kelimeyi son anda çevirip "Hastane" dedim.
"Hemen tüm ayrıntılatıyla anlatıyorsun. Ringden çıkarken gördüm seni, iyi durumdaydın. Neden birdenbire burnun kanadı? Neden yanında ben değil o it vardı? Neden gece yarısı yaşanıyor bunlar ve en önemlisi." Kısa bir an duraksadı. Sonra yanağımı okşayıp büyük bir şefkatle sordu. "En önemlisi de, şimdi nasılsın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen De Kimsin?
Teen Fiction"O intihara kalkışacak kadar güçsüz değil. Tam aksine, çok güçlü biri." Kendimizi fazla kaptırmış olmalıydık ki, yanımıza gelmiş olan Çakıl'ı, ancak konuştuğu zaman fark edebildik. "İntiharın güçsüzlükle ne alakası var? Asıl güçlü insanlar intihar e...