Multimedya: Uraz ÖZDEMİR
*****<Otuz Üçüncü Bölüm*****>
Uraz'dan;
Salonda oturmuş her zamanki gibi telefonumdan son çıkan oyunu indirmiş onu oynuyordum. Ben oyuna odaklanmışken annem yanıma oturdu. "Oğlum neredeyse kafan telefona değecek. Biraz geri çekil." Anneme bir saniyelik bir bakış atıp dediğini yaptım. Harbiden ekrana yapışmıştım. "Hay ben sizin yapacağınız işe..." diye saydırırken yanımdaki annemi unutup neredeyse küfürleri savuracaktım. Bunu anladığından bacağıma vurdu. Kaybettiğim oyunu sinirle sildim ve telefonu kilitleyip arkama yaslandım.
Annem gelmeden önce gayet güzel oynuyordum. Odaklanamadım ondan kaybettim. Başka açıklaması olamaz. Zaten oyun pek güzel değildi. Bazı eksikleri vardı. O yüzden sorun etmicem(!)
Çalan zil ile doğruldum. Arya gelmişti sanırım. ben kalkacakken annem kalktı. Omuz silkip arkama tekrar yaslandım. Ardı ardına çalan zil annemin hala kapıyı açmadığını belli ediyordu. Kapı hala çalıyordu. Annem neden açmıyordu. Ayağı kalktım kapıya doğru yürüdüm. Annem kapının önünde bekliyordu. "Açsana kapıyı anne"
Annem donuk gözlerle bana bakıyordu. Elimi kapıya uzatınca annem elime uzandı. "Açma" dedi. Kaşlarımı çattım. "Neden ki" diye sordum ama hala elimi tutuyordu. "Yok açma"
Kapı yumruklanınca daha çok merak edip bu sefer annemin itirazlarına rağmen kapıyı açtım.
"Buyrun?" dedi. Karşımda yapılı, saçları beyazlaşmış, takım elbiseli karizmatikliği her halinden belli olan bir adam vardı. Bana çok tanıdık geliyordu. Gözlerimi kıstım. Adam gülümseyince kafama dank etti. Gözlerim büyümüş hayal felan gördüğümü sanıyordum.
"Merhaba demek yok mu?" adam konuşunca ayaklarım geri geri gitti. Yıllar önce annemin öldü dediği babam karşımdaydı...
Ya kabus görüyordum ya da kabusu yaşıyordum. İlk seçeneğin olmuş olmasını umarak gözlerimi kapattım. İstemeden sert bir şekilde yutkunduğumda gözlerimi zorla açtım. Hala ordaydı. Bu babam mıydı?
"Sen..." başka da kelime çıkmadı ağzımdan.
"Ayten? Oğlum ne kadar da büyümüş!" ağzından çıkan kelimeler beni bir kez daha sarstı. Daha da geri gittim. İçeri girdi. kapıyı örttü. Salona ilerledi etrafına bakarak. Zorlukla peşinden gittim.
"Anne.." dedim kendimi zorlayarak. Neden bişey demiyordu? Neden o senin baban değil rüya görüyorsun demiyordu? Neden uyanmıyordum bu rüyadan?
"Uraz bana merhaba demicek misin oğlum?" ağzından çıkan sözlerden sonra ne kadar tiksindiğimi fark ettim. Babam karşımdaydı! Sapasağlam karşımda duruyordu. Ve bana oğlum diyordu. Peki ya annemin anlattığı ölü adam kimdi?
"Ne işin var burada?" annem zar zor konuşmuş sesi çatallaşmıştı. Anneme baktığımda elleri titriyordu.
"Oğlum ve kızımı özledim. Gelemez miyim?" onun söylediği bu söze bir anda haykırdım. "Ne yüzle geldin ha? Ne yüzle geldiiinn? Biz seni öldü olarak bilirken senin buraya gelmeye ne hakkın vardı?"
Arkadaki siluete kaydı bakışlarım. Arya! Ne zaman gelmişti? Burada olmamalıydı. Hayır şimdi olamazdı!
"Ne oluyor burada?" Aryanın seslenişi ile babam demek istemediğim adam arkasını döndü. Aryanın elindeki çanta yere düştü. Ağzı bir karış açılmış karşısındaki adama bakıyordu.
"Ne mi oluyor? Ölü olarak bildiğimiz babamız bizi ziyarete gelmiş ablacım!!" söylediğimden sonra Aryanın ağzından çıkan 'baba' kelimesini duydum. Ama o kadar sessiz ve o kadar tuhaftı ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Teen FictionGökkuşağı denilince akıllarına orada olmayan tek renk 'SİYAH' geliyordu. Neden siyah yoktu gökkuşağında? Dışlanmış mıydı? Yoksa oradaki renklere göre daha karanlık olduğu için mi? Kendisi de siyahın içindeydi. Hayatı hayalleri siyaha boyanmıştı. Ner...