Sığınak içinde bakabildiğim her yere baktım, hiçbir şey yoktu. Sığınak etrafında da aynı şekilde kimse yoktu. Biraz daha bakındıktan sonra bir şey fark ettim, sığınak duvarının üzerinde bir numara vardı. Numarayı veri tabanlarında aramaya başladım, çok geçmeden pek bilinmeyen bir site içinde buldum. Sitenin bulunduğu yer veri tabanındaki "Şubeler" tablosundaydı. Bu demek oluyor ki başka sığınaklar da vardı, hızlıca sitenin adresine baktım.
Bakmamla kafamın karışması bir oldu, site adresinde "msco" uzantısı vardı. Yani site halamın yok ettiği, benim de üzerinden geçtiğim MsCo'nun ta kendisiydi. Belki de hala bir yerlerden çıkıyorlardır? Muhtemelen MsCo tarafındakilerden biri "msco" adı altında bir alan adı almıştı. Kemal'in kaybolmasını çok iyi anlıyordum, ne de olsa delinin birisi kuyuya bir taş atmış kırk akıllı da taşı çıkaramamış misaliydi bu. Halk ne kadar MsCo için hakaretler yağdırsa da yine onun hizmetini kullanıyorlardı.
Aslında halkı suçlamam pek de doğru değildi çünkü hiçbir yerde MsCo yazmıyordu. Zaten halam da bana söylemişti hiçbir şey anlamadığını. Kemal'in izini sürmem gerekiyordu, bunun için askeri uyduları kullanmalıydım. Güçlü bir uyduya bağlandım ve geçmiş görüntüleri izlemeye başladım. Güçlü bir uydu seçmemin nedeni 2 hafta boyunca kaydettiklerini tutabilmesiydi. Kötü bir yanı da sahte IP ile girilemiyor olmasıydı çünkü böyle güçlü uydulara girmek için ek güvenlik kontrolü gerekiyordu.
Yani uydumun yerinin belli olma ihtimali çok fazlaydı. Neyse ki seçtiğim zamanda uyduyu kimse kullanmıyordu, olası bir bağlantı için bağlantıların hepsini engelledim. Kayıtları incelediğimde bir şey fark ettim. Bir sedye ve sedyenin etrafındaki 20 kişi sedyeyi sığınaktan dışarı çıkartıp taşımaya başlamıştı fakat 2 dakika sonra kayboldular, en son kayboldukları yeri daha da yakınlaştırdım. Bir binaya girmişlerdi, bu bina MsCo'nun kapatılan küçük bir şubesinden başka bir şey değildi.
Gelecek kayıtları incelediğimde hiçbir şeye rastlamadım, hiç dışarı çıkmamış gözüküyorlardı. Bunun üzerine bağlantıları tekrar açıp adresini aldığım binaya doğru gittim. Burası annem yaşıyorken annemin beni evrak almaya gönderdiği yerdi, bisikletimle çok hızlı bir şekilde gelir ve anneme dosyayı ulaştırırdım. Ne çok istiyorum o günlerin geri gelmesini. Binanın içini yüzeysel olarak gezdiğimde hiçbir şey bulamadım, bomboş bir alandı. Tabii henüz teknolojinin olmadığı bir yere giremediğim için bu arama çok detaylı değildi. Duvarda bir yazıya rastladım, "MsCo Sığınak 2 alt tarafta!" yazıyordu. Yazının olduğu yeri tam göremesem de altında bir şey olduğunu kolaylıkla fark edebiliyordum. Orayı görebilmenin tek yolu sonar sistemi idi. Ses çıkartan bir cihaz bulmam yeterli olacaktı fakat etrafta bununla ilgili hiçbir şey yoktu.
MsCo yayın hoparlörleri ise çok büyük boyutta arızalanmıştı. Bu binanın talan edildiği günün görüntüsüne bakınca, MsCo yetkililerinin durumun kendileriyle bir alakası olmadığını söylemek isterken yayın yaptıkları hoparlörlere Molotof atıldığını gördüm. Kısaca tekrar çalışamazlardı. Hızlıca eve gidip halamla konuştum, binaya girip bana ne gördüğünü anlatması lazımdı. Bu halam için çok tehlikeliydi fakat başka seçenek yoktu. Bunu büyük bir istekle kabul etti.
Çalışma odasından bulduğu derme çatma bir yaka mikrofonunu eve bağlayarak evden çıktı. Yanına silah da almıştı. Yaklaşık 10 dakika sonra binanın önüne geldik. Halam, dediğim yazının altında bir boşluk olduğunu söyledi. Boşluk, merdiven şeklinde aşağı iniyordu, bu boşluğu hatırlıyordum. Eskiden buradan muhasebeye iniliyordu. Halama dikkatli olmasını söyledim, bu sırada sinyalin parazitlendiğini duyunca telefonuna bir trojan yükledim. Bu sayede sinyal kesilse bile halamı izleyebilecektim.
