Multimedya: Melis Acar
*****<Otuz Altıncı Bölüm>*****
Genç kız gördüğü rüya ile yerinden sıçradı. Yine kabuslar görüyordu. Aynı kabuslar... Mezarlık... Ölüm...
Derin nefes aldı. Bir şeyler yemesi gerekiyordu. Açlıktan ölecekti. Ayağa kalktı. Bir umutla tekrar kapıya vurdu. "Asrın? Aç şunu açlıktan öleceğim." İçeriden ses gelmiyordu. kapı kulpuna tutunarak tekrar bağırdı. "Asrın? Kapıy..." sözünü kesen şey kulpu sağa çevirmesi ile açılan kapıydı. Kilitlememişti... Sık nefesler alarak merdivenlerden yukarı çıktı. Salona geçti. Etrafına bakındı. Bu adamın kaç tane evi vardı? Düşüncelerini konuştura konuştura her yer ile birleşik olan yatak odasına ilerledi. Yatağı normal bir yatak yerine daire şeklinde ve büyüktü. Kararan hava ile lambaya ulaştı. Lambayı yakması ile mavi ve gri renk karışımı olduğunu düşündüğü ışık yayıldı etrafa. Bu nasıl lambaydı?
Yatağına oturmak istedi bir an. Sonra vazgeçerek büyük çalışma masasına ilerledi. Gösterişli siyah sandalyeye oturarak kendini masaya doğru çekti. Bir sürü dosya vardı. Birini eline aldı. İlk sayfasını açıp birkaç cümle okudu. Aldığı ihaleler ile ilgili olduğunu anlayabildi sadece. Zaten Asrın'ın ne iş yaptığını bir türlü çözememişti. Bir gün inşaat mühendislerin yaptığı işlerle ilgilenirken görüyor diğer gün bilgisayar mühendisliği işini yapıyordu. Bu adam hiç normal değildi. Ya da Arya'nın hayatında normal insan yoktu.
Karşı rafta gördüğü A/4 kağıtları yüzünü gülümsetti. Çekmeceden bulduğu kalem ile bir kağıdı aldı. Gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Bu sefer farklı bir şeyler çizmek istiyordu. Duygularını yansıtan bir şey olmalıydı. Gözlerini açtı ve kalemini konuşturdu. Şu an resim denince açlığını ve susuzluğunu unutmuştu resmen.
Bir saatin sonunda çizimi bitmişti. İlk kez böyle bir şey çiziyordu. Kağıdın tam ortasına kendisini çizmişti. Sağ tarafına annesi sol tarafına babası. Annesi renkli iken babası sadece karanlıktı. Annesinin elinde kızının kalbi vardı. Aryanın bir eli vücudundaki sökülmüş kalbinin yerine gitmişti. Ve annesine bakıyordu. Aklına gelen şey ile bir kez daha kalemi oynattı. En arkaya bir siluet çizdi. kim olduğunu bilmiyordu. Oraya neden onu çizdiğini de bilmiyordu. Ama içinden gelmişti.
Çizdiği şeyi masanın bir kenarına bıraktı. Duvarda asılı olan saate baktı. Sekiz buçuğu gösteriyordu. Yalnızdı evde. İçindeki korkuyu unutmaya çalışarak karşıdaki mutfağa ilerledi. Buzdolabını açarak boş boş bakınmaya başladı. Biralar ve içkilerden başka hiçbir şey yoktu.
Karnından bu görüntü sonrası guruldamalar geldi. Sinirle dolabın kapağını kapattı. Başka dolapları açtı. Mutlaka yiyecek bir şeyler olmalıydı. İkinci açtığı küçük dolaptan bulduğu pizza kutusu ile güldü. İçini açtığında tam bir pizza vardı. Midesi bayram edecekti. Masaya koydu. Buzdolabını tekrar açarak karamsar bakışlar attı. Bunu yapacağı için kendinden nefret etti. Gözlerini kapatıp elini bir şişeye uzattı. Aldığı şişenin üzerindeki yazıyı okudu. 'Nolet Rezerve'
"Bu ne be lanet gibi.." Kapıyı kapatarak şişeyi masaya koydu. Büyük bir bardak alıp şişeyi açarak beyaz sıvıyı bardağa döktü. İğrenç kokuyordu. Sandalyeye oturup bir dilim pizza aldı. Umarım Asrın ona sırf bu yüzden işkence etmezdi. Omuz silkti ve yemeye devam etti. Elini bardağa götürdü. Burnunu kırıştırarak bir yudum aldı. Aldığı yudum ile lavaboya tükürmesi bir oldu. İğrenç bir tadı vardı. Dili uyuşmuştu. İçini yakmıştı. Midesinin yandığını hissetti. Sandalyeye oturdu tekrar. Bir yudum daha aldı. Bu sefer tükürmemeye çalışarak yuttu ve ikinci yudumu da aldı. Hem pizzasını yiyor hem de midesinin alıştığı sıvıyı burnunu kapatarak içiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Teen FictionGökkuşağı denilince akıllarına orada olmayan tek renk 'SİYAH' geliyordu. Neden siyah yoktu gökkuşağında? Dışlanmış mıydı? Yoksa oradaki renklere göre daha karanlık olduğu için mi? Kendisi de siyahın içindeydi. Hayatı hayalleri siyaha boyanmıştı. Ner...