Bileklik değerlerine baktığımda kalp atışının hızlandığını görebiliyordum. Yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladı, o sırada bana ileride bir ışık olduğunu söyledi. Işığın olduğu yerde çok güvenlikli bir kapı olduğunu da söyledi. Ben de trojan sayesinde etraftaki kameraları kontrol ettim, tahmin ettiğim gibi kapının önünde bir kamera vardı. Halam oraya gittiği an onu fark edeceklerdi. Bir uyarı mesajı gönderdim. Kamera sistemine sızana kadar halama beklemesini söyledim, haliyle küçücük bir telefondan bir yerlere sızmak hayli bir zordu.
Sisteme sızma başarılı olunca içerideki kameraları kontrol ettim, her şey yerli yerindeydi. Sanki eski sığınağı kopyala yapıştır yapmışlardı. İçeriyi kontrol ettiğimde hiçbir silahlı kişiye rastlamadım. Halam içerisinin güvenli olduğunu belirten bir mesaj gönderdim. Halam yürümeye başlamıştı, kapı önündeki kameradan da gözüküyordu. İçerideki güvenlik görevlisi kamerada birinin olduğuna fark edip küçük hoparlörden halama:
- Ne istiyorsunuz?
- İçeride Kemal adında bir arkadaşım var, günlerdir kendisinden haber alamıyorum.
- Şu radyasyonlu çocuk mu?
- Evet.
- Ah, o şuan burada değil.
İçerideki kameralarda Kemal apaçık gözüküyordu, halama içeride olduğunu söyledim.
- Hayır! İçeride olduğunu biliyorum.
- Nereden biliyorsunuz acaba?
Kamera görüntülerini açık bir port üzerinden web sitesine yönlendirdim. Halama telefonundan bu siteye bağlanmasını istedim.
- Alın, bakın!
Adam şaşırıp kalmıştı.
- Pe-peki geçebilirsiniz.
İçeri girdiğinde onu daha iyi görebiliyordum, herkes şaşkınlıkla halama bakıyordu. Hızlı bir şekilde resepsiyona benzeyen masanın oraya gitti. Tam o sırada halamın bana bizi yolda bulan kadın diye tabir ettiği kişi yanına geldi:
- Merhaba, beni tanıdınız mı?
- Ah, evet. Ne yazık ki eski yerimizden ayrılmak zorunda kaldık.
- Neden?
- Bu bilgileri size vermemiz doğru değil.
- Neden?!
- Lütfen daha fazla soru sormayın, merak etmeyin Kemal Bey'in durumu şu anda iyi.
- Evet, görebiliyorum. Biraz daha açabilir misiniz ?
- Vücudu radyasyondan fazla etkilenmemiş gibi, önceden de dediğim gibi bu kadar radyasyona normal birinin dayanması mümkün değil.
- Peki onu görebilir miyim?
Kadın, halamı Kemal'in olduğu odaya doğru götürmeye başladı.
Bir anda bağlantı kesildi, uzun zamandır devam eden parazit zirveye çıkmıştı. Ben bağlantıyı güçlendirmeye çalışırken içeride neler olduğunu bilmediğimden çok tedirgindim. En azından yazılımım öyle öngörüyordu. Bağlantı geri geldiğinde içerideki insanların birkaçının bayılmış olduğunu, halamın hayretler içinde kapıya baktığını ve kadının da birileriyle konuştuğunu gördüm. İlk önce kadının telefonuna sızıp ses kaydedici yükledim. Sonra halama ne olduğu sordum.
Halam kekeleyerek bana Kemal'in kaçtığını söyledi. Ben de kameradan kapıya baktım, bakar bakmaz da hayretler içinde kaldım. Kapının ortası erimişti. Oradan hemen çıkmasını söyledim, halam yerinden doğrulup çok hızlı bir şekilde koşmaya başladı. Bunu gören kadın da sinirlenip "Hepsi senin suçun!" diyerek halamı kovalamaya başladı. Ne kadar hızlı koşarsa koşsun kadın ile arasını açamıyordu.
Merdivenlere gelince yanlış bir hareket yaparak arkasına baktı, sonra da basamağı görmeyip muhtemelen yere düştü. Bundan sonrası benim görüş açımın dışındaydı. Mikrofonu hala çalışıyordu, 10 saniye sonra iki el silah sesi duydum. Mikrofon kayıttan çıkmıştı. Aşırı telaşlı bir şekilde bina dışını izlemeye başladım. Ne Kemalden ne de halamdan bir iz vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veri
Science FictionBabası bir yazılımcı, annesi ise MsCo şirketinde baş sekreter olan Deniz, babasının yaptığı bir program ile tüm dünyayı elleri altına almıştır. Bu programı kendisiyle birleştirirse ne olabilir ki?